En bakılan konular
En son konular
Similar topics
Arama
Online E-Devlet Hizmetleri
Online E-Devlet HizmetleriTC Kimlik No
Vergi Kimlik No
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSS Sonuçları
KPSS Sonuçları
KPDS Sonuçları
LES Sonuçları
TUS Sonuçları
ÜDS Sonuçları
ALS Sonuçları
DGS Sonuçları
Diğer Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Takvimi
E-Devlet Linkleri:
Devletim.com
Online Hizmetler
Milli Eğitim Bakanlığı
Üniversiteler
Sağlık Bakanlığı
Emeklilik Hizmetleri
Hukuk ve Adalet
Emniyet Hizmetleri
Ekonomik ve Mali İşler
İş ve Eleman Arama
Genel Devlet Kurumları
Bakanlıklar
Valilikler
Belediyeler
Kaymakamlıklar
Siyasi Partiler
Silahlı Kuvvetler
Sivil Toplum
Engelli Sayfaları
Elçilik - Konsolosluklar
Avrupa Birliği
K.K.T.C.
Turizm
Tatil ve Gezi Rehberi
Deprem Linkleri
Haber Kaynakları
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Allah(c.c)niçin Görünmez
1 sayfadaki 1 sayfası
Allah(c.c)niçin Görünmez
Allah(c.c)niçin Görünmez
Eğer Allah görünseydi imtihan diye bir şey
kalmazdı. Allah görülmeyecek ki o görülmeyen Allah’ı bulan insan
mükâfat ( cennet ) kazanabilsin. Ayrıca daha Allah’ın yarattıklarını
görememekteyiz:
Küçük şeyleri göremeyiz : Mikrop ,atom , hücre....
Büyük şeyleri (-n tamamını ) göremeyiz: dünya, ay, okyanus...vs...
Özelliği görünmez olanları göremeyiz: Rüzgar, ısınlar (alfa, beta,
gama, ultraviyole, kızıl ötesi...) ses-radyo dalgaları, akıl, üzüntü,
sevinç, elektrik...Bizim görme oranımız 1.000.000/3.5’tur. Yani
çevremizde var olan 1000.000 varlığın sadece 3,5 unu görebiliyoruz...O
halde bizler daha Allah’iın yarattıklarını göremiyoruz. Görülmeyen
şeyleri yaratan Allah’ı hiç göremeyiz.
Eğer Allah görünseydi imtihan diye bir şey
kalmazdı. Allah görülmeyecek ki o görülmeyen Allah’ı bulan insan
mükâfat ( cennet ) kazanabilsin. Ayrıca daha Allah’ın yarattıklarını
görememekteyiz:
Küçük şeyleri göremeyiz : Mikrop ,atom , hücre....
Büyük şeyleri (-n tamamını ) göremeyiz: dünya, ay, okyanus...vs...
Özelliği görünmez olanları göremeyiz: Rüzgar, ısınlar (alfa, beta,
gama, ultraviyole, kızıl ötesi...) ses-radyo dalgaları, akıl, üzüntü,
sevinç, elektrik...Bizim görme oranımız 1.000.000/3.5’tur. Yani
çevremizde var olan 1000.000 varlığın sadece 3,5 unu görebiliyoruz...O
halde bizler daha Allah’iın yarattıklarını göremiyoruz. Görülmeyen
şeyleri yaratan Allah’ı hiç göremeyiz.
Geri: Allah(c.c)niçin Görünmez
Allah(c.c)niçin Görünmez
ALLAH GÖRÜLEMEZ
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir
sohbetinde beraberiz. Konumuz: Hurafelerden bir tanesi olan “Allah
görülemez.” inanışıdır.
Allah’ın kalp gözüyle görülebileceğine inanmayan birçok insan vardır. Ve
bu insanlar öğretim görevlileridir. Onların elindeki kitaplar: “Allah
görülemez.” dediği için, onlar da böyle söylemektedirler. Bu Kur’ân-ı
Kerim’e hiç uymayan bir ifadedir. Yetmez! Şu anda yaşayanlar arasında da
Allah’ı gören birçok insan vardır. Neyle görmüşlerdir? Başlardaki
gözlerle mi görmüşler? Hayır. Allah kalp gözüyle görülür. Allah
Kendisini göstermek isterse görülür. Allah kişiye o yetkiyi verirse
görülür. “Allah görülemez.” ifadesi, sadece bir hurafedir. Bu ifade
Kur’ân-ı Kerim gerçeklerine ters düşmektedir. Allahû Tealâ bu konuda
şöyle buyurmaktadır:
-2/BAKARA-140: Em tekûlûne inne ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe
vel esbâta kânû hûden ev nasârâ kul e entum a’lemu emillâh(emillâhu),
ve men azlemu mimmen keteme şehâdeten indehu minallâh(minallâhi), ve
mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).
Yoksa siz: “Muhakkak ki; İbrâhîm, İsmail, İshak, Yakup ve torunları
yahudi veya hristiyan idiler mi?” diyorsunuz. De ki: “Sizler mi daha iyi
biliyorsunuz, yoksa Allah mı?” Allah’tan (verilen) Allah’ın katındaki
şahitliği gizleyen kimseden daha zalim olan kimdir? Allah,
yaptıklarınızdan gâfil değildir.
Kim daha zalimdir? Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Allah’ın katındaki
Allah’ın Zat’ına şahit olmayı, şahadeti gizleyenden daha zalim kim
vardır?” Allah’ın huzurundaki şahadet; Allah’a şahadettir. Allah’tan
verilen müsaadeyle oluşan bir rüyet olayı, bir şahadet olayı söz
konusudur. Allah’ın Zat’ına şahit olma. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu
alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî
gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ
tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim
(onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını
ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet
(perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete
erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Burada Allahû Tealâ’nın görme hassalarının üzerine koyduğu gışavetten
bahsedilmektedir. Allahû Tealâ o gışaveti alır. Önce insanları bu
dünyada görmeye ulaştırır. Daha üst kademede insanların yerlerin ve
göklerin melekûtunu kalp gözüyle görmelerini temin eder. Kişi irşada
ulaştıktan sonra Allah onu iradesini de teslime davet eder. Bu
gerçekleştiğinde, Allah o kişiyi irşad makamına tayin eder. İrşad
makamına tayin edilenler bihakkın takvanın sahipleridir ve Allah’ı
görenlerdir. Allah iradenin tesliminden sonra Kendi Zat’ını gösterir.
Ondan evvel Allah’ı gerçekten hiç kimse göremez. Öyleyse Allah’ı görmek
mümkün müdür? Evet. Kim ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a
teslim ederse o zaman rüyetullah olur. O kişinin Allah’ı görmesi o zaman
mümkündür. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-6/EN'ÂM-103: Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr(ebsâru) ve huvel lâtîful habîr(habîru).
Görme hassaları onu idrak edemez. Ve O, görme hassalarını idrak eder. Ve O, lâtiftir, herşeyden haberdardır.
-6/EN'ÂM-104: Kad câekum basâiru min rabbikum fe men ebsara fe li
nefsih(nefsihi) ve men amiye fe aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi
hafîz(hafîzin).
Rabbinizden size basiretler (kalp gözlerinize görme yeteneği) gelmiştir.
Artık kim bu basiretle (kalp gözüyle) görürse onun lehinedir (kendi
nefsi içindir). Kimin de kalp gözü kör kalırsa, o taktirde onun
aleyhinedir. Ve ben, sizin üzerinize muhafız değilim.
-6/EN'ÂM-105: Ve kezâlike nusarriful âyâti ve li yekûlû dereste ve li nubeyyinehu li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve işte böyle âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz. Ve “Sen ders (bu ilmi)
almışsın.” desinler diye ve onu, bilen bir kavme beyan etmemiz için.
Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Kim Allah’ı görürse, bu kendi nefsine, kendi
lehinedir. Ve kim körse, göremezse bu aleyhinedir. Ben sizin üzerinize
bekçi değilim. Onlara afakta yani dışta ve içlerinde iç dünyalarında
âyetlerimizi göstereceğiz. Onlar için tebeyyün edene kadar,
ispatlanıncaya kadar. Muhakkak ki o Hakk’tır. Gördükleri şeyin Hakk
olduğunu, Allah olduğunu tebeyyün edene kadar onlara afakta,
âyetlerimizi göstereceğiz.”
