En bakılan konular
En son konular
Similar topics
Arama
Online E-Devlet Hizmetleri
Online E-Devlet HizmetleriTC Kimlik No
Vergi Kimlik No
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSS Sonuçları
KPSS Sonuçları
KPDS Sonuçları
LES Sonuçları
TUS Sonuçları
ÜDS Sonuçları
ALS Sonuçları
DGS Sonuçları
Diğer Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Takvimi
E-Devlet Linkleri:
Devletim.com
Online Hizmetler
Milli Eğitim Bakanlığı
Üniversiteler
Sağlık Bakanlığı
Emeklilik Hizmetleri
Hukuk ve Adalet
Emniyet Hizmetleri
Ekonomik ve Mali İşler
İş ve Eleman Arama
Genel Devlet Kurumları
Bakanlıklar
Valilikler
Belediyeler
Kaymakamlıklar
Siyasi Partiler
Silahlı Kuvvetler
Sivil Toplum
Engelli Sayfaları
Elçilik - Konsolosluklar
Avrupa Birliği
K.K.T.C.
Turizm
Tatil ve Gezi Rehberi
Deprem Linkleri
Haber Kaynakları
MEDİNE DÖNEMİ
1 sayfadaki 1 sayfası
MEDİNE DÖNEMİ
MEDİNE DÖNEMİ
İnsanlığın, cehaletin, şirkin ve putperestliğin karanlığından ilâhi
gerçeklerin aydınlığına kavuşup, ebedî kurtuluşa erebilmesi için
gönderilen son din olan İslâm'ın örnek bir topluluk tarafından nasıl
yaşanacağının ortaya konduğu ve insanı insana köle olmaktan kurtaran,
bunu bütün insanlığı kucaklayacak şekilde hakim kılmanın bir vasıtası
olan İslâm'ın devlet sisteminin kurulduğu Medine'ye hicretle başlayıp,
Resulullah (s.a.s)'in ölümüne dek süren on senelik tebliğ ve cihat
dönemi.
İslâm, Resulullah (s.a.s)'in yirmi üç yıllık bir tevhid mücadelesi
sonucunda tamamlanmış, kemale ermiştir. Bu tebliğin, ilk ayetin
vahyoluşundan Resulullah'ın Medine'ye hicretine kadar olan on üç senelik
bölümü Mekke Dönemi* olarak adlandırılır. Mekke Dönemi, müslümanların
takibata uğradığı, her türlü eziyet ve işkencenin onlara acımasızca reva
görüldüğü bir dönemdir. Allah Teâlâ, mustaz'aflardan oluşan bu ilk
inananlar topluluğunu insan tahammülünün ötesinde zorluklarla imtihan
ediyor, kurulacak İslâm devletinin sarsılmaz temel taşları olmaları için
ruhî bir hazırlık safhasından geçiriyordu. Bu insanlar aynı zamanda
kıyamete kadar gelecek müslüman nesillere, tağutların yıldırma ve her
türlü işkencelerine karşı nasıl tahammül etmeleri gerektiğinin
örneklerini veriyorlardı.
Mekkeli müşrikler, inananları susturmak için bütün yolları denemiş,
ancak uyguladıkları zalimce yöntemler neticesinde, iman edenlerin
dinlerinden vazgeçeceklerini umdukları halde, onların imanlarında daha
da sağlamlaştıklarını ve kendilerine karşı koymada dirençlerinden hiç
bir şey kaybetmediklerini görmüşlerdi. Bu, onların tamamen
sertleşmelerine ve müslümanların Mekke'de yaşamalarını imkânsız kılacak
kararlar almalarına sebep olmuştu.
Bir zaman sonra boykot edilen ve görüldükleri her yerde saldırıya
uğrayan müslümanlar için Mekke'de barınma imkânları tamamen ortadan
kalkmıştı. Bu insanlar, sırf rabbimiz Allah'tır dedikleri ve onların
taptıkları saçma ilâhlarına tapınmayı reddettikleri için bütün bu
zulümlere muhatap oluyorlardı. Peygambere tabi olan ve müslümanca
yaşamak için her şeyini feda etmeye hazır bu insanlar imanlarından
dolayı zulüm görmeyeceklerini bildikleri Habeşistan gibi uzak ve yabancı
bir diyara hicret etmek zorunda kalmışlardı. Ancak bu hicret Mekke'de
dayanılmaz baskılardan bunalan Müslümanların bir an olsun
rahatlayabilmeleri için, geçici bir çözüm olarak düşünülmüştür.
