En bakılan konular
En son konular
Similar topics
Arama
Online E-Devlet Hizmetleri
Online E-Devlet HizmetleriTC Kimlik No
Vergi Kimlik No
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSS Sonuçları
KPSS Sonuçları
KPDS Sonuçları
LES Sonuçları
TUS Sonuçları
ÜDS Sonuçları
ALS Sonuçları
DGS Sonuçları
Diğer Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Takvimi
E-Devlet Linkleri:
Devletim.com
Online Hizmetler
Milli Eğitim Bakanlığı
Üniversiteler
Sağlık Bakanlığı
Emeklilik Hizmetleri
Hukuk ve Adalet
Emniyet Hizmetleri
Ekonomik ve Mali İşler
İş ve Eleman Arama
Genel Devlet Kurumları
Bakanlıklar
Valilikler
Belediyeler
Kaymakamlıklar
Siyasi Partiler
Silahlı Kuvvetler
Sivil Toplum
Engelli Sayfaları
Elçilik - Konsolosluklar
Avrupa Birliği
K.K.T.C.
Turizm
Tatil ve Gezi Rehberi
Deprem Linkleri
Haber Kaynakları
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
AKABE BEY'ATLARI
1 sayfadaki 1 sayfası
AKABE BEY'ATLARI
AKABE BEY'ATLARI
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'den gelip ilk müslüman olanlarla
621-622 yıllarında Mekke'nin Akabe adı verilen mevkîinde yaptığı iki
anlaşma ve ahidleşme.
Mekke'ye üç km. kadar uzaklıkta bulunan Mina ile Mekke arasındaki bir
mevkiye verilen Akabe adına bölgenin başka yerlerinde de
rastlanmaktadır. Aynı adı taşıyan birçok yer bulunmasına rağmen Akabe
denince ilk defa bu meşhur ahidleşme ve anlaşmaların yapıldığı mevkî
hatıra gelmektedir.
İslâm'ı çeşitli kabile ve gruplara anlatmağa çalışan Resulullah (s.a.s.)
özellikle Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen kabileler arasında dolaşıyor
ve onlara bu yeni mesajı iletmeye uğraşıyordu. Bu hac mevsimlerinin
birinde Yesrib (Medine)'den gelen ve bu şehirde yaşayan iki Arap
kabilesinden biri olan Hazrec kabîlesine mensup bazı kimselerle
karşılaşan Hz. Peygamber, onları İslâm'a davet etti. Peygamberliğinin
onbirinci yılında onun bu çağrısına adı geçen kabileden altı kişi icabet
edip, büyük bir samimiyetle bu yeni dine sarıldılar. Zira yıllardır
Yesrib'teki diğer Arap kabilesiyle aralarında sürüp gitmekte olan Buas
savaşlarından bezmiş olduklarından bu yeni dinin aralarında bir barış
ortamı oluşturacağını ümit ediyorlardı. Yesrib'e geri döndüklerinde bu
olaydan ve yeni dinlerinden kardeş kabîle Evs'e bahsedip onları da
İslâm'a davet edeceklerine ve gelecek yıl yine Hacc mevsiminde aynı
yerde Resulullah'la buluşacaklarına dair söz verip ayrıldılar
Medine'de yaşayan bu iki kabîlenin dışında ayrıca üç Yahûdi kabîlesi
daha bulunuyordu. Bunlar müşrik Arapları dinlerinden ve putperestlik
anlayışlarından dolayı hep hor görüyorlardı. Yahûdiler ellerindeki
Tevrat'a, ayrıca âlimlerinden ve atalarından işitip durduklarına göre
yakında bu bölgede zuhur edecek bir peygambere iman edeceklerini ve bu
peygamberin desteğiyle putperestliğe son vererek Arapları ortadan
kaldıracaklarını söyleyip duruyorlardı. Yahûdilerin bu sözleri Yesrib'li
Evs ve Hazrec kabilelerinin zihninde yer etmişti. Hz. Peygamber
(s.a.s.) ile Akabe'de görüşünce, yahûdilerden önce davranıp bu
peygamberin yanında yer almakta hiç tereddüt etmediler. Bu ilk müslüman
Yesribliler Resulullah'a iman ederek şöyle dediler: "Kavmimiz çok zor
