En bakılan konular
En son konular
Similar topics
Arama
Online E-Devlet Hizmetleri
Online E-Devlet HizmetleriTC Kimlik No
Vergi Kimlik No
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSS Sonuçları
KPSS Sonuçları
KPDS Sonuçları
LES Sonuçları
TUS Sonuçları
ÜDS Sonuçları
ALS Sonuçları
DGS Sonuçları
Diğer Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Takvimi
E-Devlet Linkleri:
Devletim.com
Online Hizmetler
Milli Eğitim Bakanlığı
Üniversiteler
Sağlık Bakanlığı
Emeklilik Hizmetleri
Hukuk ve Adalet
Emniyet Hizmetleri
Ekonomik ve Mali İşler
İş ve Eleman Arama
Genel Devlet Kurumları
Bakanlıklar
Valilikler
Belediyeler
Kaymakamlıklar
Siyasi Partiler
Silahlı Kuvvetler
Sivil Toplum
Engelli Sayfaları
Elçilik - Konsolosluklar
Avrupa Birliği
K.K.T.C.
Turizm
Tatil ve Gezi Rehberi
Deprem Linkleri
Haber Kaynakları
Mayıs 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | ||
6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 |
13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 |
20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 |
27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
ALLAH'ı tanıyıp O'na aşık olmalı
1 sayfadaki 1 sayfası
ALLAH'ı tanıyıp O'na aşık olmalı
ALLAH'ı tanıyıp O'na aşık olmalı
Allah Anıldığında Kalpleri Ürperir
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Allah, sözün en
güzelini, uyumlu ve ahenkli bir kitap olarak indirdi. Rabb’lerinden
korkanların, bu Kitab’ın etkisinden tüyleri ürperir. Sonra derileri de
kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar.” (Zümer; 23)
Allah-u Zülcelâl bu ayet-i kerimede, maneviyata işaret etmektedir.
Allah’ın azametinden korkan şahısların derileri yumuşak olup, kalpleri
de Allah’ın zikriyle mutmain olmuştur.
Bazı insanlar, maneviyata değer vermemektedirler. Oysa bu ayet-i kerime
ve ona benzer şu ayet-i kerime, maneviyata işaret etmektedir: “Gerçek
müminler, ancak o müminlerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir,
karşılarında ayetler okunduğu zaman, imanlarını artırır.” (Enfal; 2)
Ahmed bin Hanbel ve Tirmizi’nin rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte,
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzündeki insanlar üç kısma ayrılırlar. Birinci kısımda olanlar, şu
ayetin kapsamına girerler: ‘Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve
Peygamberine iman ettikten sonra, şüpheye düşmeyip Allah yolunda
mallarıyla, canlarıyla savaşmaktadırlar. İşte, doğru olanlar onlardır
ancak.” (Hucurat; 15)
Demek ki birinci kısımda olanlar; Allah’a, Peygambere ve kıyamet gününe
iman etmiş ve malıyla, nefsiyle Allah yolunda cihad etmiştir. İşte
onlar, sadıkların, sıddıkların ta kendileridir.
“İkinci kısımda olanlar ise şunlardır; diğer insanlar, nefisleri ve malları yönünden ondan emindirler, güvendedirler.”
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bununla ilgili başka bir
hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Komşusu, kendisinin zararından emin
olmayan kişi, mümin sayılmaz.” (Buhari, Müslim)
Demek ki komşumuz evinde olmadığı zaman, onun evinin bekçisi gibi
olmalıyız. Nasıl kendi malımızı, ırzımızı, namusumuzu muhafaza
ediyorsak, o şekilde komşumuzun malını, ırzını muhafaza etmeliyiz.
“Üçüncü kısımda olanlar ise şunlardır; dünya malından şüpheli bir şey önlerine geldiği zaman, onu Allah için terk ederler.”
Bu üç sıfat bir insanda bulunduğu zaman o, Allah-u Zülcelal'in katında kâmil bir mü’mindir.
İmanın cüzleri (şubeleri) vardır. Allah’a, Peygamber’e, kıyamet gününe, Allah’ın bütün emir ve yasaklarına iman etmek gibi...
İnsan bunları yerine getirdiği zaman, imanı kuvvetli olur. İnsan, hem
bunlara iman etmeli, hem de emir ve nehiyleri tatbik etmeli, yerine
getirmelidir. Böyle olduğu zaman, imanı kuvvetli olur ve böylece sekerat
(ölüm) esnasında, şeytanın oyunundan, hilesinden muhafaza olmuş olur.