Bu arada kendisine iman etmediği halde Resulullah (s.a.s)'i müşrik
zorbaların bütün saldırılarına karşı korumayı, her türlü zorlama ve
tehditlere rağmen sürdüren amcası Ebu Talib vefat edince onun yerine
Haşimoğullarının başına İslâm'a karşı en acımasız kimselerden biri olan
Ebu Leheb geçmişti. Artık Resulullah için Mekke yaşanmaz bir hale
gelmişti. O, Mekke'de ilâhî merhamete karşı, kalpleri mühürlenmiş
müşriklerin her gün değişik türde saldırılarına maruz kalıyordu. Bunun
üzerine o, kendisinin tebliğine kulak verebilecek başka topluluklara
yönelmek zaruretini hissetmişti. Bunun için ilk önce Taif'e gitmiş,
ancak orada kimseye birşey dinletemediği gibi, taşa tutulmuştu. O,
Mekke'den ayrıldığı zaman Ebu Leheb onu "toplum dışı" ilân ederek tekrar
Mekke'ye dönmesini de engellemek istemişti. Bu durumda birilerinin ona
eman hakkı tanıması gerekiyordu ki, Mekke'ye girebilsin. Kendisini
himayesi altına almak için müracat ettiği üçüncü kimse olan Mut'im İbn
Adiyy bu isteğini kabul etmiş ve tekrar Mekke'ye geri dönebilmişti.
Tevhidî gerçekleri tebliğ görevine başlamasından sonra çektiği onca
ızdırablara ve her geçen gün sistematik bir şekilde zorlaşan güçlüklere
ve kavminin azgınlıklarına rağmen o, Allah'ın kelimesini yüceltmek için
yılmadan ve hiç bir tehlikeden korkmadan sarsılmaz bir kararlılıkla
mücadelesini sürdürmüştür.
Resulullah (s.a.s), tevhid akidesini insanlara tebliğ etmede; Mekke
panayırlarına ticaret ve cahilî âdetler üzere haccetmek için gelen
yabancıları hedef almaya yöneldi.
Onlara Allah Tealâ'nın kendisine vadettiği gerçekleri bildirerek,
kendisine sahip çıkmalarını istiyordu. Resulullah onlara şöyle diyordu:
"Beni himayeniz altına alın ve benim sözlerimi dinleyin; görürsünüz ki,
İran ve Bizans İmparatorluklarının sahip ve efendileri sizler
olursunuz". Ancak o, girdiği onbeş çadırdan da red cevabı alarak
kovulmuştu. Neticede Allah Tealâ'nın takdir ettiği ve hidayetine lâyık
gördüğü bir grubu Akabe mevkiinde İslâm'a davet ettiğinde, onlar hiç
tereddüt göstermeden iman etmişlerdi. Altı kişilik bu küçük topluluk,
Medine'de sürekli mücadele halinde olan iki rakip kabileden Hazrec
kabilesine mensup kimselerden oluşuyordu. Bu altı kişi memleketlerine
döndüklerinde, büyük bir heyecanla iman ettikleri yeni tevhidî dinlerini
diğer insanlara anlatmaya koyulmuşlardır. Bir sonraki yıl yine Akabe
mevkiinde Resulullahla buluşan on iki Medineli'den onu Hazrecli ve ikisi
de Evs kabilesindendi. İşte bu buluşmadadır ki, Medine döneminin
temellerini oluşturan ve tarihe birinci Akabe bey'atı olarak geçen
bey'at gerçekleşmişti.
Resulullah (s.a.s), onlara dinin bir takım temel prensiplerini bildirmiş
ve bunlara uymaları konusunda onlardan kesin söz almıştı. Resulullah
(s.a.s), İslâm'ı öğretmek için Mus'ab b. Umeyr'i onlara hoca tayin
ederek Medine'ye göndermişti. Bir yıl sonra Mus'ab, Resulullah'a sunduğu
raporunda Medine'de İslâm'ın konuşulmadığı bir evin kalmadığını
bildiriyordu.