günler yaşıyor, hiç iyi bir durumda değiliz. Yıllardır süren çatışmalar
aramızda sonu gelmez bir anlaşmazlığa sebep oldu. Bu yeni dinin bizleri
biraraya getireceğine ve bizleri barıştırıp kaynaştıracağına
inanıyoruz." Gerçekten Yesribliler Buas savaşlarının artık son bulmasını
istiyorlardı. Hz. Peygambere iman eden Hazrecliler şu kişilerden
ibaretti: Es'ad b. Zurâre, Avf b. Hâris, Râfi' b. Mâlik, Ukbe b. Âmir,
Kutba b. Âmir ve Câbir b. Abdullah b. Riab. Bunlardan ilk ikisi
Neccaroğullarına mensup idi. (İbn Hişâm, Sîre, II, 70 vd.; İbn Sa'd,
Tabakât, I, 217 vd.). İslâm'a gönül veren bu ilk Medineli müslümanlar
memleketlerine geri dönerek bütün güçleriyle bu yeni dini tanıtmaya ve
akrabalarının da iman etmelerini temine çalıştılar. Bu küçük grubun
Yesribliler üzerinde büyük etkileri oldu. Evs ve Hazrec'ten bir çok
kimse bunların aracılığıyla İslâm'a girdi. Özellikle Resulullah'ın
dayılarından olan Neccaroğullarına mensup Es'ad b. Zurâre ile Avf b.
Hâris müslümanlıklarını asla gizlemeksizin büyük bir gayretle insanları
İslâm'a davet ettiler. Gerçekten İslâm akîdesi Yesrib de yıllardır süren
savaşların sona ermesinde büyük bir etken oldu. Düşmanlıklar sona erdi
ve insanlar Allah'ın rahmeti sâyesinde kısa zamanda kardeşler
oluverdiler. Ertesi yıl yani peygamberliğin onikinci yılında yine Hacc
mevsiminde Mekke'ye gelen Yesrib'li oniki kişi Akabe mevkiinde
Resulullah (s.a.s.) ile geceleyin gizlice buluştular. Bunlardan altısı
bir önceki yıl müslüman olan kişilerdi. Birinci Akabe Bey'atı adı
verilen bu bey'atta bulunan sahâbelerden Ubâde b. es-Sâmit, hadiseyi
söyle anlatır:
"Refahta olduğu kadar sıkıntıda, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de onu
destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edeceğimize, Resulullah'ı
kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet
etmeyeceğimize, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından
korkmayacağımıza, Allah'a asla şirk koşmayacağımıza, hırsızlık ve zina
yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kendiliğimizden
uyduracağımız yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada
bulunmayacağımıza, hiç bir hayırlı işte Resulullah'a muhalefet
etmeyeceğimize dair bey'at ettik. Ayrıca bizden birinin verdiği sözünde
durmasına karşılık onun ecir ve mükâfâtının Allah'a ait olduğuna ve ona
Cennet nimetinin verileceğine; kim insanlık haliyle bunlardan birini
işler de ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa bunun ona keffâret
olacağına; kim de yine bunlardan birini işler de işlediği o suçu Allah
açığa vurmazsa onun işinin Allah'a kalacağına; Allah'ın dilerse onu
bağışlayıp dilerse azaba uğratacağına dair Resulullah'ın bize bildirdiği
hususlara sadık kalacağımıza da söz verdik."
Bu birinci Akabe Bey'atına katılan oniki kişiden altısı bir önceki yıl
iman eden kimselerdi. Diğer altısı ise Muaz b. Hâris, Zekvân b. Kays,
Ubâde b. es-Sâmit, Yezid b. Sa'lebe, Abbâs b. Ubâde ve Ebu'l-Heysem
Mâlik b. Teyyihan idiler. Bazı kaynaklarda bir önceki yıl Resulullah ile
tanışan altı kişiden biri olan Câbir b. Abdullah yerine Uveym b.
Saide'nin birinci Akabe Bey'atında bulunduğu ifade edilir.
