En bakılan konular
En son konular
Similar topics
Arama
Online E-Devlet Hizmetleri
Online E-Devlet HizmetleriTC Kimlik No
Vergi Kimlik No
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSS Sonuçları
KPSS Sonuçları
KPDS Sonuçları
LES Sonuçları
TUS Sonuçları
ÜDS Sonuçları
ALS Sonuçları
DGS Sonuçları
Diğer Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Takvimi
E-Devlet Linkleri:
Devletim.com
Online Hizmetler
Milli Eğitim Bakanlığı
Üniversiteler
Sağlık Bakanlığı
Emeklilik Hizmetleri
Hukuk ve Adalet
Emniyet Hizmetleri
Ekonomik ve Mali İşler
İş ve Eleman Arama
Genel Devlet Kurumları
Bakanlıklar
Valilikler
Belediyeler
Kaymakamlıklar
Siyasi Partiler
Silahlı Kuvvetler
Sivil Toplum
Engelli Sayfaları
Elçilik - Konsolosluklar
Avrupa Birliği
K.K.T.C.
Turizm
Tatil ve Gezi Rehberi
Deprem Linkleri
Haber Kaynakları
CÂHİLİYYE DÖNEMI
1 sayfadaki 1 sayfası
CÂHİLİYYE DÖNEMI
Câhiliyye dönemı
CÂHİLİYYE DÖNEMI
Bilgisizlik, gerçeği tanımama. İslâm, tam bir aydınlık ve bilgi devri
olduğu için, Arabistan'da İslâmiyet'in yayılmasından önceki devre, daha
dar anlamı ile Hz. İsa'dan sonra peygamberimizin gelmesine kadar geçen
zamana "cahiliyye" devri adı verilmiştir.
Cahiliyye, insanın Allah'ı gereği gibi tanımaması, ona kulluk etmekten
uzaklaşması, onun ilâhî hükümlerine değil de kişinin kendi hevâ ve
hevesine uyması, insanların koyduğu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve
düşüncelere inanmasıdır. Kur'an-ı Kerîm'de: "Onlar hâlâ Cahiliyye devri
hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği bilen bir millet için Allah'dan daha iyi
hüküm veren kim var?" (el-Mâide, 5/50) buyurulur. İslâm'ın hakim
olmadığı ortamlar Cahiliyye çağlarıdır. Çünkü ilâhî bilginin kaynağından
yoksun olan ortamlardır. İslâm'ın gelişinden önceki dönemde yaşayan
müşrikler Allah'a isyan etmiş onun hükümlerine sırt çevirmiş bir toplum
olarak son derece ilkel ve cahil hayat sürüyorlardı. Cahiliyye
Arapları'nın sürdüğü hayattan ve içinde yaşadıkları ortamdan bazı
örnekleri şöyle sıralamak mümkündür:
Putlara Taparlardi
Cahiliyye insanları Allah'ın varlığını kabul etmekle beraber putlara
taparlardı. Onlar putlarının Allah katında kendilerine şefaatçı
olacaklarına inanırlar ve: Biz onlara ancak bizi daha çok Allah'a
yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" (ez-Zümer, 39/3) derlerdi.
Icki Icerlerdi
Şarap içmek adeti çok yaygındı. Şairleri her zaman içki ziyafetinden
bahseder, içki şiirleri edebiyatlarının büyük bir kısmını teşkil ederdi.
Hatta Enes b. Mâlik (r.a.)'in bildirdiğine göre İslâm'da içki, Mâide
Suresi'nin doksan ve doksanbirinci ayetleriyle kesin olarak haram
kılınmış, Hz. Peygamber (s.a.s) tellal bağırttırarak bunu ilân ettiğinde
Medine sokaklarında sel gibi içki akmıştır (Müslim, Eşribe, 3).
Kumar Oynarlardi
Cahiliyye çağında kumar da çok yaygındı. Cahiliyye Arapları kumar
oynamakla övünürlerdi. Öyle ki kumar meclislerine katılmamak ayıp
sayılırdı. Onların şairlerinden biri karısına şöyle vasiyette bulunur:
"Ben ölürsem, sen, aciz ve konuşma bilmeyen, iki yüzlü ve kumar bilmeyen birini isteme."