Birinci Akabe Bey'atin'den bir yıl sonra, yine aynı mevkide bu sefer,
ikisi kadın yetmiş üç kişiden oluşan Medineli müslümanlarla buluşmuş ve
İkinci Akabe Bey'ati olarak adlandırılan bey'at gerçekleştirilmişti. Bu
bey'atla Resulullah Medinelilere, Medine'ye hicret etmek istediğini
bildirmiş ve kendisini bütün düşmanlarına karşı koruyacaklarına ve
emrinden ayrılmayacaklarına dair kesin söz vermelerini istemişti.
Medineli müslümanlar, Resulullah (s.a.s)'i savaşta ve barışta, her türlü
tehlike ve tehditlere karşı koruyacaklarına dair söz vermişlerdi.
Resulullah (s.a.s), Medine'de oluşan İslâm cemaatini teşkilatlandırmak
maksadıyla her sop için bir başkan seçmiş ve bunların hepsine birden,
Es'ad İbn Zürâre'yi başkan tayin etmişti.
Bu bey'attan sonra Resulullah (s.a.s)'a Medine'ye hicret emri verildi
(Buharî, Menâkibul-Ensar, 45). Bunun üzerine Mekke'de bulunan
müslümanlar küçük gruplar halinde Medine'ye gitmeye başladı. Kısa zaman
sonra Mekke'de, yakınları tarafından engellenen kimseler ve Resulullah
(s.a.s), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali'den başka kimse kalmamıştı. İslam'ın
bu şekilde Mekke dışına taşması, Mekke şehir devletini idare edenleri
tedirgin etmişti. Çünkü onlar, Resulullah (s.a.s)'ın Medine'de meydana
getireceği gücün ileride kendi müşrik yönetimlerine son verecek bir
duruma gelmesinden korkuyorlardı. Zaten Hicret, Müslümanlar için bir
kaçış değildir. Zira onlar Allah'tan başka korkulacak bir gücün
varlığına inanmıyorlardı. Onlar, Allah ve Resulünün emrettiklerine
uyarak dinleri uğruna her şeylerini feda etmişlerdi. Bu hicret, Allah
Teâlâ'nın tesbit etmiş olduğu bir hareket stratejisinin uygulanmaya
konmasından başka bir şey değildir.
Tehlikenin boyutlarını kavrayan Mekke müşrikleri, önemli kararlarını
almak için toplandıkları bir meclis olan Darü'n-Nedve'de bir araya
gelerek Resulullah'ı öldürme kararı almışlardı. Ancak onlar, Allah
Tealâ'nın Resulünü korumakta olduğundan habersizdiler. Onların kurduğu
komplo hiç bir işe yaramamış, Resulullah (s.a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a)
ile yaptığı tehlikeli bir yolculuktan sonra Medine'ye ulaşmıştı. O, ilk
önce Medine'nin girişinde Kuba köyünde konaklamış ve burada bir mescit
inşa etmişti.
Kuba'da birkaç gün dinlendikten sonra Medine'ye hareket eden Resulullah
(s.a.s)'i Medineli müslümanlar büyük bir coşku içerisinde karşılamış ve
herkes, onu evinde konaklama şerefine nail olmak için yarışa
girmişlerdi. O, başını boş bıraktığı devesinin çöktüğü boş arsaya en
yakın olan Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evine yerleşmişti.
Resülullah (s.a.s)'in Kübaya ulaşmasıyla İslâm vahyinin Mekke dönemi
olarak adlandırılan ve kendine has bir özelliği olan dönemi kapanıyor ve
İslâm'ı insanlara ulaştırıp, onların müşrik zorbaların tahakkümünden ve
şirkin karanlığından kurtarmak için kuvvetin teşkilatlandırılıp, devlet
şekline sokulmasıyla birlikte Resulullah (s.a.s)'in vefatına kadar on
sene sürecek olan yeni bir dönem başlıyordu.