Allah’a İtaat Edene Her Şey İtaat Eder
İbrahim bin Ethem şöyle anlatmıştır: “Bir gün, bir çobana rastladım:
- Sende su var mı? Dedim. O da:
- Evet! Dedi. Onunla beraber gittim. Baktım ki yanında, su namına bir şey yok.
- Hani su? Dedim. O:
- Gel! Dedi ve beni büyük, kupkuru bir taşın yanına götürdü. Sopasını
taşa vurdu. Taştan musluktan akar gibi tatlı, süt gibi bir su çıktı. Ben
hayretten, yerimde dona kaldım. Bana baktı:
- Niye hayret ediyorsun? Dedi. Daha sonra da şunları söyledi:
- Allah’ın kudret ve azameti henüz senin kalbine yerleşmedi mi? Bu
Allah’ın yanında nedir ki? Hiç hayret etme! Bilmiyor musun, kişi Allah’a
itaat ettiği zaman, ona kul olduğu zaman, her şey ona boyun eğer. Taş
nedir? Taş, Allah’ın cansız bir mahlûkudur. Ben Allah’a abid olduğum
için taş bana boyun eğer, o benim emrimdedir.”
Bakınız onlar nasıl idiler! Allah'a itaat etmek, Allah için olmak nasıl oluyor!...
Bütün mü’min kardeşlerimize hürmet etmemiz lazımdır. Biz, Allah-u
Zülcelal’in Evliyalarını bilmiyoruz, tanımıyoruz. Eğer mümin
kardeşlerimize karşı saygısız olursak, bir de bakarsın ki o kişi,
Allah’ın dostudur; o hareketimiz sebebiyle zarar görürüz.
Herkese hürmetkâr olmalıyız. Bazı mümin kardeşlerimizi; bu fakirdir, bu
çöpçüdür, bu halk arasında makam sahibi birisi değildir, diye adi
görmemeliyiz.
Abdülvahid bin Zeyd isminde bir zat şöyle anlatmıştır: “Bir gün Eyyüb
Süftani ile beraber yola çıktık. Yolda siyah bir köleye rastladık, ona;
- Senin vekilin kimdir? Diye sordum. Bu sözümle sanki onun bir şey bilmediğini ima etmek istiyordum. Bana baktı ve:
- Benim gibi bir kişiye mi, bu sözü söylüyorsun? Dedi. Daha sonra, hemen omzundaki odunu indirdi. Ve başını yukarıya kaldırıp:
- Ya Rabbi! Bu odunu altın yap! Dedi. Baktık ki odun, bir küp altına dönüştü. Bize:
- Gördünüz mü? Dedi. Biz de:
- Gördük! Dedik. Daha sonra:
- Ya Rabbi! Onu yine odun yap! Deyince, altınlar oduna dönüştü.
- Bize verebileceğin bir yemek var mı? Diye sordum. Bana cam gibi bir şey gösterip şöyle dedi:
- Bu baldır, onu ye! Vallahi o, sineğin, yani arının karnından çıkmadı.
Bu sözüyle onun cennetten, Allah'ın kudretinden geldiğini anlatmak
istedi. O bal öyle tatlı, öyle güzeldi ki hiç bu dünyadaki bala
benzemiyordu.”
İşte, Allah-u Zülcelal’e ibadet eden, Allah’ı zikredene ve Allah ile
beraber olana, dünyada böyle ikram ediliyor, ahirette ise daha nice
ikramlar yapılacaktır.
Bu dünyada, bazı Allah âşıklarını görüyoruz. Oysa dünya ehli, onları
deli olarak görüyorlar. Bazı gençlerin anne, baba, kardeş yâda
akrabaları gelerek: “Bizim oğlumuz/kardeşimiz delirdi.” diyorlar. Oysa o
kimse, daha ibadet üzerine o kadar fazla da düşmemiş, sadece tövbe
edip, namaza başlamış.
Bizden önceki insanlar zamanında ise bir kişi çok fazla ibadet ettiği,
ibadete fazla değer verdiği zaman, ona “delidir” diyorlardı.
Muhammed bin Makberi şöyle anlatmıştır:
“Bir gün, delilerin bulunduğu yere gittim. Baktım ki birisinin
ayaklarına ve ellerine kelepçe bağlanmış. Onu bu vaziyette gördüm. Bana
baktı ve: ‘Bak Muhammed! Allah bana ne yaptı!’ dedi.”
Allah Kudreti Her Şeyi Kuşatmıştır
Onlar her şeyi Allah’tan biliyorlar, insanları gözleri görmüyordu. Hakikaten de Allah-u Zülcelal’den başkası kimdir ki?...