Medineliler, hacdan geri dönerlerken, yanlarında, İslâm'ı öğretmek üzere
Resulullah tarafından tayin edilen Mus'ab b. Umeyr'i götürdüler. Kısa
surede Medine-i Münevvere'de İslâmiyet hızla yayıldı. Mus'ab b. Umeyr,
Rasûlullah'ı Medine'deki her hareketten haberdar ediyordu. Kısa zamanda
Evs ve Hazrec kabilesinin bütün evleri İslâm'ın nuruyla aydınlanmaya
başladı. Artık Medine, bir İslâm devletinin doğuşuna hazır hâle
gelmişti. Mus'ab b. Umeyr'in gayret ve etkisiyle Yesrib'in ileri
gelenlerinden Sa'd b. Muaz ve Useyd b. Hudayr müslüman oldular. Bu iki
büyük reisin İslâm'a girmesiyle İslâm, Medine'de bir hayli kabul gördü.
Bunun üzerine Medineliler Hz. Peygamberi şehirlerine dâvet etmeye karar
verdiler.
Birinci Akabe Bey'atından bir yıl sonra Medineliler yeniden hac için
Mekke'ye geldiler. İçlerinde ikisi kadın yetmiş beş müslüman vardı.
Allah Resûlünün bu defa onlarla ilgi kurması İslâm'ın tebliğinden ibaret
değildi. Çok önemli kararlar arifesindeydiler. Buluşma yeri yine Akabe
mevkii oldu. Buluşma gizli yapılacak ve hiç kimseye haber
sızdırılmayacaktı. Gece yarısına doğru, Medineliler, gayet tedbirli
hareket ederek kararlaştırılan yerde toplandılar.
Rasûl-i Ekrem Akabe'ye bu defa amcası Abbâs ile birlikte geldi. Abbâs
henüz ya müslüman olmamış, yahut müslümanlığını gizliyor, ancak yeğenini
himaye ediyordu. Böylesi bir toplantıda bulunmayı bir aile borcu kabul
etmişti. Toplantıda ilk sözü Hz. Abbâs aldı:
- Ey Hazrecliler, Muhammed (s.a.s.)'in aramızdaki mevkii bildiğiniz
gibidir. Biz, onu düşmanlarından koruduk ve koruyacağız. Kendisi burada,
ailesinin yanında, nezdimizde izzet ve ikrâm içindedir. Fakat sizinle
bir andlaşma yapmak ve size katılmak istiyor. Ona verdiğiniz sözü
tutmak, kendisine muhalefet edenlere karşı gelmek hususunda azminiz
kuvvetli ve sağlam ise buna bir diyecek yoktur. Fakat onu ele verecek,
yanınıza geldikten sonra yalnız başına bırakacaksanız, bunu şimdiden
söyleyiniz ve onu kendi haline bırakınız.
Medineli Müslümanların cevabı şöyle oldu:
-Dediklerinizi dinledik. Ey Allah'ın resulü, siz söyleyin! Kendiniz
adına, Allah adına istediğiniz andı bizden alınız. Biz hazırız.
Resulullah Hz. Muhammed (s.a.s.) Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetler okuduktan sonra şöyle buyurdular:
"Kadınlarınızı ve çocuklarınızı nasıl koruyorsanız, beni de öylece korumak üzere size elimi veriyorum"
Elini ilk uzatan, Berâ b. Ma'rur oldu. O, şöyle dedi:
-Bey'at ettik ya Resulullah, seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin
ederiz ki kendimizi, çocuk ve hanımlarımızı koruduğumuz gibi seni de
koruyacak ve savunacağız. Biz, zaten harp içinde yoğrulmuş kimseleriz.
Zırha alışkınız. Bu, bize atalar mirasıdır.
Bera'dan sonra söz alan Ebu'l Heysem de:
- Ya Resulallah, dedi. Bizim yahudilerle bir takım bağlantılarımız
vardır. Bu bağlantıları keseceğiz. Biz bunu yaptıktan sonra siz de
Allah'ın inâyetiyle muvaffak olunca bizi bırakıp kendi kavminizin yanına
döner misiniz?