İnsanlığın, cehaletin, şirkin ve putperestliğin karanlığından ilâhi
gerçeklerin aydınlığına kavuşup, ebedî kurtuluşa erebilmesi için
gönderilen son din olan İslâm'ın örnek bir topluluk tarafından nasıl
yaşanacağının ortaya konduğu ve insanı insana köle olmaktan kurtaran,
bunu bütün insanlığı kucaklayacak şekilde hakim kılmanın bir vasıtası
olan İslâm'ın devlet sisteminin kurulduğu Medine'ye hicretle başlayıp,
Resulullah (s.a.s)'in ölümüne dek süren on senelik tebliğ ve cihat
dönemi.
İslâm, Resulullah (s.a.s)'in yirmi üç yıllık bir tevhid mücadelesi
sonucunda tamamlanmış, kemale ermiştir. Bu tebliğin, ilk ayetin
vahyoluşundan Resulullah'ın Medine'ye hicretine kadar olan on üç senelik
bölümü Mekke Dönemi* olarak adlandırılır. Mekke Dönemi, müslümanların
takibata uğradığı, her türlü eziyet ve işkencenin onlara acımasızca reva
görüldüğü bir dönemdir. Allah Teâlâ, mustaz'aflardan oluşan bu ilk
inananlar topluluğunu insan tahammülünün ötesinde zorluklarla imtihan
ediyor, kurulacak İslâm devletinin sarsılmaz temel taşları olmaları için
ruhî bir hazırlık safhasından geçiriyordu. Bu insanlar aynı zamanda
kıyamete kadar gelecek müslüman nesillere, tağutların yıldırma ve her
türlü işkencelerine karşı nasıl tahammül etmeleri gerektiğinin
örneklerini veriyorlardı.
Mekkeli müşrikler, inananları susturmak için bütün yolları denemiş,
ancak uyguladıkları zalimce yöntemler neticesinde, iman edenlerin
dinlerinden vazgeçeceklerini umdukları halde, onların imanlarında daha
da sağlamlaştıklarını ve kendilerine karşı koymada dirençlerinden hiç
bir şey kaybetmediklerini görmüşlerdi. Bu, onların tamamen
sertleşmelerine ve müslümanların Mekke'de yaşamalarını imkânsız kılacak
kararlar almalarına sebep olmuştu.
Bir zaman sonra boykot edilen ve görüldükleri her yerde saldırıya
uğrayan müslümanlar için Mekke'de barınma imkânları tamamen ortadan
kalkmıştı. Bu insanlar, sırf rabbimiz Allah'tır dedikleri ve onların
taptıkları saçma ilâhlarına tapınmayı reddettikleri için bütün bu
zulümlere muhatap oluyorlardı. Peygambere tabi olan ve müslümanca
yaşamak için her şeyini feda etmeye hazır bu insanlar imanlarından
dolayı zulüm görmeyeceklerini bildikleri Habeşistan gibi uzak ve yabancı
bir diyara hicret etmek zorunda kalmışlardı. Ancak bu hicret Mekke'de
dayanılmaz baskılardan bunalan Müslümanların bir an olsun
rahatlayabilmeleri için, geçici bir çözüm olarak düşünülmüştür.
Bu arada kendisine iman etmediği halde Resulullah (s.a.s)'i müşrik
zorbaların bütün saldırılarına karşı korumayı, her türlü zorlama ve
tehditlere rağmen sürdüren amcası Ebu Talib vefat edince onun yerine
Haşimoğullarının başına İslâm'a karşı en acımasız kimselerden biri olan
Ebu Leheb geçmişti. Artık Resulullah için Mekke yaşanmaz bir hale
gelmişti. O, Mekke'de ilâhî merhamete karşı, kalpleri mühürlenmiş
müşriklerin her gün değişik türde saldırılarına maruz kalıyordu. Bunun
üzerine o, kendisinin tebliğine kulak verebilecek başka topluluklara
yönelmek zaruretini hissetmişti. Bunun için ilk önce Taif'e gitmiş,
ancak orada kimseye birşey dinletemediği gibi, taşa tutulmuştu. O,
Mekke'den ayrıldığı zaman Ebu Leheb onu "toplum dışı" ilân ederek tekrar
Mekke'ye dönmesini de engellemek istemişti. Bu durumda birilerinin ona
eman hakkı tanıması gerekiyordu ki, Mekke'ye girebilsin. Kendisini
himayesi altına almak için müracat ettiği üçüncü kimse olan Mut'im İbn
Adiyy bu isteğini kabul etmiş ve tekrar Mekke'ye geri dönebilmişti.