Tefecilik Yaparlardi
Tefecilik almış yürümüştü. Para ve benzeri şeyleri birbirlerine borç
verirler; kat kat faiz alırlardı. Borç veren kimse, borcun vadesi
bitince borçluya gelir: "Borcunu ödeyecek misin, yoksa onu artırayım
mı?" derdi. Onun da ödeme imkânı varsa öder, yoksa ikinci sene için iki
katına, üçüncü sene için dört katına çıkarır ve artırma işlemi böylece
kat kat devam ederdi. Tefecilik ve faizin her çeşidini haram kılan
Allah, özellikle Araplar'ın bu kötü âdetlerine dikkati çekerek "-Ey iman
edenler! Kat kat faiz yemeyin." (Âli İmrân,3/130) buyurmuştur.
Faiz Oranlari Cok Büyüktü
Faizcilik Araplar arasında o kadar yerleşmişti ki ticaretle onun arasını
ayıramıyorlar; "Faiz de tıpkı alış-veriş gibi" diyorlardı. Bunun
üzerine inen ayette: "Allah alış-verişi helâl, faizi ise haram
kılmıştır. " (el-Bakarâ, 2/275) buyrulmuştur.
Fuhus Cok Büyük Orandaydi
Cahiliyye Araplar'ı arasında fuhuş da nadir şeylerden değildi.
Cariyelerini zorla fuhuşa sürükleyenler vardı. Kur'an-ı Kerîm'de bu
hususa işaretle: "İffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın.
" (en-Nûr, 24/33) buyurulur.
Kocanın birkaç metresi olduğu gibi, kadının da başkalarıyla ilişkide
bulunması, bazı çevrelerce nefretle karşılanmayan bir davranıştı.
Fuhuşla ilgili Cahiliyye Araplarının şu adetlerini zikredebiliriz:
Kadın âdetinden temizlendikten sonra kocası ona "şu adama git ve ondan
hamile kal" derdi. Kadın istenilen adamla beraber olduktan sonra kocası
hamileliği belli oluncaya kadar ona yaklaşmazdı. Sonra yaklaşabilirdi.
Bu, iyi bir çocuğa sahip olmak için yapılırdı.
Sayıları üç ila on arasında değişen bir grup erkek kadının evine
girerek, sırasıyla hepsi de onunla cinsi münasebette bulunurdu. Kadın
hamile kalıp da doğum yaparsa doğumdan bir kaç gün sonra bu erkekleri
çağırır, erkekler de zorunlu olarak bu davete iştirak ederlerdi. Sonra
onlara: "Olanları biliyorsunuz, doğum yaptım" içlerinden birine işaret
ederek "çocuğun babası sensin" derdi. O da bundan kaçınamazdı.
Bazı fuhuş yapan kadınlar da tanınmaları için kapılarına bayrak
asarlardı. Bu tür kadınlardan biri doğum yaptığı zaman teşhis heyeti
toplanıp çocuğun kime ait olduğunu tespit ederdi. O da çocuğun babası
olduğunu kabul etmek zorunda kalırdı. (Buhârî, Nikah, 36)
Kadına değer verilmez, hak ve hukuku tanınmaz, adeta bir eşya gibi
telakki edilip miras alınırdı. Biri ölüp karısı dul kalınca ölenin
varislerinden gözü açık biri hemen elbisesini kadının üzerine atardı.
Kadın daha önce kaçıp bu halden kurtulamazsa artık onun olurdu. Dilerse
mehirsiz olarak onunla evlenir, dilerse onu bir başkasıyla evlendirerek
mihrini almaya hak kazanır ve kadına bundan bir şey vermezdi. Dilerse,
kocasından kendisine kalan mirası elinden almak için onu evlenmekten
menederdi. Bunun üzerine inen ayette: "Ey inananlar! Kadınlara zorla
mirascı olmaya kalkmanız size helâl değildir. " (en-Nisâ, 4/19)
buyurulmuştur. (Şevkânî, Fethu'l-Kadir, I, 440).