Resulullah (s.a.s.) gülümsediler ve dediler ki:
"Kanım sizin kanınızdır. Siz bendensiniz, ben de sizdenim. Kiminle
dövüşürseniz" ben sizin yanınızdayım. Kiminle barış yaparsanız, ben de
onunla barış yaparım. "
Resulullah (s.a.s.)'in bu sözlerini duyan herkes, bey'at etmek üzere
elini uzatıyordu. Bu sırada Abbâs b. Ubâde ortaya atılarak şunu söyledi:
-Hazrecliler! Bu zata niçin bey'at ettiğinizi biliyor musunuz? Ona
bey'atla insanların kırmızısına ve siyahına, yani Arap ve Arap olmayana
karşı savaşa hazır olmayı kabul etmiş oluyorsunuz. Bir felâkete
uğradığınız ve ulularınızın maktul düştüğünü gördüğünüz zaman onu yalnız
başına bırakacaksanız şimdiden bırakınız. Bu, daha doğru olur. Yoksa
dünyada ve ahirette rüsvay olursunuz. Fakat ona verdiğiniz sözü tutacak,
malca felâkete uğramayı, büyüklerinizin ölümüyle karşılaşmayı göze
alacaksanız, bunu yapınız. Çünkü dünya ve ahiret hayrı bundadır.
Hepsi kabul ettiler ve sordular:
- Ey Allah'ın Resulü, buna karşılık bize ne va'd ediyorsunuz?
Resulullah:
"Cennet" dedi.
Bey'at kısa zamanda tamamlandı. Hepsi de darlıkta ve genişlikte her
halükarda itaate, sözün ancak doğrusunu söylemeye ve Allah yolunda hiç
bir kınayıcının kınamasından korkmamaya söz verdiler.
Bey'attan sonra Resulullah (s.a.s.), Hazrec'den dokuz, Evs'den üç kişi
olmak üzere on iki nakip seçtiler. Es'ad b. Zurâre de hepsinin başı ve
emîri seçildi. Bunlardan her biri bir kabîlenin reisi idiler. Bunun
anlamı, oniki kabilenin İslâmiyeti kabul etmesiydi.
Bey'at gece karanlığında tenhada ve gizlilik içinde yapılmıştı. Fakat bey'atın bitiminde bir çığlık karanlığın perdesini yırttı:
- Ey Kureyş, Muhammed ile atalarının dininden çıkanlar, sizinle döğüşmek için andlaşma yaptılar!..
Fakat müslümanların artık kimseden çekindikleri yoktu. Bu sesi duyar duymaz Abbas b. Ubâde şöyle dedi:
- Ya Resulallah, seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki istersen
sabah olur olmaz kılıçlarımızı kınından sıyırır üzerlerine saldırırız.
Resulullah (s.a.s.) ise şöyle buyurdular:
"Hayır... Bize savaş izni daha verilmiş değildir. Şimdilik hepiniz yerlerinize dönünüz."
İslâm'a teslim olup Resulullah'a tam anlamıyla bey'at eden bu ilk
müslüman kitle için emre itaat mutlak idi. Akabe'deki bu toplantı
dağıldı ve herkes yerine döndü. Sabah olunca Kureyşli müşrikler bu
bey'attan haberdar olmuşlardı. Müşrikler bu anlaşmanın mahiyetini
araştırmağa başladılar. Fakat henüz müslüman olmamış olan Yesribliler'in
Hz. Peygamber ile anlaşmalarına bir türlü anlam veremiyorlardı. Mekkeli
müşrikler bu gizli anlaşma hakkında bir bilgi alamadan Yesrib'li
müslümanlar şehri terk etmişlerdi .
İslâm Devleti'nin kurulmasında önemli bir dönüm noktası olan ikinci
Akabe bey'atına, Resulullah'ın savaş ve barışta korunacağına dair
prensiplerin tesbit edildiği ve kararların alındığı bir bey'at
olmasından dolayı, "Bey'atü'l-Harb" adı verilir. İkinci Akabe
bey'at'ının gerçekleşmesiyle İslâm tarihinde yeni bir dönem başlıyor ve o
gün İslâm Devleti'nin temeli atılmış oluyordu.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'den gelip ilk müslüman olanlarla
621-622 yıllarında Mekke'nin Akabe adı verilen mevkîinde yaptığı iki
anlaşma ve ahidleşme.