Tevhidî gerçekleri tebliğ görevine başlamasından sonra çektiği onca
ızdırablara ve her geçen gün sistematik bir şekilde zorlaşan güçlüklere
ve kavminin azgınlıklarına rağmen o, Allah'ın kelimesini yüceltmek için
yılmadan ve hiç bir tehlikeden korkmadan sarsılmaz bir kararlılıkla
mücadelesini sürdürmüştür.
Resulullah (s.a.s), tevhid akidesini insanlara tebliğ etmede; Mekke
panayırlarına ticaret ve cahilî âdetler üzere haccetmek için gelen
yabancıları hedef almaya yöneldi.
Onlara Allah Tealâ'nın kendisine vadettiği gerçekleri bildirerek,
kendisine sahip çıkmalarını istiyordu. Resulullah onlara şöyle diyordu:
"Beni himayeniz altına alın ve benim sözlerimi dinleyin; görürsünüz ki,
İran ve Bizans İmparatorluklarının sahip ve efendileri sizler
olursunuz". Ancak o, girdiği onbeş çadırdan da red cevabı alarak
kovulmuştu. Neticede Allah Tealâ'nın takdir ettiği ve hidayetine lâyık
gördüğü bir grubu Akabe mevkiinde İslâm'a davet ettiğinde, onlar hiç
tereddüt göstermeden iman etmişlerdi. Altı kişilik bu küçük topluluk,
Medine'de sürekli mücadele halinde olan iki rakip kabileden Hazrec
kabilesine mensup kimselerden oluşuyordu. Bu altı kişi memleketlerine
döndüklerinde, büyük bir heyecanla iman ettikleri yeni tevhidî dinlerini
diğer insanlara anlatmaya koyulmuşlardır. Bir sonraki yıl yine Akabe
mevkiinde Resulullahla buluşan on iki Medineli'den onu Hazrecli ve ikisi
de Evs kabilesindendi. İşte bu buluşmadadır ki, Medine döneminin
temellerini oluşturan ve tarihe birinci Akabe bey'atı olarak geçen
bey'at gerçekleşmişti.
Resulullah (s.a.s), onlara dinin bir takım temel prensiplerini bildirmiş
ve bunlara uymaları konusunda onlardan kesin söz almıştı. Resulullah
(s.a.s), İslâm'ı öğretmek için Mus'ab b. Umeyr'i onlara hoca tayin
ederek Medine'ye göndermişti. Bir yıl sonra Mus'ab, Resulullah'a sunduğu
raporunda Medine'de İslâm'ın konuşulmadığı bir evin kalmadığını
bildiriyordu.
Birinci Akabe Bey'atin'den bir yıl sonra, yine aynı mevkide bu sefer,
ikisi kadın yetmiş üç kişiden oluşan Medineli müslümanlarla buluşmuş ve
İkinci Akabe Bey'ati olarak adlandırılan bey'at gerçekleştirilmişti. Bu
bey'atla Resulullah Medinelilere, Medine'ye hicret etmek istediğini
bildirmiş ve kendisini bütün düşmanlarına karşı koruyacaklarına ve
emrinden ayrılmayacaklarına dair kesin söz vermelerini istemişti.
Medineli müslümanlar, Resulullah (s.a.s)'i savaşta ve barışta, her türlü
tehlike ve tehditlere karşı koruyacaklarına dair söz vermişlerdi.
Resulullah (s.a.s), Medine'de oluşan İslâm cemaatini teşkilatlandırmak
maksadıyla her sop için bir başkan seçmiş ve bunların hepsine birden,
Es'ad İbn Zürâre'yi başkan tayin etmişti.