Yiyeceklerin bazısı yalnız erkeklere ait olup kadınlara yasak
ediliyordu. "Onlar: Bu hayvanların karınlarında olan yavrular yalnız
erkeklerimize mahsus olup, eşlerimize yasaktır. Ölü doğacak olursa hepsi
ona ortak olur" dediler (En'âm, 6/139)
Kizlari Diri Diri Topraga Gömerlerdi
Cahiliyye Arapları'nın kötü adetlerinden biri de kız çocuklarını diri
diri toprağa gömmeleriydi. Onlar bunu namuslarını korumak veya ar
telakki ettikleri için, bazıları da sakat ve çirkin olarak
doğduklarından yapıyorlardı. Kur'an-ı Kerîm'de şu ayetlerde buna işaret
edilir: "Onlardan birine Rahman olan Allah'a isnat ettikleri bir kız
evlâd müjdelense içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilirdi. "
(ez-Zuhruf, 43/17), " Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun hangi
suçla öldürüldüğü sorulduğu zaman... " (Tekvir, 81/8-9), "Ortak
koştukları Şeyler müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü
gösterirdi. "(el-En'âm, 6/137)
Ekin ve hayvanlarını iki kısma ayırıyor bir kısmını Allah'ın böyle
emrettiğini sanarak Allah'a veriyor ve bir kısmını da Allah'a eş
koştukları putlarına ayırıyorlardı. Onlar bu batıl inanç ve adetlerinde
biraz daha ileri giderek Allah'ın payına düşeni alıyorlar, onu eş
koştukları putların payına ekliyorlardı. Ama putlarının payından alıp
öbürüne ilâve ettikleri görülmüyordu. "Allah'ın yarattığı ekin ve
hayvanlardan O'na pay ayırdılar ve kendi iddialarına göre: "Bu
Allah'ındır, Şu da ortak koştuklarımızındır" dediler. Ortakları için
ayırdıkları Allah için verilmezdi. Fakat Allah için ayırdıkları
ortakları için verilirdi. Bu hükümleri ne kötüydü!" (el-En'âm, 6/136).
Bir kısım hayvanlarla ekinlerin bazısını dilediklerinden başkasına
yasaklıyorlardı. Ayrıca bir kısım hayvanlara binerken ve keserken
Allah'ın adının anılmasına engel oluyorlardı. (el-En'âm, 6/138).
Bunun dışında hayvanlarla ilgili şu adetleri de vardı:
Deve beş batın doğurup beşincisinde erkek doğurursa kulağını çentip
serbest bırakırlardı. Artık ona binmeyi ve sütünü sağmayı haram kabul
ederlerdi. Buna "Bahîra"* derlerdi.
Saibe*; dileği yerine gelen kimsenin putlara adadığı deve idi. Buna da binilmez ve sütü sağılmazdı.
Vasîle*; koyun dişi doğurursa kendileri için; erkek doğurursa putları
için olurdu. Şayet biri erkek, biri dişi olmak üzere ikiz doğurursa,
dişinin hatırı için erkeği de kesmezler ve buna "Vasîle" derlerdi.
Hâm* ; bir erkek devenin soyundan on döl alınırsa onun sırtı haram
sayılır, su ve otlakta serbest bırakılırdı. Kimse ona dokunmazdı.
Bütün bunlardan başka müşrikler atalarından devraldıkları birtakım
adetleri devam ettirme konusunda direniyor ve hatta bunların
bazılarının, kendilerini Allah (c.c.)'a daha çok yaklaştırdıklarını
ileri sürüyorlardı.
İbn İshak şunları aktarıyor: "Kureyş, ya Fil olayından evvel veya daha
sonra meydana geldiğini tahmin ettiğim bir bid'at ortaya çıkardı ki,
tarihte (Hums) diye anılıp, asalet-i diniye iddiasından ibarettir."
Bunlar: "Biz, İbrahim'in evladıyız, ehl-i Harem biziz, Beyt'in
sahibiyiz, Mekke'nin de sâkini bulunuyoruz. Arap kabilelerinden hiçbir
kabîle, bizim sahip olduğumuz bu şeref ve itibara sahip değildir.
Binaenaleyh biz, bu müstesna mevkiimizin şeref ve itibarını korumalıyız.