Önce yerlerin melekûtu, sonra göklerin melekûtu, 7 tane katın sonunda
Allah’ın Zat’ını görmek söz konusudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Bunun
için Allah’ın herşeye şahit olması yetmez mi? Kâfi değil mi?” Allah,
Kendi Zat’ının görünmesinin de şahidi olarak devreye girmektedir.
-50/KAF-37: İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâs sem’a ve huve şehîdun.
Muhakkak ki bunda kalpleri olan ve ilka edilenleri işitebilen ve (kalp
gözleri ile Allah’a) şahit olan kişiler için mutlaka ibret vardır.
Allahû Tealâ Kendi Zat’ını gösterdiği zaman, bir taraftan da konuşur. O
gösterilenin Kendi Zat’ı olduğunu açık bir şekilde ifade eder. Allahû
Tealâ buyuruyor ki:
-10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına
ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
Sıratı Mustakîm, Allah’ın Zat’ına ulaştıran yolun adıdır. Böyle bir
noktada Allahû Tealâ’nın o kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırılması, Kendi
Zat’ına ulaştırması demektir. Burada Allah selâm yurduna davet eder.
Aslında bir teslim yurdu olan Kendi Zat’ına davetini ifade eder. Nitekim
Zat’ı için söyledikleri de bir sonraki âyette verilmektedir.
-10/YÛNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh(zîyâdetun), ve lâ
yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh(zilletun), ulâike ashâbul
cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha
fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder
kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar,
cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.
Buradaki ifade, “Allah’ın Zat’ına ulaşmak vardır.” istikametindedir.
Allah’ın Zat’ına ulaşmak başka şey, Allah’ın Zat’ını görmek başka
şeydir. Ahsenül hüsnanın ziyadesi, güzellerinin en güzelinin ötesini
yani O’na ulaşmayı değil, Allah’ı görmeyi ifade eder. Burada Allahû
Tealâ 1. âyet-i kerimenin devamı olarak: “Allah’ın Zat’ına ulaşmak
vardır.” diyor. Allah’ın Zat’ı teslim yurdudur, tamam. Allah’ın Zat’ına
ulaşmak, 22. basamaktadır. Ama sonra da ziyadesi vardır. Ahsenül
hüsnayla alâkalı bir ziyade söz konusudur. 28. basamağın 4. kademesinde
iradesini de Allah’a teslim eden kişi için ziyadesi yani Allah’ın
Zat’ını görmek oluşur. Allahû Tealâ diyor ki:
-13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).
Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve
iradelerini Allah’a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle
birlikte iradelerini de Allah’a teslim edeceklerine dair misaklerini)
bozmazlar.
-13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği
şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû
duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
20. âyet-i kerimede misak kelimesi, Allah’ın Zat’ını görmeyi ifade
etmektedir. İradenin teslimini ifade etmektedir. 21. âyet-i kerimedeki:
“Onlar Allah’ın Allah’a ulaştırmasını emrettiği şeyi Allah’a
ulaştırırlar.” ifadesinde, ruhun misaki verilmektedir. Allah’ın Zat’ına
ulaşmak. Rad Suresinin 20. âyet-i kerimesinde Allah’ın görülmesi, 21.
âyet-i kerimesinde ruhun Allah’ın Zat’ına ulaşması olarak devreye
girmektedir.
-13/RA'D-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve
enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis
seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).
Onlar, sabırla Rab’lerinin vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı ve Allah’ın
Zat’ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları
rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve
seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu
dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.
Tıpkı Yunus Suresinin 25. ve 26. âyetleri gibi, Rad Suresinin 20., 21.
ve 22. âyetlerinde de aynı olayla karşı karşıyayız. Rad Suresinin 20.
âyet-i kerimesini tek başına ele alırsak; “Onlar Allah’ın ahdini yerine
getirirler. Yani ruhlarını, veclerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a
teslim ederler. Misaklerini bozmazlar. Onlar sabırla Allah’ın Zat’ını
dileyenlerdir.” Ama bunlar Allah’ın Zat’ına ulaşmanın ötesinde Allah’ın
Zat’ını görmeyi dileyenlerdir.
Rad Suresinin 20. âyeti kerimesinin birinci kesimini devre dışı bırakıp,
“Onlar misaklerini bozmazlar.” ifadesinden başlayalım. Ne yaparlar?
“Onlar Allah’ın Allah’a ulaştırmasını emrettiği şeyi Allah’a
ulaştırırlar.” Ruhlarını Allah’a ulaştırırlar. Öyleyse bunlar ne
diliyorlar? Ruhlarının misakini yerine getirenler, ruhlarını Allah’a
ulaştırmayı dileyenlerdir. Ama Allah’ın ahdini yerine getirenler,
Allah’ın Zat’ını görmeyi dileyenlerdir.
Allah’ın ahdi, iradenin teslimini de kapsar. Burada Allah’ın Zat’ının
görünmesi bir muhteva olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün insanlar,
dünya hayatına kör, sağır ve dilsiz olarak gönderilirler. O insanlar, bu
dünyaya ait olan hususları görüyorlardır, işitiyorlardır, idrak
ediyorlardır. Ama kişide fiziğin ötesi için bir görme, bir idrak söz
konusu değildir; bir. İkincisi bu dünya hayatını yaşarken de manevî
hayatı algılamak konusunda hiçbir teşkilatın sahibi değildir. İrşad
makamına baktığı zaman onu alelâde bir kişi olarak görür. Onun için
irşad makamının başka insanlardan hiçbir farkı yoktur. İrşad makamı onun
için herhangibir kişidir. Ona bakar. Ama onu irşad makamı olarak
görmez. Onun söylediklerini dinler ama sözlerinin arkasındaki mânâyı
anlamaz. Anlaması söz konusu değildir. Tıpkı mezardaki ölüler gibi
işitmez. Mânâya varamaz. Mânâya varamadığı için kalbine indirdiği zaman
da idrak edemez.
Bu kişinin kalbiyle idrak etmesi mümkün değildir. Bu dünya hayatını
yaşarken Allah’a ulaşmayı dileyen kişi, ruhu Allah’a ulaştırıncaya kadar
geçecek safhalar içinde işiten, gören ve idrak eden birisi haline
getirilir. Eğer Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemişse, o kişide Allahû
Tealâ 7 tane furkan oluşturur. O kişi, Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de
söylediklerinin, Kur’ân-ı Kerim’i inceleyerek öğrenen, irşad makamına
irşad makamı olarak bakan, O’nun sözlerinin mânâsını anlayabilen ve
idrak edebilen birisi olur. Ama bu ona gayb âleminin kapılarını
ALLAH GÖRÜLEMEZ
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir
sohbetinde beraberiz. Konumuz: Hurafelerden bir tanesi olan “Allah
görülemez.” inanışıdır.
Allah’ın kalp gözüyle görülebileceğine inanmayan birçok insan vardır. Ve
bu insanlar öğretim görevlileridir. Onların elindeki kitaplar: “Allah
görülemez.” dediği için, onlar da böyle söylemektedirler. Bu Kur’ân-ı
Kerim’e hiç uymayan bir ifadedir. Yetmez! Şu anda yaşayanlar arasında da
Allah’ı gören birçok insan vardır. Neyle görmüşlerdir? Başlardaki
gözlerle mi görmüşler? Hayır. Allah kalp gözüyle görülür. Allah
Kendisini göstermek isterse görülür. Allah kişiye o yetkiyi verirse
görülür. “Allah görülemez.” ifadesi, sadece bir hurafedir. Bu ifade
Kur’ân-ı Kerim gerçeklerine ters düşmektedir. Allahû Tealâ bu konuda
şöyle buyurmaktadır:
-2/BAKARA-140: Em tekûlûne inne ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe
vel esbâta kânû hûden ev nasârâ kul e entum a’lemu emillâh(emillâhu),
ve men azlemu mimmen keteme şehâdeten indehu minallâh(minallâhi), ve
mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).