Mekke'ye üç km. kadar uzaklıkta bulunan Mina ile Mekke arasındaki bir
mevkiye verilen Akabe adına bölgenin başka yerlerinde de
rastlanmaktadır. Aynı adı taşıyan birçok yer bulunmasına rağmen Akabe
denince ilk defa bu meşhur ahidleşme ve anlaşmaların yapıldığı mevkî
hatıra gelmektedir.
İslâm'ı çeşitli kabile ve gruplara anlatmağa çalışan Resulullah (s.a.s.)
özellikle Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen kabileler arasında dolaşıyor
ve onlara bu yeni mesajı iletmeye uğraşıyordu. Bu hac mevsimlerinin
birinde Yesrib (Medine)'den gelen ve bu şehirde yaşayan iki Arap
kabilesinden biri olan Hazrec kabîlesine mensup bazı kimselerle
karşılaşan Hz. Peygamber, onları İslâm'a davet etti. Peygamberliğinin
onbirinci yılında onun bu çağrısına adı geçen kabileden altı kişi icabet
edip, büyük bir samimiyetle bu yeni dine sarıldılar. Zira yıllardır
Yesrib'teki diğer Arap kabilesiyle aralarında sürüp gitmekte olan Buas
savaşlarından bezmiş olduklarından bu yeni dinin aralarında bir barış
ortamı oluşturacağını ümit ediyorlardı. Yesrib'e geri döndüklerinde bu
olaydan ve yeni dinlerinden kardeş kabîle Evs'e bahsedip onları da
İslâm'a davet edeceklerine ve gelecek yıl yine Hacc mevsiminde aynı
yerde Resulullah'la buluşacaklarına dair söz verip ayrıldılar
Medine'de yaşayan bu iki kabîlenin dışında ayrıca üç Yahûdi kabîlesi
daha bulunuyordu. Bunlar müşrik Arapları dinlerinden ve putperestlik
anlayışlarından dolayı hep hor görüyorlardı. Yahûdiler ellerindeki
Tevrat'a, ayrıca âlimlerinden ve atalarından işitip durduklarına göre
yakında bu bölgede zuhur edecek bir peygambere iman edeceklerini ve bu
peygamberin desteğiyle putperestliğe son vererek Arapları ortadan
kaldıracaklarını söyleyip duruyorlardı. Yahûdilerin bu sözleri Yesrib'li
Evs ve Hazrec kabilelerinin zihninde yer etmişti. Hz. Peygamber
(s.a.s.) ile Akabe'de görüşünce, yahûdilerden önce davranıp bu
peygamberin yanında yer almakta hiç tereddüt etmediler. Bu ilk müslüman
Yesribliler Resulullah'a iman ederek şöyle dediler: "Kavmimiz çok zor
günler yaşıyor, hiç iyi bir durumda değiliz. Yıllardır süren çatışmalar
aramızda sonu gelmez bir anlaşmazlığa sebep oldu. Bu yeni dinin bizleri
biraraya getireceğine ve bizleri barıştırıp kaynaştıracağına
inanıyoruz." Gerçekten Yesribliler Buas savaşlarının artık son bulmasını
istiyorlardı. Hz. Peygambere iman eden Hazrecliler şu kişilerden
ibaretti: Es'ad b. Zurâre, Avf b. Hâris, Râfi' b. Mâlik, Ukbe b. Âmir,
Kutba b. Âmir ve Câbir b. Abdullah b. Riab. Bunlardan ilk ikisi
Neccaroğullarına mensup idi. (İbn Hişâm, Sîre, II, 70 vd.; İbn Sa'd,
Tabakât, I, 217 vd.). İslâm'a gönül veren bu ilk Medineli müslümanlar
memleketlerine geri dönerek bütün güçleriyle bu yeni dini tanıtmaya ve
akrabalarının da iman etmelerini temine çalıştılar. Bu küçük grubun
Yesribliler üzerinde büyük etkileri oldu. Evs ve Hazrec'ten bir çok
kimse bunların aracılığıyla İslâm'a girdi. Özellikle Resulullah'ın
dayılarından olan Neccaroğullarına mensup Es'ad b. Zurâre ile Avf b.