Bundan sonra Harem haricinde hiçbir şeye tazim etmeyip bütün
ihtiramatımızı Harem dahilinde hasretmeliyiz. Meselâ, Arafat'ta halk ile
bir sırada, yan yana, omuz omuza durup vakfe etmek, sonra halk ile geri
dönüp gelmek bizim kadrimizi tenzil eder" diyorlardı.
İbn İshâk devamla: "Kureyşliler bu asalet fikrini ortaya koydu ve
uygulamaya da başladı. Arafat'a çıkmayı, Arafat'tan ifazâyı terk
ettiler. Herkes Arafat'ta vakfe ederken, bunlar Müzdelife'ye giderler,
orada dururlardı. Ve "Biz ehlullahız, Harem-i Şerif'in hâdimleriyiz"
diyerek, diğerleriyle eşitliği kabul etmezlerdi. Fakat bunlar, Arafat'ta
vakfe etmenin İbrahim (a.s.)'in dini muktezası olduğunu biliyorlardı.
Kinâne ile Hüzâaoğuları da bu hususta Kureyş'e iltihak etmişlerdi.
Bunlar hac için, umre için gelen bedevîlere müdahaleye kadar ileri
gitmişlerdir. Harem hâricinden gelen herkesin, Beyt'in ilk tavafı
Siyab-ı Hums ile tavaf etmelerini kararlaştırdılar ve uyguladılar. Bu
kararın neticelerinden biri: Kim ki adi bir elbise ile gelip tavaf
ederse, tavaftan sonra o elbiseyi çıkarıp atması zarûrî idi.
Bu kararların ikinci neticesi ise; asilzadelere mahsus bir elbisesi
olmayan bedevî erkeklerin çıplak; kadınların da yalnız önü yırtmaçlı
kısa iç gömleği ile tavafa mecbur edilmesidir.
Bu ve bunun gibi pek çok âdetler yürürlükte idi. Rasûlullah (s.a.s)'a
iletilinceye kadar da bu âdetler yürürlükte kalmaya devam etti. Daha
sonra da A'râf suresinin 26, 27, 28, 31 ve 32. ayetlerinde, çıplak tavaf
ile birlikte diğer bid'atler de yasaklanmıştır.
Ebû Hüreyre (r.a.)'den gelen bir rivayete göre, Ebû Bekr es-Sıddık
(r.a.) Vedâ Hacc'ından (bir sene) evvel, Hz. peygamber tarafından Hac
Emîri* olarak (Mekke'ye) gönderildiğinde, Ebû Bekr de Ebû Hureyre'yi
Kurban Bayramı'nın ilk günü Mina'da büyük bir cemaat içinde halka (şu
iki maddeyi) ilâna memur kılmıştır. (Ebu Hüreyre): "Ey Nas! İyi biliniz,
bu yıldan sonra müşriklerin haccetmeleri, çıplakların da Kâbe'yi tavaf
etmeleri yasaktır" demiştir. (Sahîh-i Buhâri, Tecrid-i Sarih Tercümesi,
VI,13) Fakat onlar bunu kabule yanaşmamışlar, atalarını körükörüne
taklide çalışmışlardır. "Onlara: Allah'ın indirdiğine ve peygambere
gelin dendiği zaman: Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter'
derler. Alaları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler
olsalar da mı?" (el-Mâide, 5/104). İslâm, topluma hakim olunca bütün bu
cahilî sistemin ilkel davranışlarını tamamen yasaklamıştır" (el-Mâide,
5/103).
Bütün bunlara baktığımızda, Cahiliyye'nin bir inanma biçimi olduğunu
görüyoruz. Cahiliyye; bir şeyi gerçeği dışında bilmek, anlamak ve buna
göre amel etmek demektir. Bu duruma göre Cahiliyye; insanın ve toplumun
İslâm öncesi ve İslâm dışı bir yaşayış biçimiyle yaşaması demektir.
Doğru yolun zıddı, ilmin aksi olan, eskiyen ve değişken olan, bölgelere,
kavimlere ve anlayışlara göre kurulan her türlü İslâm dışı rejimler;
cahilî sistemler ve hükümlerdir.