Yoksa siz: “Muhakkak ki; İbrâhîm, İsmail, İshak, Yakup ve torunları
yahudi veya hristiyan idiler mi?” diyorsunuz. De ki: “Sizler mi daha iyi
biliyorsunuz, yoksa Allah mı?” Allah’tan (verilen) Allah’ın katındaki
şahitliği gizleyen kimseden daha zalim olan kimdir? Allah,
yaptıklarınızdan gâfil değildir.
Kim daha zalimdir? Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Allah’ın katındaki
Allah’ın Zat’ına şahit olmayı, şahadeti gizleyenden daha zalim kim
vardır?” Allah’ın huzurundaki şahadet; Allah’a şahadettir. Allah’tan
verilen müsaadeyle oluşan bir rüyet olayı, bir şahadet olayı söz
konusudur. Allah’ın Zat’ına şahit olma. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu
alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî
gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ
tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim
(onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını
ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet
(perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete
erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Burada Allahû Tealâ’nın görme hassalarının üzerine koyduğu gışavetten
bahsedilmektedir. Allahû Tealâ o gışaveti alır. Önce insanları bu
dünyada görmeye ulaştırır. Daha üst kademede insanların yerlerin ve
göklerin melekûtunu kalp gözüyle görmelerini temin eder. Kişi irşada
ulaştıktan sonra Allah onu iradesini de teslime davet eder. Bu
gerçekleştiğinde, Allah o kişiyi irşad makamına tayin eder. İrşad
makamına tayin edilenler bihakkın takvanın sahipleridir ve Allah’ı
görenlerdir. Allah iradenin tesliminden sonra Kendi Zat’ını gösterir.
Ondan evvel Allah’ı gerçekten hiç kimse göremez. Öyleyse Allah’ı görmek
mümkün müdür? Evet. Kim ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a
teslim ederse o zaman rüyetullah olur. O kişinin Allah’ı görmesi o zaman
mümkündür. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-6/EN'ÂM-103: Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr(ebsâru) ve huvel lâtîful habîr(habîru).
Görme hassaları onu idrak edemez. Ve O, görme hassalarını idrak eder. Ve O, lâtiftir, herşeyden haberdardır.
-6/EN'ÂM-104: Kad câekum basâiru min rabbikum fe men ebsara fe li
nefsih(nefsihi) ve men amiye fe aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi
hafîz(hafîzin).
Rabbinizden size basiretler (kalp gözlerinize görme yeteneği) gelmiştir.
Artık kim bu basiretle (kalp gözüyle) görürse onun lehinedir (kendi
nefsi içindir). Kimin de kalp gözü kör kalırsa, o taktirde onun
aleyhinedir. Ve ben, sizin üzerinize muhafız değilim.
-6/EN'ÂM-105: Ve kezâlike nusarriful âyâti ve li yekûlû dereste ve li nubeyyinehu li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve işte böyle âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz. Ve “Sen ders (bu ilmi)
almışsın.” desinler diye ve onu, bilen bir kavme beyan etmemiz için.
Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Kim Allah’ı görürse, bu kendi nefsine, kendi
lehinedir. Ve kim körse, göremezse bu aleyhinedir. Ben sizin üzerinize
bekçi değilim. Onlara afakta yani dışta ve içlerinde iç dünyalarında
âyetlerimizi göstereceğiz. Onlar için tebeyyün edene kadar,
ispatlanıncaya kadar. Muhakkak ki o Hakk’tır. Gördükleri şeyin Hakk
olduğunu, Allah olduğunu tebeyyün edene kadar onlara afakta,
âyetlerimizi göstereceğiz.”
Önce yerlerin melekûtu, sonra göklerin melekûtu, 7 tane katın sonunda
Allah’ın Zat’ını görmek söz konusudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Bunun
için Allah’ın herşeye şahit olması yetmez mi? Kâfi değil mi?” Allah,
Kendi Zat’ının görünmesinin de şahidi olarak devreye girmektedir.
-50/KAF-37: İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâs sem’a ve huve şehîdun.
Muhakkak ki bunda kalpleri olan ve ilka edilenleri işitebilen ve (kalp
gözleri ile Allah’a) şahit olan kişiler için mutlaka ibret vardır.
Allahû Tealâ Kendi Zat’ını gösterdiği zaman, bir taraftan da konuşur. O
gösterilenin Kendi Zat’ı olduğunu açık bir şekilde ifade eder. Allahû
Tealâ buyuruyor ki:
-10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına
ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
Sıratı Mustakîm, Allah’ın Zat’ına ulaştıran yolun adıdır. Böyle bir
noktada Allahû Tealâ’nın o kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırılması, Kendi
Zat’ına ulaştırması demektir. Burada Allah selâm yurduna davet eder.
Aslında bir teslim yurdu olan Kendi Zat’ına davetini ifade eder. Nitekim
Zat’ı için söyledikleri de bir sonraki âyette verilmektedir.
-10/YÛNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh(zîyâdetun), ve lâ
yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh(zilletun), ulâike ashâbul
cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha
fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder
kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar,
cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.
Buradaki ifade, “Allah’ın Zat’ına ulaşmak vardır.” istikametindedir.
Allah’ın Zat’ına ulaşmak başka şey, Allah’ın Zat’ını görmek başka
şeydir. Ahsenül hüsnanın ziyadesi, güzellerinin en güzelinin ötesini
yani O’na ulaşmayı değil, Allah’ı görmeyi ifade eder. Burada Allahû
Tealâ 1. âyet-i kerimenin devamı olarak: “Allah’ın Zat’ına ulaşmak
vardır.” diyor. Allah’ın Zat’ı teslim yurdudur, tamam. Allah’ın Zat’ına
ulaşmak, 22. basamaktadır. Ama sonra da ziyadesi vardır. Ahsenül
hüsnayla alâkalı bir ziyade söz konusudur. 28. basamağın 4. kademesinde
iradesini de Allah’a teslim eden kişi için ziyadesi yani Allah’ın
Zat’ını görmek oluşur. Allahû Tealâ diyor ki:
-13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).
Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve
iradelerini Allah’a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle
birlikte iradelerini de Allah’a teslim edeceklerine dair misaklerini)
bozmazlar.
-13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği
şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû
duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
20. âyet-i kerimede misak kelimesi, Allah’ın Zat’ını görmeyi ifade
etmektedir. İradenin teslimini ifade etmektedir. 21. âyet-i kerimedeki:
“Onlar Allah’ın Allah’a ulaştırmasını emrettiği şeyi Allah’a
ulaştırırlar.” ifadesinde, ruhun misaki verilmektedir. Allah’ın Zat’ına
ulaşmak. Rad Suresinin 20. âyet-i kerimesinde Allah’ın görülmesi, 21.
âyet-i kerimesinde ruhun Allah’ın Zat’ına ulaşması olarak devreye
girmektedir.
-13/RA'D-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve
enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis
seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).
Onlar, sabırla Rab’lerinin vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı ve Allah’ın
Zat’ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları
rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve
seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu
dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.
Tıpkı Yunus Suresinin 25. ve 26. âyetleri gibi, Rad Suresinin 20., 21.
ve 22. âyetlerinde de aynı olayla karşı karşıyayız. Rad Suresinin 20.
âyet-i kerimesini tek başına ele alırsak; “Onlar Allah’ın ahdini yerine
getirirler. Yani ruhlarını, veclerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a
teslim ederler. Misaklerini bozmazlar. Onlar sabırla Allah’ın Zat’ını
dileyenlerdir.” Ama bunlar Allah’ın Zat’ına ulaşmanın ötesinde Allah’ın
Zat’ını görmeyi dileyenlerdir.
Rad Suresinin 20. âyeti kerimesinin birinci kesimini devre dışı bırakıp,
“Onlar misaklerini bozmazlar.” ifadesinden başlayalım. Ne yaparlar?