Hâris müslümanlıklarını asla gizlemeksizin büyük bir gayretle insanları
İslâm'a davet ettiler. Gerçekten İslâm akîdesi Yesrib de yıllardır süren
savaşların sona ermesinde büyük bir etken oldu. Düşmanlıklar sona erdi
ve insanlar Allah'ın rahmeti sâyesinde kısa zamanda kardeşler
oluverdiler. Ertesi yıl yani peygamberliğin onikinci yılında yine Hacc
mevsiminde Mekke'ye gelen Yesrib'li oniki kişi Akabe mevkiinde
Resulullah (s.a.s.) ile geceleyin gizlice buluştular. Bunlardan altısı
bir önceki yıl müslüman olan kişilerdi. Birinci Akabe Bey'atı adı
verilen bu bey'atta bulunan sahâbelerden Ubâde b. es-Sâmit, hadiseyi
söyle anlatır:
"Refahta olduğu kadar sıkıntıda, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de onu
destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edeceğimize, Resulullah'ı
kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet
etmeyeceğimize, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından
korkmayacağımıza, Allah'a asla şirk koşmayacağımıza, hırsızlık ve zina
yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kendiliğimizden
uyduracağımız yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada
bulunmayacağımıza, hiç bir hayırlı işte Resulullah'a muhalefet
etmeyeceğimize dair bey'at ettik. Ayrıca bizden birinin verdiği sözünde
durmasına karşılık onun ecir ve mükâfâtının Allah'a ait olduğuna ve ona
Cennet nimetinin verileceğine; kim insanlık haliyle bunlardan birini
işler de ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa bunun ona keffâret
olacağına; kim de yine bunlardan birini işler de işlediği o suçu Allah
açığa vurmazsa onun işinin Allah'a kalacağına; Allah'ın dilerse onu
bağışlayıp dilerse azaba uğratacağına dair Resulullah'ın bize bildirdiği
hususlara sadık kalacağımıza da söz verdik."
Bu birinci Akabe Bey'atına katılan oniki kişiden altısı bir önceki yıl
iman eden kimselerdi. Diğer altısı ise Muaz b. Hâris, Zekvân b. Kays,
Ubâde b. es-Sâmit, Yezid b. Sa'lebe, Abbâs b. Ubâde ve Ebu'l-Heysem
Mâlik b. Teyyihan idiler. Bazı kaynaklarda bir önceki yıl Resulullah ile
tanışan altı kişiden biri olan Câbir b. Abdullah yerine Uveym b.
Saide'nin birinci Akabe Bey'atında bulunduğu ifade edilir.
Medineliler, hacdan geri dönerlerken, yanlarında, İslâm'ı öğretmek üzere
Resulullah tarafından tayin edilen Mus'ab b. Umeyr'i götürdüler. Kısa
surede Medine-i Münevvere'de İslâmiyet hızla yayıldı. Mus'ab b. Umeyr,
Rasûlullah'ı Medine'deki her hareketten haberdar ediyordu. Kısa zamanda
Evs ve Hazrec kabilesinin bütün evleri İslâm'ın nuruyla aydınlanmaya
başladı. Artık Medine, bir İslâm devletinin doğuşuna hazır hâle
gelmişti. Mus'ab b. Umeyr'in gayret ve etkisiyle Yesrib'in ileri
gelenlerinden Sa'd b. Muaz ve Useyd b. Hudayr müslüman oldular. Bu iki
büyük reisin İslâm'a girmesiyle İslâm, Medine'de bir hayli kabul gördü.
Bunun üzerine Medineliler Hz. Peygamberi şehirlerine dâvet etmeye karar
verdiler.
Birinci Akabe Bey'atından bir yıl sonra Medineliler yeniden hac için
Mekke'ye geldiler. İçlerinde ikisi kadın yetmiş beş müslüman vardı.