Bu bey'attan sonra Resulullah (s.a.s)'a Medine'ye hicret emri verildi
(Buharî, Menâkibul-Ensar, 45). Bunun üzerine Mekke'de bulunan
müslümanlar küçük gruplar halinde Medine'ye gitmeye başladı. Kısa zaman
sonra Mekke'de, yakınları tarafından engellenen kimseler ve Resulullah
(s.a.s), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ali'den başka kimse kalmamıştı. İslam'ın
bu şekilde Mekke dışına taşması, Mekke şehir devletini idare edenleri
tedirgin etmişti. Çünkü onlar, Resulullah (s.a.s)'ın Medine'de meydana
getireceği gücün ileride kendi müşrik yönetimlerine son verecek bir
duruma gelmesinden korkuyorlardı. Zaten Hicret, Müslümanlar için bir
kaçış değildir. Zira onlar Allah'tan başka korkulacak bir gücün
varlığına inanmıyorlardı. Onlar, Allah ve Resulünün emrettiklerine
uyarak dinleri uğruna her şeylerini feda etmişlerdi. Bu hicret, Allah
Teâlâ'nın tesbit etmiş olduğu bir hareket stratejisinin uygulanmaya
konmasından başka bir şey değildir.
Tehlikenin boyutlarını kavrayan Mekke müşrikleri, önemli kararlarını
almak için toplandıkları bir meclis olan Darü'n-Nedve'de bir araya
gelerek Resulullah'ı öldürme kararı almışlardı. Ancak onlar, Allah
Tealâ'nın Resulünü korumakta olduğundan habersizdiler. Onların kurduğu
komplo hiç bir işe yaramamış, Resulullah (s.a.s), Hz. Ebu Bekir (r.a)
ile yaptığı tehlikeli bir yolculuktan sonra Medine'ye ulaşmıştı. O, ilk
önce Medine'nin girişinde Kuba köyünde konaklamış ve burada bir mescit
inşa etmişti.
Kuba'da birkaç gün dinlendikten sonra Medine'ye hareket eden Resulullah
(s.a.s)'i Medineli müslümanlar büyük bir coşku içerisinde karşılamış ve
herkes, onu evinde konaklama şerefine nail olmak için yarışa
girmişlerdi. O, başını boş bıraktığı devesinin çöktüğü boş arsaya en
yakın olan Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evine yerleşmişti.
Resülullah (s.a.s)'in Kübaya ulaşmasıyla İslâm vahyinin Mekke dönemi
olarak adlandırılan ve kendine has bir özelliği olan dönemi kapanıyor ve
İslâm'ı insanlara ulaştırıp, onların müşrik zorbaların tahakkümünden ve
şirkin karanlığından kurtarmak için kuvvetin teşkilatlandırılıp, devlet
şekline sokulmasıyla birlikte Resulullah (s.a.s)'in vefatına kadar on
sene sürecek olan yeni bir dönem başlıyordu.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ekim 06, 2019 11:10 am tarafından turk9999
» DreamBox Kullanıcılarına özel FLASHWIZARD 7.02 Türkçe
C.tesi Eyl. 17, 2016 8:48 am tarafından turnurbil
» E2 Setting 7,13,19,42
Paz Kas. 01, 2015 10:04 am tarafından codegen
» Redline Aradiginiz hersey tek link Her zaman guncel Arkadaslar
C.tesi Eyl. 26, 2015 5:57 am tarafından UCANKUS004
» Çökmüş Dreambox DM 500S Kurtarma
Salı Eyl. 22, 2015 12:43 pm tarafından yavoth
» DM800HD Clone Patched Images (Sim 2.01 SSL#84D OE2.0)
Perş. Tem. 02, 2015 2:38 pm tarafından Admin
» All Files in Our Enigma2 Addons
Çarş. Tem. 01, 2015 10:55 pm tarafından ttys
» E2 - Dreamboxedit_setup 5.1.1.1 ile İP TV eklemek
Paz Mart 22, 2015 1:48 am tarafından AHMCEL
» Ace Stream Media 3.0.3 programı ve paylaşım bölümü
Perş. Mart 05, 2015 1:59 pm tarafından Admin