CÂHİLİYYE DÖNEMI
Bilgisizlik, gerçeği tanımama. İslâm, tam bir aydınlık ve bilgi devri
olduğu için, Arabistan'da İslâmiyet'in yayılmasından önceki devre, daha
dar anlamı ile Hz. İsa'dan sonra peygamberimizin gelmesine kadar geçen
zamana "cahiliyye" devri adı verilmiştir.
Cahiliyye, insanın Allah'ı gereği gibi tanımaması, ona kulluk etmekten
uzaklaşması, onun ilâhî hükümlerine değil de kişinin kendi hevâ ve
hevesine uyması, insanların koyduğu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve
düşüncelere inanmasıdır. Kur'an-ı Kerîm'de: "Onlar hâlâ Cahiliyye devri
hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği bilen bir millet için Allah'dan daha iyi
hüküm veren kim var?" (el-Mâide, 5/50) buyurulur. İslâm'ın hakim
olmadığı ortamlar Cahiliyye çağlarıdır. Çünkü ilâhî bilginin kaynağından
yoksun olan ortamlardır. İslâm'ın gelişinden önceki dönemde yaşayan
müşrikler Allah'a isyan etmiş onun hükümlerine sırt çevirmiş bir toplum
olarak son derece ilkel ve cahil hayat sürüyorlardı. Cahiliyye
Arapları'nın sürdüğü hayattan ve içinde yaşadıkları ortamdan bazı
örnekleri şöyle sıralamak mümkündür:
Putlara Taparlardi
Cahiliyye insanları Allah'ın varlığını kabul etmekle beraber putlara
taparlardı. Onlar putlarının Allah katında kendilerine şefaatçı
olacaklarına inanırlar ve: Biz onlara ancak bizi daha çok Allah'a
yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" (ez-Zümer, 39/3) derlerdi.
Icki Icerlerdi
Şarap içmek adeti çok yaygındı. Şairleri her zaman içki ziyafetinden
bahseder, içki şiirleri edebiyatlarının büyük bir kısmını teşkil ederdi.
Hatta Enes b. Mâlik (r.a.)'in bildirdiğine göre İslâm'da içki, Mâide
Suresi'nin doksan ve doksanbirinci ayetleriyle kesin olarak haram
kılınmış, Hz. Peygamber (s.a.s) tellal bağırttırarak bunu ilân ettiğinde
Medine sokaklarında sel gibi içki akmıştır (Müslim, Eşribe, 3).
Kumar Oynarlardi
Cahiliyye çağında kumar da çok yaygındı. Cahiliyye Arapları kumar
oynamakla övünürlerdi. Öyle ki kumar meclislerine katılmamak ayıp
sayılırdı. Onların şairlerinden biri karısına şöyle vasiyette bulunur:
"Ben ölürsem, sen, aciz ve konuşma bilmeyen, iki yüzlü ve kumar bilmeyen birini isteme."
Tefecilik Yaparlardi
Tefecilik almış yürümüştü. Para ve benzeri şeyleri birbirlerine borç
verirler; kat kat faiz alırlardı. Borç veren kimse, borcun vadesi
bitince borçluya gelir: "Borcunu ödeyecek misin, yoksa onu artırayım
mı?" derdi. Onun da ödeme imkânı varsa öder, yoksa ikinci sene için iki
katına, üçüncü sene için dört katına çıkarır ve artırma işlemi böylece
kat kat devam ederdi. Tefecilik ve faizin her çeşidini haram kılan
Allah, özellikle Araplar'ın bu kötü âdetlerine dikkati çekerek "-Ey iman
edenler! Kat kat faiz yemeyin." (Âli İmrân,3/130) buyurmuştur.
Faiz Oranlari Cok Büyüktü
Faizcilik Araplar arasında o kadar yerleşmişti ki ticaretle onun arasını
ayıramıyorlar; "Faiz de tıpkı alış-veriş gibi" diyorlardı. Bunun
üzerine inen ayette: "Allah alış-verişi helâl, faizi ise haram
kılmıştır. " (el-Bakarâ, 2/275) buyrulmuştur.