Allah Resûlünün bu defa onlarla ilgi kurması İslâm'ın tebliğinden ibaret
değildi. Çok önemli kararlar arifesindeydiler. Buluşma yeri yine Akabe
mevkii oldu. Buluşma gizli yapılacak ve hiç kimseye haber
sızdırılmayacaktı. Gece yarısına doğru, Medineliler, gayet tedbirli
hareket ederek kararlaştırılan yerde toplandılar.
Rasûl-i Ekrem Akabe'ye bu defa amcası Abbâs ile birlikte geldi. Abbâs
henüz ya müslüman olmamış, yahut müslümanlığını gizliyor, ancak yeğenini
himaye ediyordu. Böylesi bir toplantıda bulunmayı bir aile borcu kabul
etmişti. Toplantıda ilk sözü Hz. Abbâs aldı:
- Ey Hazrecliler, Muhammed (s.a.s.)'in aramızdaki mevkii bildiğiniz
gibidir. Biz, onu düşmanlarından koruduk ve koruyacağız. Kendisi burada,
ailesinin yanında, nezdimizde izzet ve ikrâm içindedir. Fakat sizinle
bir andlaşma yapmak ve size katılmak istiyor. Ona verdiğiniz sözü
tutmak, kendisine muhalefet edenlere karşı gelmek hususunda azminiz
kuvvetli ve sağlam ise buna bir diyecek yoktur. Fakat onu ele verecek,
yanınıza geldikten sonra yalnız başına bırakacaksanız, bunu şimdiden
söyleyiniz ve onu kendi haline bırakınız.
Medineli Müslümanların cevabı şöyle oldu:
-Dediklerinizi dinledik. Ey Allah'ın resulü, siz söyleyin! Kendiniz
adına, Allah adına istediğiniz andı bizden alınız. Biz hazırız.
Resulullah Hz. Muhammed (s.a.s.) Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetler okuduktan sonra şöyle buyurdular:
"Kadınlarınızı ve çocuklarınızı nasıl koruyorsanız, beni de öylece korumak üzere size elimi veriyorum"
Elini ilk uzatan, Berâ b. Ma'rur oldu. O, şöyle dedi:
-Bey'at ettik ya Resulullah, seni Hak dinle gönderen Allah'a yemin
ederiz ki kendimizi, çocuk ve hanımlarımızı koruduğumuz gibi seni de
koruyacak ve savunacağız. Biz, zaten harp içinde yoğrulmuş kimseleriz.
Zırha alışkınız. Bu, bize atalar mirasıdır.
Bera'dan sonra söz alan Ebu'l Heysem de:
- Ya Resulallah, dedi. Bizim yahudilerle bir takım bağlantılarımız
vardır. Bu bağlantıları keseceğiz. Biz bunu yaptıktan sonra siz de
Allah'ın inâyetiyle muvaffak olunca bizi bırakıp kendi kavminizin yanına
döner misiniz?
Resulullah (s.a.s.) gülümsediler ve dediler ki:
"Kanım sizin kanınızdır. Siz bendensiniz, ben de sizdenim. Kiminle
dövüşürseniz" ben sizin yanınızdayım. Kiminle barış yaparsanız, ben de
onunla barış yaparım. "
Resulullah (s.a.s.)'in bu sözlerini duyan herkes, bey'at etmek üzere
elini uzatıyordu. Bu sırada Abbâs b. Ubâde ortaya atılarak şunu söyledi:
-Hazrecliler! Bu zata niçin bey'at ettiğinizi biliyor musunuz? Ona
bey'atla insanların kırmızısına ve siyahına, yani Arap ve Arap olmayana
karşı savaşa hazır olmayı kabul etmiş oluyorsunuz. Bir felâkete
uğradığınız ve ulularınızın maktul düştüğünü gördüğünüz zaman onu yalnız
başına bırakacaksanız şimdiden bırakınız. Bu, daha doğru olur. Yoksa
dünyada ve ahirette rüsvay olursunuz. Fakat ona verdiğiniz sözü tutacak,
malca felâkete uğramayı, büyüklerinizin ölümüyle karşılaşmayı göze
alacaksanız, bunu yapınız. Çünkü dünya ve ahiret hayrı bundadır.