“Onlar Allah’ın Allah’a ulaştırmasını emrettiği şeyi Allah’a
ulaştırırlar.” Ruhlarını Allah’a ulaştırırlar. Öyleyse bunlar ne
diliyorlar? Ruhlarının misakini yerine getirenler, ruhlarını Allah’a
ulaştırmayı dileyenlerdir. Ama Allah’ın ahdini yerine getirenler,
Allah’ın Zat’ını görmeyi dileyenlerdir.
Allah’ın ahdi, iradenin teslimini de kapsar. Burada Allah’ın Zat’ının
görünmesi bir muhteva olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün insanlar,
dünya hayatına kör, sağır ve dilsiz olarak gönderilirler. O insanlar, bu
dünyaya ait olan hususları görüyorlardır, işitiyorlardır, idrak
ediyorlardır. Ama kişide fiziğin ötesi için bir görme, bir idrak söz
konusu değildir; bir. İkincisi bu dünya hayatını yaşarken de manevî
hayatı algılamak konusunda hiçbir teşkilatın sahibi değildir. İrşad
makamına baktığı zaman onu alelâde bir kişi olarak görür. Onun için
irşad makamının başka insanlardan hiçbir farkı yoktur. İrşad makamı onun
için herhangibir kişidir. Ona bakar. Ama onu irşad makamı olarak
görmez. Onun söylediklerini dinler ama sözlerinin arkasındaki mânâyı
anlamaz. Anlaması söz konusu değildir. Tıpkı mezardaki ölüler gibi
işitmez. Mânâya varamaz. Mânâya varamadığı için kalbine indirdiği zaman
da idrak edemez.
Bu kişinin kalbiyle idrak etmesi mümkün değildir. Bu dünya hayatını
yaşarken Allah’a ulaşmayı dileyen kişi, ruhu Allah’a ulaştırıncaya kadar
geçecek safhalar içinde işiten, gören ve idrak eden birisi haline
getirilir. Eğer Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemişse, o kişide Allahû
Tealâ 7 tane furkan oluşturur. O kişi, Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de
söylediklerinin, Kur’ân-ı Kerim’i inceleyerek öğrenen, irşad makamına
irşad makamı olarak bakan, O’nun sözlerinin mânâsını anlayabilen ve
idrak edebilen birisi olur. Ama bu ona gayb âleminin kapılarını
Geri: Allah(c.c)niçin Görünmez
açmaz. Bu, 5., 6. ve 7. basamaktaki bir olgudur. Kişinin baş gözünün
açılması, baş kulağının açılması, vücudundaki kalbin açılması bu dünyaya
pencereleri açar.
Görme, işitme istikametinde bu kişi Allah’ı elbette göremez. Gözleri
açılmıştır. Ama bu dünya için açılmıştır. Yani bu, Allah’a ulaşmayı
dileyen bir kişidir. Ruhu Allah’a ulaşacaktır. Ondan sonra daimî zikre
ulaşacaktır. Daimî zikre ulaştığı zaman ikinci defa bir olgu vardır. O
zaman kişinin kalp gözü ve kalp kulağı açılacaktır. Kalbindeki idrak,
gayba ait olan bir idrak olacaktır. Bu ikinci defa aşılmadır. Bu
insanlar daimî zikre ulaştıktan sonra neyi görürler? 26. basamakta
yerlerin melekûtunu görürler. 27. basamakta göklerin melekûtunu
görürler. Burada kalp gözünün açılması da onları buraya kadar
götürebilir. Sonra bu insanlar irşada ulaşacaklardır. İrşada ulaşan kişi
iradesini de Allah’a teslim ettiği zaman, Allah’ın Zat’ını da
görecektir. Ne zaman görecektir? Nefsinin kalbi 19 mertebe müzeyyen
olduğu zaman.
Bu muhtevaya dikkatle bakın. Daimî zikre ulaştınız Allah’ı görebilir
misiniz? Hayır, göremezsiniz. Olayı baştan başladık. Allah’a ulaşmayı
diledikten sonra irşad makamını irşad makamı olarak görmeye başladınız.
Onun söylediklerini işitmeye, mânâsına varmaya başladınız. Mânâsına
vardığınız şeyleri kalbinize indirdiniz, idrak ettiniz. Ama bu, kişinin
şu dünya üzerinde ruhunu Allah’a ulaştırıncaya kadar olan devre için
geçerli olan bir başlangıç kademesidir. Açılan kalp gözü, kalp kulağı
değildir. Bu âleme ait baş gözü, baş kulağı açılmıştır. İrşad makamını
tanımıştır. İrşad makamını irşad makamı olarak görmeye başlamıştır. Onun
irşada müteallik sözlerini anlamaya, idrak etmeye başlamıştır.
Bu, ona hiçbir zaman Allah’ın Zat’ını görmek yetkisi vermez. Yetmez. Bu
gayba açılan bir pencerede değildir. Zahirî âlemdeki olayları görmek
mânâsına varmak için, Allahû Tealâ tarafından kör, sağır ve dilsiz olan
bu kişinin gözleri, kulakları ve kalbi ve buna ait olan hassaları
açılmıştır. Kişi dünya için ruhu Allah’a ulaştırmaya yarayan, dünya
konusundaki görme, işitme ve idrak etme standartlarına sahiptir. Sonra
ne olacaktır? Bu kişi önce ruhunu Allahû Tealâ ’ya teslim edecektir.
Burası 22. basamaktır.
Sonra kişi zikrini arttıracaktır. Zikri günün yarısını aşacaktır.
Nefsinin kalbindeki %81 nur birikimi ile fizik vücudunu da Allah’a
teslim edecektir. Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. Kişi fizik
vücudunu teslim ettikten sonra daimî zikre ulaşacaktır. Yani İlm’el
yakînden sonra Ayn’el yakîne ulaşacaktır. Ve 7 tane faktörün sahibi
olacaktır.
•
Bu kişi daimî zikrin sahibidir.
•
Bu sebeple nefsinin kalbinde hiç afet kalmamıştır. Nefsinin kalbi %2 rahmet, %98 fazl olmak üzere tamamen nurlarla dolmuştur.
•
Allahû Tealâ fiziğin ötesini görebilsin diye, bu kişinin kalp gözünü açmıştır.
•
Allahû Tealâ bu kişinin kalp kulağını da, fiziğin ötesinden kendisine seslenen Allah’ın sesini duyabilsin diye açmıştır.
Allah’ın sesi kalp kulağıyla duyulur. Allah’ın kalp kulağını açmadığı
hiç kimse Allah’ın sesini duyamaz. Ama bu kalp kulağınızın açıldığı
nokta, kalp gözünüzün açıldığı nokta, Allah’ı görebildiğiniz nokta
değildir.
Ulûl’elbab makamında (26. basamak) size 7 tane yer katı gösterilir.
Cehennem de 7 yer katı da gösterilir. 7 kat cehennem, 7 kat yer katı.
Allah’ı görebilir misiniz? Hayır, göremezsiniz. Ama üç vasfın daha
sahibisiniz.
•
Siz ehli tezekkür oldunuz Allah ile her zaman konuşmak imkânının sahibisiniz.
•
Ehli hayır oldunuz. Daimî zikirde olduğunuz için devamlı derecat
kazanırsınız. Yani hayır kazanırsınız. Bu sebeple ehli hayır oldunuz.
•
Ehli hüküm oldunuz, hikmet sahibi oldunuz.
Yani, siz şahitlik yaptığınız zaman mutlak olarak doğruyu ifade
edersiniz. Hakemlik yaptığınız zaman Allah’tan cevabı istersiniz.
Allah’ın verdiği cevabı nakledersiniz. Ve hiçbir zaman yanlışlık
yapmanız söz konusu olmaz. Çünkü siz sadece bir vasıtasınız. Kararı
veren, adaletin gerçek temsilcisi olan Allah’tır. O zaman hakemliğiniz
de, hâkimliğiniz de mutlak adaleti temsil eder. Allah’ı görebilir
misiniz? Hayır, göremezsiniz.
Peki bundan sonra ne gösterilecektir? Yerlerin melekûtu tamamlandıktan
sonra, devrin imamının dergâhı gösterilir. Bu bir geçittir. Ne zaman
size 1. gök katı gösterilirse, o zaman ihlâs makamına, 27. basamağa
geçtiniz. Göklerin, 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7, katlarını görürsünüz. Her
bir katta başka bir olguyla karşılaşırsınız. 7, katta birer birer 7
tane âlemi görürsünüz.