Fuhus Cok Büyük Orandaydi
Cahiliyye Araplar'ı arasında fuhuş da nadir şeylerden değildi.
Cariyelerini zorla fuhuşa sürükleyenler vardı. Kur'an-ı Kerîm'de bu
hususa işaretle: "İffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın.
" (en-Nûr, 24/33) buyurulur.
Kocanın birkaç metresi olduğu gibi, kadının da başkalarıyla ilişkide
bulunması, bazı çevrelerce nefretle karşılanmayan bir davranıştı.
Fuhuşla ilgili Cahiliyye Araplarının şu adetlerini zikredebiliriz:
Kadın âdetinden temizlendikten sonra kocası ona "şu adama git ve ondan
hamile kal" derdi. Kadın istenilen adamla beraber olduktan sonra kocası
hamileliği belli oluncaya kadar ona yaklaşmazdı. Sonra yaklaşabilirdi.
Bu, iyi bir çocuğa sahip olmak için yapılırdı.
Sayıları üç ila on arasında değişen bir grup erkek kadının evine
girerek, sırasıyla hepsi de onunla cinsi münasebette bulunurdu. Kadın
hamile kalıp da doğum yaparsa doğumdan bir kaç gün sonra bu erkekleri
çağırır, erkekler de zorunlu olarak bu davete iştirak ederlerdi. Sonra
onlara: "Olanları biliyorsunuz, doğum yaptım" içlerinden birine işaret
ederek "çocuğun babası sensin" derdi. O da bundan kaçınamazdı.
Bazı fuhuş yapan kadınlar da tanınmaları için kapılarına bayrak
asarlardı. Bu tür kadınlardan biri doğum yaptığı zaman teşhis heyeti
toplanıp çocuğun kime ait olduğunu tespit ederdi. O da çocuğun babası
olduğunu kabul etmek zorunda kalırdı. (Buhârî, Nikah, 36)
Kadına değer verilmez, hak ve hukuku tanınmaz, adeta bir eşya gibi
telakki edilip miras alınırdı. Biri ölüp karısı dul kalınca ölenin
varislerinden gözü açık biri hemen elbisesini kadının üzerine atardı.
Kadın daha önce kaçıp bu halden kurtulamazsa artık onun olurdu. Dilerse
mehirsiz olarak onunla evlenir, dilerse onu bir başkasıyla evlendirerek
mihrini almaya hak kazanır ve kadına bundan bir şey vermezdi. Dilerse,
kocasından kendisine kalan mirası elinden almak için onu evlenmekten
menederdi. Bunun üzerine inen ayette: "Ey inananlar! Kadınlara zorla
mirascı olmaya kalkmanız size helâl değildir. " (en-Nisâ, 4/19)
buyurulmuştur. (Şevkânî, Fethu'l-Kadir, I, 440).
Yiyeceklerin bazısı yalnız erkeklere ait olup kadınlara yasak
ediliyordu. "Onlar: Bu hayvanların karınlarında olan yavrular yalnız
erkeklerimize mahsus olup, eşlerimize yasaktır. Ölü doğacak olursa hepsi
ona ortak olur" dediler (En'âm, 6/139)
Kizlari Diri Diri Topraga Gömerlerdi
Cahiliyye Arapları'nın kötü adetlerinden biri de kız çocuklarını diri
diri toprağa gömmeleriydi. Onlar bunu namuslarını korumak veya ar
telakki ettikleri için, bazıları da sakat ve çirkin olarak
doğduklarından yapıyorlardı. Kur'an-ı Kerîm'de şu ayetlerde buna işaret
edilir: "Onlardan birine Rahman olan Allah'a isnat ettikleri bir kız
evlâd müjdelense içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilirdi. "
(ez-Zuhruf, 43/17), " Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun hangi
suçla öldürüldüğü sorulduğu zaman... " (Tekvir, 81/8-9), "Ortak
koştukları Şeyler müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü
gösterirdi. "(el-En'âm, 6/137)
Ekin ve hayvanlarını iki kısma ayırıyor bir kısmını Allah'ın böyle
emrettiğini sanarak Allah'a veriyor ve bir kısmını da Allah'a eş
koştukları putlarına ayırıyorlardı. Onlar bu batıl inanç ve adetlerinde
biraz daha ileri giderek Allah'ın payına düşeni alıyorlar, onu eş
koştukları putların payına ekliyorlardı. Ama putlarının payından alıp
öbürüne ilâve ettikleri görülmüyordu. "Allah'ın yarattığı ekin ve
hayvanlardan O'na pay ayırdılar ve kendi iddialarına göre: "Bu
Allah'ındır, Şu da ortak koştuklarımızındır" dediler. Ortakları için
ayırdıkları Allah için verilmezdi. Fakat Allah için ayırdıkları
ortakları için verilirdi. Bu hükümleri ne kötüydü!" (el-En'âm, 6/136).