Hepsi kabul ettiler ve sordular:
- Ey Allah'ın Resulü, buna karşılık bize ne va'd ediyorsunuz?
Resulullah:
"Cennet" dedi.
Bey'at kısa zamanda tamamlandı. Hepsi de darlıkta ve genişlikte her
halükarda itaate, sözün ancak doğrusunu söylemeye ve Allah yolunda hiç
bir kınayıcının kınamasından korkmamaya söz verdiler.
Bey'attan sonra Resulullah (s.a.s.), Hazrec'den dokuz, Evs'den üç kişi
olmak üzere on iki nakip seçtiler. Es'ad b. Zurâre de hepsinin başı ve
emîri seçildi. Bunlardan her biri bir kabîlenin reisi idiler. Bunun
anlamı, oniki kabilenin İslâmiyeti kabul etmesiydi.
Bey'at gece karanlığında tenhada ve gizlilik içinde yapılmıştı. Fakat bey'atın bitiminde bir çığlık karanlığın perdesini yırttı:
- Ey Kureyş, Muhammed ile atalarının dininden çıkanlar, sizinle döğüşmek için andlaşma yaptılar!..
Fakat müslümanların artık kimseden çekindikleri yoktu. Bu sesi duyar duymaz Abbas b. Ubâde şöyle dedi:
- Ya Resulallah, seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki istersen
sabah olur olmaz kılıçlarımızı kınından sıyırır üzerlerine saldırırız.
Resulullah (s.a.s.) ise şöyle buyurdular:
"Hayır... Bize savaş izni daha verilmiş değildir. Şimdilik hepiniz yerlerinize dönünüz."
İslâm'a teslim olup Resulullah'a tam anlamıyla bey'at eden bu ilk
müslüman kitle için emre itaat mutlak idi. Akabe'deki bu toplantı
dağıldı ve herkes yerine döndü. Sabah olunca Kureyşli müşrikler bu
bey'attan haberdar olmuşlardı. Müşrikler bu anlaşmanın mahiyetini
araştırmağa başladılar. Fakat henüz müslüman olmamış olan Yesribliler'in
Hz. Peygamber ile anlaşmalarına bir türlü anlam veremiyorlardı. Mekkeli
müşrikler bu gizli anlaşma hakkında bir bilgi alamadan Yesrib'li
müslümanlar şehri terk etmişlerdi .
İslâm Devleti'nin kurulmasında önemli bir dönüm noktası olan ikinci
Akabe bey'atına, Resulullah'ın savaş ve barışta korunacağına dair
prensiplerin tesbit edildiği ve kararların alındığı bir bey'at
olmasından dolayı, "Bey'atü'l-Harb" adı verilir. İkinci Akabe
bey'at'ının gerçekleşmesiyle İslâm tarihinde yeni bir dönem başlıyor ve o
gün İslâm Devleti'nin temeli atılmış oluyordu.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ekim 06, 2019 11:10 am tarafından turk9999
» DreamBox Kullanıcılarına özel FLASHWIZARD 7.02 Türkçe
C.tesi Eyl. 17, 2016 8:48 am tarafından turnurbil
» E2 Setting 7,13,19,42
Paz Kas. 01, 2015 10:04 am tarafından codegen
» Redline Aradiginiz hersey tek link Her zaman guncel Arkadaslar
C.tesi Eyl. 26, 2015 5:57 am tarafından UCANKUS004
» Çökmüş Dreambox DM 500S Kurtarma
Salı Eyl. 22, 2015 12:43 pm tarafından yavoth
» DM800HD Clone Patched Images (Sim 2.01 SSL#84D OE2.0)
Perş. Tem. 02, 2015 2:38 pm tarafından Admin
» All Files in Our Enigma2 Addons
Çarş. Tem. 01, 2015 10:55 pm tarafından ttys
» E2 - Dreamboxedit_setup 5.1.1.1 ile İP TV eklemek
Paz Mart 22, 2015 1:48 am tarafından AHMCEL
» Ace Stream Media 3.0.3 programı ve paylaşım bölümü
Perş. Mart 05, 2015 1:59 pm tarafından Admin