Evvelâ altıgen kader hücrelerini görürsünüz. Sizin kader hücrelerinizde
önünüzde geleceğiniz açıktır. Oraya bulunduğunuz an için çıkabilirsiniz.
Geçmişiniz, sol tarafta kalmıştır. Bir taş duvarla kapalıdır. Bu
duvarın üzerinde sıva falan yoktur. Ama sağa döndüğünüz zaman size ait
yarınınızı, öbür gününüzü, daha sonraki gününüzü bütün günlerinizi
gösteren altıgen kadğr hücreleri vardır. Allahû Tealâ onların içine
girmenize müsaade ederse, gelecekte hangi güne girerseniz o günlerde ne
olacağını Allahû Tealâ size gösterir. Onlar orada herkesin kader
hücreleri olarak o kişinin oraya ulaşmasını bekler. Allahû Tealâ size
bunları ihlâs makamının 1, kademesinde gösterir. İhlâs makamının size
gösterdiği şey, 1. gök katından 7. gök katına kadar bütün gök
katlarıdır.
açılması, baş kulağının açılması, vücudundaki kalbin açılması bu dünyaya
pencereleri açar.
Görme, işitme istikametinde bu kişi Allah’ı elbette göremez. Gözleri
açılmıştır. Ama bu dünya için açılmıştır. Yani bu, Allah’a ulaşmayı
dileyen bir kişidir. Ruhu Allah’a ulaşacaktır. Ondan sonra daimî zikre
ulaşacaktır. Daimî zikre ulaştığı zaman ikinci defa bir olgu vardır. O
zaman kişinin kalp gözü ve kalp kulağı açılacaktır. Kalbindeki idrak,
gayba ait olan bir idrak olacaktır. Bu ikinci defa aşılmadır. Bu
insanlar daimî zikre ulaştıktan sonra neyi görürler? 26. basamakta
yerlerin melekûtunu görürler. 27. basamakta göklerin melekûtunu
görürler. Burada kalp gözünün açılması da onları buraya kadar
götürebilir. Sonra bu insanlar irşada ulaşacaklardır. İrşada ulaşan kişi
iradesini de Allah’a teslim ettiği zaman, Allah’ın Zat’ını da
görecektir. Ne zaman görecektir? Nefsinin kalbi 19 mertebe müzeyyen
olduğu zaman.
Bu muhtevaya dikkatle bakın. Daimî zikre ulaştınız Allah’ı görebilir
misiniz? Hayır, göremezsiniz. Olayı baştan başladık. Allah’a ulaşmayı
diledikten sonra irşad makamını irşad makamı olarak görmeye başladınız.
Onun söylediklerini işitmeye, mânâsına varmaya başladınız. Mânâsına
vardığınız şeyleri kalbinize indirdiniz, idrak ettiniz. Ama bu, kişinin
şu dünya üzerinde ruhunu Allah’a ulaştırıncaya kadar olan devre için
geçerli olan bir başlangıç kademesidir. Açılan kalp gözü, kalp kulağı
değildir. Bu âleme ait baş gözü, baş kulağı açılmıştır. İrşad makamını
tanımıştır. İrşad makamını irşad makamı olarak görmeye başlamıştır. Onun
irşada müteallik sözlerini anlamaya, idrak etmeye başlamıştır.
Bu, ona hiçbir zaman Allah’ın Zat’ını görmek yetkisi vermez. Yetmez. Bu
gayba açılan bir pencerede değildir. Zahirî âlemdeki olayları görmek
mânâsına varmak için, Allahû Tealâ tarafından kör, sağır ve dilsiz olan
bu kişinin gözleri, kulakları ve kalbi ve buna ait olan hassaları
açılmıştır. Kişi dünya için ruhu Allah’a ulaştırmaya yarayan, dünya
konusundaki görme, işitme ve idrak etme standartlarına sahiptir. Sonra
ne olacaktır? Bu kişi önce ruhunu Allahû Tealâ ’ya teslim edecektir.
Burası 22. basamaktır.
Sonra kişi zikrini arttıracaktır. Zikri günün yarısını aşacaktır.
Nefsinin kalbindeki %81 nur birikimi ile fizik vücudunu da Allah’a
teslim edecektir. Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. Kişi fizik
vücudunu teslim ettikten sonra daimî zikre ulaşacaktır. Yani İlm’el
yakînden sonra Ayn’el yakîne ulaşacaktır. Ve 7 tane faktörün sahibi
olacaktır.
•
Bu kişi daimî zikrin sahibidir.
•
Bu sebeple nefsinin kalbinde hiç afet kalmamıştır. Nefsinin kalbi %2 rahmet, %98 fazl olmak üzere tamamen nurlarla dolmuştur.
•
Allahû Tealâ fiziğin ötesini görebilsin diye, bu kişinin kalp gözünü açmıştır.
•
Allahû Tealâ bu kişinin kalp kulağını da, fiziğin ötesinden kendisine seslenen Allah’ın sesini duyabilsin diye açmıştır.
Allah’ın sesi kalp kulağıyla duyulur. Allah’ın kalp kulağını açmadığı
hiç kimse Allah’ın sesini duyamaz. Ama bu kalp kulağınızın açıldığı
nokta, kalp gözünüzün açıldığı nokta, Allah’ı görebildiğiniz nokta
değildir.
Ulûl’elbab makamında (26. basamak) size 7 tane yer katı gösterilir.
Cehennem de 7 yer katı da gösterilir. 7 kat cehennem, 7 kat yer katı.
Allah’ı görebilir misiniz? Hayır, göremezsiniz. Ama üç vasfın daha
sahibisiniz.
•
Siz ehli tezekkür oldunuz Allah ile her zaman konuşmak imkânının sahibisiniz.
•
Ehli hayır oldunuz. Daimî zikirde olduğunuz için devamlı derecat
kazanırsınız. Yani hayır kazanırsınız. Bu sebeple ehli hayır oldunuz.
•
Ehli hüküm oldunuz, hikmet sahibi oldunuz.
Yani, siz şahitlik yaptığınız zaman mutlak olarak doğruyu ifade
edersiniz. Hakemlik yaptığınız zaman Allah’tan cevabı istersiniz.
Allah’ın verdiği cevabı nakledersiniz. Ve hiçbir zaman yanlışlık
yapmanız söz konusu olmaz. Çünkü siz sadece bir vasıtasınız. Kararı
veren, adaletin gerçek temsilcisi olan Allah’tır. O zaman hakemliğiniz
de, hâkimliğiniz de mutlak adaleti temsil eder. Allah’ı görebilir
misiniz? Hayır, göremezsiniz.
Peki bundan sonra ne gösterilecektir? Yerlerin melekûtu tamamlandıktan
sonra, devrin imamının dergâhı gösterilir. Bu bir geçittir. Ne zaman
size 1. gök katı gösterilirse, o zaman ihlâs makamına, 27. basamağa
geçtiniz. Göklerin, 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7, katlarını görürsünüz. Her
bir katta başka bir olguyla karşılaşırsınız. 7, katta birer birer 7
tane âlemi görürsünüz.
Evvelâ altıgen kader hücrelerini görürsünüz. Sizin kader hücrelerinizde
önünüzde geleceğiniz açıktır. Oraya bulunduğunuz an için çıkabilirsiniz.
Geçmişiniz, sol tarafta kalmıştır. Bir taş duvarla kapalıdır. Bu
duvarın üzerinde sıva falan yoktur. Ama sağa döndüğünüz zaman size ait
yarınınızı, öbür gününüzü, daha sonraki gününüzü bütün günlerinizi
gösteren altıgen kadğr hücreleri vardır. Allahû Tealâ onların içine
girmenize müsaade ederse, gelecekte hangi güne girerseniz o günlerde ne
olacağını Allahû Tealâ size gösterir. Onlar orada herkesin kader
hücreleri olarak o kişinin oraya ulaşmasını bekler. Allahû Tealâ size
bunları ihlâs makamının 1, kademesinde gösterir. İhlâs makamının size
gösterdiği şey, 1. gök katından 7. gök katına kadar bütün gök
katlarıdır.