Bir kısım hayvanlarla ekinlerin bazısını dilediklerinden başkasına
yasaklıyorlardı. Ayrıca bir kısım hayvanlara binerken ve keserken
Allah'ın adının anılmasına engel oluyorlardı. (el-En'âm, 6/138).
Bunun dışında hayvanlarla ilgili şu adetleri de vardı:
Deve beş batın doğurup beşincisinde erkek doğurursa kulağını çentip
serbest bırakırlardı. Artık ona binmeyi ve sütünü sağmayı haram kabul
ederlerdi. Buna "Bahîra"* derlerdi.
Saibe*; dileği yerine gelen kimsenin putlara adadığı deve idi. Buna da binilmez ve sütü sağılmazdı.
Vasîle*; koyun dişi doğurursa kendileri için; erkek doğurursa putları
için olurdu. Şayet biri erkek, biri dişi olmak üzere ikiz doğurursa,
dişinin hatırı için erkeği de kesmezler ve buna "Vasîle" derlerdi.
Hâm* ; bir erkek devenin soyundan on döl alınırsa onun sırtı haram
sayılır, su ve otlakta serbest bırakılırdı. Kimse ona dokunmazdı.
Bütün bunlardan başka müşrikler atalarından devraldıkları birtakım
adetleri devam ettirme konusunda direniyor ve hatta bunların
bazılarının, kendilerini Allah (c.c.)'a daha çok yaklaştırdıklarını
ileri sürüyorlardı.
İbn İshak şunları aktarıyor: "Kureyş, ya Fil olayından evvel veya daha
sonra meydana geldiğini tahmin ettiğim bir bid'at ortaya çıkardı ki,
tarihte (Hums) diye anılıp, asalet-i diniye iddiasından ibarettir."
Bunlar: "Biz, İbrahim'in evladıyız, ehl-i Harem biziz, Beyt'in
sahibiyiz, Mekke'nin de sâkini bulunuyoruz. Arap kabilelerinden hiçbir
kabîle, bizim sahip olduğumuz bu şeref ve itibara sahip değildir.
Binaenaleyh biz, bu müstesna mevkiimizin şeref ve itibarını korumalıyız.
Bundan sonra Harem haricinde hiçbir şeye tazim etmeyip bütün
ihtiramatımızı Harem dahilinde hasretmeliyiz. Meselâ, Arafat'ta halk ile
bir sırada, yan yana, omuz omuza durup vakfe etmek, sonra halk ile geri
dönüp gelmek bizim kadrimizi tenzil eder" diyorlardı.
İbn İshâk devamla: "Kureyşliler bu asalet fikrini ortaya koydu ve
uygulamaya da başladı. Arafat'a çıkmayı, Arafat'tan ifazâyı terk
ettiler. Herkes Arafat'ta vakfe ederken, bunlar Müzdelife'ye giderler,
orada dururlardı. Ve "Biz ehlullahız, Harem-i Şerif'in hâdimleriyiz"
diyerek, diğerleriyle eşitliği kabul etmezlerdi. Fakat bunlar, Arafat'ta
vakfe etmenin İbrahim (a.s.)'in dini muktezası olduğunu biliyorlardı.
Kinâne ile Hüzâaoğuları da bu hususta Kureyş'e iltihak etmişlerdi.
Bunlar hac için, umre için gelen bedevîlere müdahaleye kadar ileri
gitmişlerdir. Harem hâricinden gelen herkesin, Beyt'in ilk tavafı
Siyab-ı Hums ile tavaf etmelerini kararlaştırdılar ve uyguladılar. Bu
kararın neticelerinden biri: Kim ki adi bir elbise ile gelip tavaf
ederse, tavaftan sonra o elbiseyi çıkarıp atması zarûrî idi.
Bu kararların ikinci neticesi ise; asilzadelere mahsus bir elbisesi
olmayan bedevî erkeklerin çıplak; kadınların da yalnız önü yırtmaçlı
kısa iç gömleği ile tavafa mecbur edilmesidir.
Bu ve bunun gibi pek çok âdetler yürürlükte idi. Rasûlullah (s.a.s)'a
iletilinceye kadar da bu âdetler yürürlükte kalmaya devam etti. Daha
sonra da A'râf suresinin 26, 27, 28, 31 ve 32. ayetlerinde, çıplak tavaf
ile birlikte diğer bid'atler de yasaklanmıştır.
Ebû Hüreyre (r.a.)'den gelen bir rivayete göre, Ebû Bekr es-Sıddık
(r.a.) Vedâ Hacc'ından (bir sene) evvel, Hz. peygamber tarafından Hac
Emîri* olarak (Mekke'ye) gönderildiğinde, Ebû Bekr de Ebû Hureyre'yi
Kurban Bayramı'nın ilk günü Mina'da büyük bir cemaat içinde halka (şu
iki maddeyi) ilâna memur kılmıştır. (Ebu Hüreyre): "Ey Nas! İyi biliniz,
bu yıldan sonra müşriklerin haccetmeleri, çıplakların da Kâbe'yi tavaf
etmeleri yasaktır" demiştir. (Sahîh-i Buhâri, Tecrid-i Sarih Tercümesi,
VI,13) Fakat onlar bunu kabule yanaşmamışlar, atalarını körükörüne
taklide çalışmışlardır. "Onlara: Allah'ın indirdiğine ve peygambere
gelin dendiği zaman: Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter'
derler. Alaları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler
olsalar da mı?" (el-Mâide, 5/104). İslâm, topluma hakim olunca bütün bu
cahilî sistemin ilkel davranışlarını tamamen yasaklamıştır" (el-Mâide,
5/103).
Bütün bunlara baktığımızda, Cahiliyye'nin bir inanma biçimi olduğunu
görüyoruz. Cahiliyye; bir şeyi gerçeği dışında bilmek, anlamak ve buna
göre amel etmek demektir. Bu duruma göre Cahiliyye; insanın ve toplumun
İslâm öncesi ve İslâm dışı bir yaşayış biçimiyle yaşaması demektir.
Doğru yolun zıddı, ilmin aksi olan, eskiyen ve değişken olan, bölgelere,
kavimlere ve anlayışlara göre kurulan her türlü İslâm dışı rejimler;
cahilî sistemler ve hükümlerdir.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ekim 06, 2019 11:10 am tarafından turk9999
» DreamBox Kullanıcılarına özel FLASHWIZARD 7.02 Türkçe
C.tesi Eyl. 17, 2016 8:48 am tarafından turnurbil
» E2 Setting 7,13,19,42
Paz Kas. 01, 2015 10:04 am tarafından codegen
» Redline Aradiginiz hersey tek link Her zaman guncel Arkadaslar
C.tesi Eyl. 26, 2015 5:57 am tarafından UCANKUS004
» Çökmüş Dreambox DM 500S Kurtarma
Salı Eyl. 22, 2015 12:43 pm tarafından yavoth
» DM800HD Clone Patched Images (Sim 2.01 SSL#84D OE2.0)
Perş. Tem. 02, 2015 2:38 pm tarafından Admin
» All Files in Our Enigma2 Addons
Çarş. Tem. 01, 2015 10:55 pm tarafından ttys
» E2 - Dreamboxedit_setup 5.1.1.1 ile İP TV eklemek
Paz Mart 22, 2015 1:48 am tarafından AHMCEL
» Ace Stream Media 3.0.3 programı ve paylaşım bölümü
Perş. Mart 05, 2015 1:59 pm tarafından Admin