Geri: Allah(c.c)niçin Görünmez
İşte bu 7. katın 2. âlemi ümmülkitaptır. 10 katlı bir apartman
büyüklüğünde, boşlukta duran bir kitap. Onun altındaki büyük bir kürsüde
devrin imamı vardır. Kürsünün etrafındaki 60 kişiye ders verir. Onların
hepsine ümmülkitabın sırlarını anlatır. Daha sonra Kudret denizine
ulaşırsınız. Daha sonra Makam-ı Mahmud’a ulaşırsınız. Orada Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’i görürsünüz. Daha sonra Divan-ı Salihîn ve ardından
zikir hücrelerini görürsünüz. Zikir hücrelerindeki tecrübede
tamamlandıktan sonra, ruhunuz İndi İlâhi’deki Sidret-ül Münteha’ya
ulaşır. Oradan da Allah’ın Zat’ına ulaşır. Allahû Tealâ bütün bu
safhaları size gösterir. Bu kişi Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez.
İhlâs makamında da Allah görülmez. Nefsinin kalbinde 14 mertebe müzeyyen
olma gerçekleşmiştir. Kişi Sidret-ül Münteha’yı gördüğü anda, Tövbe-i
Nasuh’a davet edilir.
Tövbe-i Nasuh müessesesi, o kişinin ihlâs makamını bitirip salâh
makamına geçtiğini gösterir. Kişi daimî zikre ulaştı. Yerlerin ve
göklerin melekûtunu, 7 tane gök katını da gördü. Ama nefsinin kalbi 14
mertebe müzeyyen olmasına rağmen, Allah’ın Zat’ını göremez. Allah ona
yeni bir tatbikatla ulaşacaktır. O kişinin mürşidine tâbî olduktan sonra
günahlarını örtecektir. (1. kademe) Sonra ona salâh nuru verecektir.
(2. kademe) O örttüğü günahlarını sevaba çevirecektir. Kişinin günahları
sevaba çevrildiği zaman bu kişi salâh makamının 3. kademesinde
olacaktır.
1. kademede o kişinin günahları örtüldü. 2. kademede o kişiye salâh nuru
verildi. O kişi Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. O kişinin
günahları sevaba çevrildi. Bu noktada Allah’ı görebilir mi? Hayır,
göremez. Ama bu noktada kişi Allah’ı görmenin bir evvelki kademesine
gelmiştir. Allah o zaman hangi taktirde görülecektir? Salâh makamı, 28
basamağın son basamağıdır. Bu makamın da 7 tane kademesi vardır. Kişi
salâhın 3. kademesine gelmiştir ama hâlâ Allah’ı göremez. Ne zaman ki o
kişinin iradesi Allahû Tealâ’nın iradesine bağlanır, kişi o zaman
Allah’ın Zat’ını görebilir. Yani o kişinin iradesi de Allah’a teslim
olur, Allah’ın iradesine bağlanır. İlâhi irade, cüz’i iradeyi kendisine
bağlamıştır. İradeler beraberliği oluşmuştur. İlâhi irade, cüz’i iradeyi
tam bir kontrolün altında tutmaktadır. Cüz’i irade, İlâhi iradeye
teslim olmuştur. Burası yolun sonudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı “O’nun hak takvası” ile (bi hakkın
takva, en üst derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz,
(Allah’a) teslim olmadan ölmeyin!
“Ey âmenû olanlar! Öyle bir takvayla takva sahibi olun ki; bu bihakkın takvaolsun. Hakka tukâtihî takva olsun.”
İşte kim iradesini Allah’a teslim ederse, Allah onun iradesinin Kendi
iradesine bağlar. O zaman bu kişi Allah’ın Zat’ını görmek şerefinin
sahibi olur. Ne olmuştur? Nefsinin kalbindeki afetlerin tamamı
ulûl’elbab makamında yok olmuştur. Bu noktadan itibaren o kişinin
nefsinin kalbi, 19 mertebe müzeyyen olmuştur. Tam 19 mertebe müzeyyen
olma işlemi. Bu, o kişiyi nereye ulaştırmıştır? O kişi Allah’ı görmek
şerefine ulaşır. Kim hakka tukâtihî takvanın sahibiyse orada Allah
görünür. Nefs bütünüyle devreden çıkmıştır.
Nefs devreden çıkıp, nefsin kalbindeki afetler daimî zikirle yok
olduktan sonra da Allah’ın o kişi üzerindeki sistemi devam etmiştir. Ve
Allahû Tealâ o kişiyi Allah’ı görebilecek olan bir statüye
ulaştırmıştır. Bu kişi Allah’ın katındaki şahadetin sahibi olmuştur.
Ruhu Allah’ın katında bir altın tahtın sahibidir. Allah’ın katında
Allah’ı görmek şerefinin de sahibi olur.
Görüyorsunuz ki herkes Allah’ı göremez. Evvelâ şunu sakın unutmayın!
Allah insan değildir. Tam bir insan görünümünde de değildir. O her
zerresiyle işitir, bilir ve görür. Biz insanlarsa görmek için gözlere,
işitmek için kulaklara, idrak etmek için kalbe, bilmek için akla sahip
kılınmışız. Kim tarafından? Sahibimiz olan Allah tarafından.
Bu kademeleri herkes geçebilir mi? Herkes geçebilir. Bütün insanlık için
açıktır. İradenin teslimi kişiyi ne yapar? “İrşada memur ve mezun
kılındın.” cümlesiyle irşad makamının sahibi kılar. Artık o kişinin
iradesi Allah’a bağlanmıştır. Allah’a bağlandığı için kişi kendi
iradesiyle bir şey yapmak imkânının dışına çıkmıştır. Öyle olunca Allahû
Tealâ onu dilediği gibi yönlendirecektir, şekillendirecektir. Bu konuda
Allah ona yeni bir yetki verecektir. 19 mertebe müzeyyen olan bu kişi,
artık kendi iradesiyle bir şey yapmak imkânının sahibi değildir.
Allah’ın iradesi ona ne emrederse o, onu mutlaka gerçekleştirecektir.
Ama kişi Allah’ı burada görecektir.
Bir çok velî: “Allahû Tealâ görülür mü görülmez mi?” sualinin cevabını
vermektedir. Yunus şöyle buyurmaktadır: “Can gözü O’nu gördü.” Can
gözüyle yani nefsinin kalbindeki gözle Allah’ı gördüğünü ifade
etmektedir. Bir başka şiirinde ise şöyle demektedir: “Yunus dostu gördü,
sevinir.”
Dost, Yunus’ta Allahû Tealâ’nın ifadesidir. Dostu gören herkes, Allah’ı
gören herkes, Allahû Tealâ kendisini bu lutfa nail kıldığı için büyük
bir sevince düşer. Yunus diyor ki: “Dostu ayan gördün ise.” Burada
başkalarının da Allah’ı görebileceğini ifade ediyor ve: “Biz dostu ayan
görürüz.” diyor.
Yunus’un bir başka ifadesi de şöyledir: “Her dem bakarız ol yüze. Allah’ın yüzüne, Allah’ın Zat’ına her dem bakarız.”
Ahmed Yesevi Hz. ise şöyle buyurmaktadır: “Hak didarın görmüşler.” Ve gene Ahmed Yesevi: “ Gözüm açtım Seni gördüm.” diyor.
Allahû Tealâ dilediğine Kendisini gösterir. Ama şartlı gösterir. Mutlaka
bu kişinin bu kademelerin hepsini aşması gerekir. Bu olgu, sadece
iradesini de Allah’a teslim eden, Allah’ın irşad makamına tayin ettiği
kişiler için mutlak olarak tahakkuk eder. Yani o kişi mutlaka Allah’ın
Zat’ını görür. Allahû Tealâ huzur namazının imamlarının Allah’ın Zat’ını
göreceklerini kesin bir teminata bağlamıştır. Diyor ki:
-43/ZUHRÛF-86: Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâte illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onların, O’ndan (Allah’tan) başka taptıkları şeyler şefaate malik
değildir. Hakk’a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk’ı) bilirler.
Şefaat etme yetkisinin sahibi, devrin imamıdır. Allahû Tealâ şefaatin nasıl cereyan edeceğini şu şekilde ifade etmektedir:
-4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi
iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke
festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben
rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat
edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine
zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret
dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı,
(iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret
talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.
Yani sahâbenin tövbesi üzerine Allah, sahâbenin günahlarını affedecekti.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine onların günahlarını bir
defa daha affedecekti. Böylece günahlar, Allahû Tealâ tarafından
mağfiret edilmiş, sevaba çevrilmiş olacaktı.
İşte bu olay, Allah’la sahâbe arasında mağfirettir. Günahların iki defa
affedilmesidir veya günahların sevaba çevrilmesidir. Ama sahâbeyle
Peygamber Efendimiz (S.A.V) arasındaki, şefaat olayıdır. Böylece şunu
görüyoruz ki günahların sevaba çevrilmesinde sadece devrin imamı yetkili
kılınmıştır. O Allahû Tealâ’dan şefaat talebinde bulunur. Allahû Tealâ
buyuruyor ki:
-40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi
hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû,
rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû
vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab’lerini
hamd ile tesbih ederler ve O’na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için
(Allah’tan) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle
(rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde)
tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm’e) tâbî olanları
mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”
Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki kişi yani devrin imamı
Allah’tan bazı insanlar için mağfiret talebinde bulunurlar. Devrin imamı
Allah’ın Zat’ını görmeye yetkili olan kişidir. Şefaatin gerçekleşeceği
kesin bir hüküm olarak ortaya çıkmaktadır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike
yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren
rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp,
îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o
taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata
(sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir),
Rahîm’dir (rahmet gönderendir).
Şefaat müessesesinin varlığının, arşı tutan melekler ve onun etrafındaki
kişiye has olduğu ve onun da Hakk’ı gördüğü kesinlik kazanmaktadır.
Bütün huzur namazının imamları, Hakk’ı görmüşlerdir ve Hakk’a şahadet
etmişlerdir.
-43/ZUHRÛF-86: Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâte illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onların, O’ndan (Allah’tan) başka taptıkları şeyler şefaate malik
değildir. Hakk’a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk’ı) bilirler.
Bu bapta şefaate yetkili kılınanların Hakk’a şahadet ettiği ifade
edilmektedir. Hakk’a şahadet edilebilen kişinin, günahlarının sevaba
döndürülmesinde söz aldığı, O’nun şefaatin sahibi olduğu
açıklanmaktadır. Şefaat, kıyâmet gününde gerçekleşen bir olgu değildir.
Şefaat, dünya üzerinde gerçekleşir. Bu dünyada ihsanla tâbiiyetle
beraber gerçekleşir. O şefaatin sahipleri, huzur namazlarının imamları
mutlaka Allah’ı görenlerdir.
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir zikir
sohbetinde birlikte olduk. Hurafelerden birini işledik. “Hiç kimse
Allah’ı göremez.” safsatası bu âyetlerle aksi ispat edilmiş olarak sona
eriyor. Dinîmizi saran hurafeleri Kur’ân âyetleri muhtevası içinde
inşaallah birer birer inceleyeceğiz.
Herşeyin en güzele ulaşması sadedinde, bütün hurafelerin birer birer
yıkıldığını göreceksiniz. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine
hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek
sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz.
büyüklüğünde, boşlukta duran bir kitap. Onun altındaki büyük bir kürsüde
devrin imamı vardır. Kürsünün etrafındaki 60 kişiye ders verir. Onların
hepsine ümmülkitabın sırlarını anlatır. Daha sonra Kudret denizine
ulaşırsınız. Daha sonra Makam-ı Mahmud’a ulaşırsınız. Orada Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’i görürsünüz. Daha sonra Divan-ı Salihîn ve ardından
zikir hücrelerini görürsünüz. Zikir hücrelerindeki tecrübede
tamamlandıktan sonra, ruhunuz İndi İlâhi’deki Sidret-ül Münteha’ya
ulaşır. Oradan da Allah’ın Zat’ına ulaşır. Allahû Tealâ bütün bu
safhaları size gösterir. Bu kişi Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez.
İhlâs makamında da Allah görülmez. Nefsinin kalbinde 14 mertebe müzeyyen
olma gerçekleşmiştir. Kişi Sidret-ül Münteha’yı gördüğü anda, Tövbe-i
Nasuh’a davet edilir.
Tövbe-i Nasuh müessesesi, o kişinin ihlâs makamını bitirip salâh
makamına geçtiğini gösterir. Kişi daimî zikre ulaştı. Yerlerin ve
göklerin melekûtunu, 7 tane gök katını da gördü. Ama nefsinin kalbi 14
mertebe müzeyyen olmasına rağmen, Allah’ın Zat’ını göremez. Allah ona
yeni bir tatbikatla ulaşacaktır. O kişinin mürşidine tâbî olduktan sonra
günahlarını örtecektir. (1. kademe) Sonra ona salâh nuru verecektir.
(2. kademe) O örttüğü günahlarını sevaba çevirecektir. Kişinin günahları
sevaba çevrildiği zaman bu kişi salâh makamının 3. kademesinde
olacaktır.
1. kademede o kişinin günahları örtüldü. 2. kademede o kişiye salâh nuru
verildi. O kişi Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. O kişinin
günahları sevaba çevrildi. Bu noktada Allah’ı görebilir mi? Hayır,
göremez. Ama bu noktada kişi Allah’ı görmenin bir evvelki kademesine
gelmiştir. Allah o zaman hangi taktirde görülecektir? Salâh makamı, 28
basamağın son basamağıdır. Bu makamın da 7 tane kademesi vardır. Kişi
salâhın 3. kademesine gelmiştir ama hâlâ Allah’ı göremez. Ne zaman ki o
kişinin iradesi Allahû Tealâ’nın iradesine bağlanır, kişi o zaman
Allah’ın Zat’ını görebilir. Yani o kişinin iradesi de Allah’a teslim
olur, Allah’ın iradesine bağlanır. İlâhi irade, cüz’i iradeyi kendisine
bağlamıştır. İradeler beraberliği oluşmuştur. İlâhi irade, cüz’i iradeyi
tam bir kontrolün altında tutmaktadır. Cüz’i irade, İlâhi iradeye
teslim olmuştur. Burası yolun sonudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı “O’nun hak takvası” ile (bi hakkın
takva, en üst derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz,
(Allah’a) teslim olmadan ölmeyin!
“Ey âmenû olanlar! Öyle bir takvayla takva sahibi olun ki; bu bihakkın takvaolsun. Hakka tukâtihî takva olsun.”
İşte kim iradesini Allah’a teslim ederse, Allah onun iradesinin Kendi
iradesine bağlar. O zaman bu kişi Allah’ın Zat’ını görmek şerefinin
sahibi olur. Ne olmuştur? Nefsinin kalbindeki afetlerin tamamı
ulûl’elbab makamında yok olmuştur. Bu noktadan itibaren o kişinin
nefsinin kalbi, 19 mertebe müzeyyen olmuştur. Tam 19 mertebe müzeyyen
olma işlemi. Bu, o kişiyi nereye ulaştırmıştır? O kişi Allah’ı görmek
şerefine ulaşır. Kim hakka tukâtihî takvanın sahibiyse orada Allah
görünür. Nefs bütünüyle devreden çıkmıştır.
Nefs devreden çıkıp, nefsin kalbindeki afetler daimî zikirle yok
olduktan sonra da Allah’ın o kişi üzerindeki sistemi devam etmiştir. Ve
Allahû Tealâ o kişiyi Allah’ı görebilecek olan bir statüye
ulaştırmıştır. Bu kişi Allah’ın katındaki şahadetin sahibi olmuştur.
Ruhu Allah’ın katında bir altın tahtın sahibidir. Allah’ın katında
Allah’ı görmek şerefinin de sahibi olur.
Görüyorsunuz ki herkes Allah’ı göremez. Evvelâ şunu sakın unutmayın!
Allah insan değildir. Tam bir insan görünümünde de değildir. O her
zerresiyle işitir, bilir ve görür. Biz insanlarsa görmek için gözlere,
işitmek için kulaklara, idrak etmek için kalbe, bilmek için akla sahip
kılınmışız. Kim tarafından? Sahibimiz olan Allah tarafından.
Bu kademeleri herkes geçebilir mi? Herkes geçebilir. Bütün insanlık için
açıktır. İradenin teslimi kişiyi ne yapar? “İrşada memur ve mezun
kılındın.” cümlesiyle irşad makamının sahibi kılar. Artık o kişinin
iradesi Allah’a bağlanmıştır. Allah’a bağlandığı için kişi kendi
iradesiyle bir şey yapmak imkânının dışına çıkmıştır. Öyle olunca Allahû
Tealâ onu dilediği gibi yönlendirecektir, şekillendirecektir. Bu konuda
Allah ona yeni bir yetki verecektir. 19 mertebe müzeyyen olan bu kişi,
artık kendi iradesiyle bir şey yapmak imkânının sahibi değildir.
Allah’ın iradesi ona ne emrederse o, onu mutlaka gerçekleştirecektir.
Ama kişi Allah’ı burada görecektir.
Bir çok velî: “Allahû Tealâ görülür mü görülmez mi?” sualinin cevabını
vermektedir. Yunus şöyle buyurmaktadır: “Can gözü O’nu gördü.” Can
gözüyle yani nefsinin kalbindeki gözle Allah’ı gördüğünü ifade
etmektedir. Bir başka şiirinde ise şöyle demektedir: “Yunus dostu gördü,
sevinir.”
Dost, Yunus’ta Allahû Tealâ’nın ifadesidir. Dostu gören herkes, Allah’ı
gören herkes, Allahû Tealâ kendisini bu lutfa nail kıldığı için büyük
bir sevince düşer. Yunus diyor ki: “Dostu ayan gördün ise.” Burada
başkalarının da Allah’ı görebileceğini ifade ediyor ve: “Biz dostu ayan
görürüz.” diyor.
Yunus’un bir başka ifadesi de şöyledir: “Her dem bakarız ol yüze. Allah’ın yüzüne, Allah’ın Zat’ına her dem bakarız.”
Ahmed Yesevi Hz. ise şöyle buyurmaktadır: “Hak didarın görmüşler.” Ve gene Ahmed Yesevi: “ Gözüm açtım Seni gördüm.” diyor.
Allahû Tealâ dilediğine Kendisini gösterir. Ama şartlı gösterir. Mutlaka
bu kişinin bu kademelerin hepsini aşması gerekir. Bu olgu, sadece
iradesini de Allah’a teslim eden, Allah’ın irşad makamına tayin ettiği
kişiler için mutlak olarak tahakkuk eder. Yani o kişi mutlaka Allah’ın
Zat’ını görür. Allahû Tealâ huzur namazının imamlarının Allah’ın Zat’ını
göreceklerini kesin bir teminata bağlamıştır. Diyor ki:
-43/ZUHRÛF-86: Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâte illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onların, O’ndan (Allah’tan) başka taptıkları şeyler şefaate malik
değildir. Hakk’a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk’ı) bilirler.
Şefaat etme yetkisinin sahibi, devrin imamıdır. Allahû Tealâ şefaatin nasıl cereyan edeceğini şu şekilde ifade etmektedir:
-4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi
iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke
festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben
rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat
edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine
zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret
dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı,
(iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret
talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.
Yani sahâbenin tövbesi üzerine Allah, sahâbenin günahlarını affedecekti.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine onların günahlarını bir
defa daha affedecekti. Böylece günahlar, Allahû Tealâ tarafından
mağfiret edilmiş, sevaba çevrilmiş olacaktı.
İşte bu olay, Allah’la sahâbe arasında mağfirettir. Günahların iki defa
affedilmesidir veya günahların sevaba çevrilmesidir. Ama sahâbeyle
Peygamber Efendimiz (S.A.V) arasındaki, şefaat olayıdır. Böylece şunu
görüyoruz ki günahların sevaba çevrilmesinde sadece devrin imamı yetkili
kılınmıştır. O Allahû Tealâ’dan şefaat talebinde bulunur. Allahû Tealâ
buyuruyor ki:
-40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi
hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû,
rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû
vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab’lerini
hamd ile tesbih ederler ve O’na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için
(Allah’tan) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle
(rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde)
tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm’e) tâbî olanları
mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”
Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki kişi yani devrin imamı
Allah’tan bazı insanlar için mağfiret talebinde bulunurlar. Devrin imamı
Allah’ın Zat’ını görmeye yetkili olan kişidir. Şefaatin gerçekleşeceği
kesin bir hüküm olarak ortaya çıkmaktadır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike
yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren
rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp,
îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o
taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata
(sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir),
Rahîm’dir (rahmet gönderendir).
Şefaat müessesesinin varlığının, arşı tutan melekler ve onun etrafındaki
kişiye has olduğu ve onun da Hakk’ı gördüğü kesinlik kazanmaktadır.
Bütün huzur namazının imamları, Hakk’ı görmüşlerdir ve Hakk’a şahadet
etmişlerdir.
-43/ZUHRÛF-86: Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâte illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onların, O’ndan (Allah’tan) başka taptıkları şeyler şefaate malik
değildir. Hakk’a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk’ı) bilirler.
Bu bapta şefaate yetkili kılınanların Hakk’a şahadet ettiği ifade
edilmektedir. Hakk’a şahadet edilebilen kişinin, günahlarının sevaba
döndürülmesinde söz aldığı, O’nun şefaatin sahibi olduğu
açıklanmaktadır. Şefaat, kıyâmet gününde gerçekleşen bir olgu değildir.
Şefaat, dünya üzerinde gerçekleşir. Bu dünyada ihsanla tâbiiyetle
beraber gerçekleşir. O şefaatin sahipleri, huzur namazlarının imamları
mutlaka Allah’ı görenlerdir.
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir zikir
sohbetinde birlikte olduk. Hurafelerden birini işledik. “Hiç kimse
Allah’ı göremez.” safsatası bu âyetlerle aksi ispat edilmiş olarak sona
eriyor. Dinîmizi saran hurafeleri Kur’ân âyetleri muhtevası içinde
inşaallah birer birer inceleyeceğiz.
Herşeyin en güzele ulaşması sadedinde, bütün hurafelerin birer birer
yıkıldığını göreceksiniz. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine
hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek
sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz.
Similar topics
» Görünmez Allah Sevgisi
» Allah Sevgisi Ve Allah Korkusu Beraber Nasıl Olur?
» Allah C.c | Allah' a İman
» Allah Sevgisi Ve Allah Korkusu Beraber Nasıl Olur?
» Allah C.c | Allah' a İman
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ekim 06, 2019 11:10 am tarafından turk9999
» DreamBox Kullanıcılarına özel FLASHWIZARD 7.02 Türkçe
C.tesi Eyl. 17, 2016 8:48 am tarafından turnurbil
» E2 Setting 7,13,19,42
Paz Kas. 01, 2015 10:04 am tarafından codegen
» Redline Aradiginiz hersey tek link Her zaman guncel Arkadaslar
C.tesi Eyl. 26, 2015 5:57 am tarafından UCANKUS004
» Çökmüş Dreambox DM 500S Kurtarma
Salı Eyl. 22, 2015 12:43 pm tarafından yavoth
» DM800HD Clone Patched Images (Sim 2.01 SSL#84D OE2.0)
Perş. Tem. 02, 2015 2:38 pm tarafından Admin
» All Files in Our Enigma2 Addons
Çarş. Tem. 01, 2015 10:55 pm tarafından ttys
» E2 - Dreamboxedit_setup 5.1.1.1 ile İP TV eklemek
Paz Mart 22, 2015 1:48 am tarafından AHMCEL
» Ace Stream Media 3.0.3 programı ve paylaşım bölümü
Perş. Mart 05, 2015 1:59 pm tarafından Admin