Ama insanlar, Allah’tan gafildir. Onun sıfatları, ilmi, kudreti
konusunda, insanların idrakleri kıttır. Mesela, Allah’ın görme kudretini
şöyle anlatabiliriz; kâinattaki, göklerdeki, yerin yedi tabakasındaki
bütün hayvanatı, zerreleri, her şeyi devamlı olarak, her an görür.
Mesela işitmesi; yerin yedi tabakasındaki, göklerin bütün
tabakalarındaki, Arş-ı Âlâ’daki bütün mahlûkatın konuşmalarını,
seslerini, her an duyar. İnsanın kalbini ve kalbinde tasavvur etmiş
olduğu şeyleri de bilir ve görür. Gece ve gündüzün oluşmasını, yaz, kış,
baharın olmasını, Allah-u Zülcelâl sağlıyor. Bu düzeni, O deveran
ettiriyor. İşte, Allah-u Zülcelal’in azamet ve kudreti böyledir.
Kıssamızdaki eli ve ayağı bağlı olan kişi de Allah’ı tanıdığı için “Beni
insanlar bağladı.” demedi “Allah bağladı.” dedi. Her şeyi Allah’tan
biliyordu. Çünkü Allah, onların eline kuvvet vermeseydi ve onların
kalbine onu bağlama niyeti vermeseydi, onlar onu nasıl
bağlayacaklardı?...
Bunun için: “Bak Muhammed, Allah bana ne yaptı!” Dedi. Daha sonra şöyle devam etti:
“Sen, benimle Allah arasında şahit ol ki; eğer O, gökleri zincir yapıp
boğazıma taksa, yeryüzünü de kelepçe yapıp ayağıma bağlasa, ben yüzümü
O’ndan başkasına çevirmem.”
Muhammed bin Makberi sözünü şöyle bitiriyor: “Anladım ki o, Allah-u
Zülcelal'in âşıklarından bir âşıktır. O zamanki insanlar, onun deli
olduğunu zannedip tımarhaneye götürmüşler, ellerini, ayaklarını
bağlamışlardı.”
İşte, Allah-u Zülcelal’i tanıyan böyledir. Allah-u Zülcelal’i öyle tanımak, O’na öyle âşık olmak lazımdır.
Allah’ı Tanımanın Üstünlüğü
Bazı gaflet ehli, çok ibadet etmeleriyle iftihar ediyorlar. Oysa
ibadetlerinin hepsini gafletle yapıyorlar. Yaptıkları ibadetleriyle
kibirlenip, ucuplanıp “Şu kadar namaz kıldım, şu kadar oruç tuttum,
şöyle yaptım, böyle yaptım...” diye, gafletle yaptıkları ibadetleriyle
gurur duyuyorlar.
Ehl-i marifet, Allah’ı tanıyan bazı âlimler ise onlar için şöyle
demiştir: “Farz namazlar ve ibadetler hariç, bütün dünya ehlinin, dünya
yaratıldığından, ta kıyamet kopuncaya kadar, gafletle ibadet
etmelerinden, insanın bir an Allah-u Zülcelal’in kudret ve azametini
idrak etmesi, Allah-u Zülcelal’i tam, hakiki olarak tanıması, daha
menfaatlidir.”
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Kendisine, Rabbinin
ayetleriyle nasihat edilmişken, onlardan yüz çeviren ve ellerinin
önceden yaptığı şeyleri unutan bir kimseden daha zalim kim olabilir?
Biz, onların kalplerine (Kur’an’ı) anlamalarına engel perdeler,
kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete davet etsen de,
asla hidayet bulmazlar.” (Kehf; 57)
Allah-u Zülcelal'in insanlara, bu ayet-i kerimede yapmış olduğu hitabı,
derin olarak düşünmemiz lazımdır. Bir insan, başka birisine eziyet
ettiği zaman, onu zalim olmakla kınamaktayız. Peki, kendisini açıkça,
bilerek ateşe atanlar, zalim değil midirler? Bunlar zalimlerin ta
kendileridir.
İnsan, dünya hayatı için büyük bir pişmanlık duyacaktır. Ancak, öyle bir
zaman gelecek ki, hiç bir pişmanlık fayda vermeyecektir.
Allah-u Zülcelal’e ibadet etmeyi, zikrini yapmayı emreden birçok ayet-i
kerime vardır. Bunları göz ardı ederek, yalnızca dünyaya bağlanıp kalmak
büyük bir gaflettir.
Allah-u Zülcelâl kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve
hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin. (Âmin)
alıntı....
__________________
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem..
Allah Anıldığında Kalpleri Ürperir
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Allah, sözün en
güzelini, uyumlu ve ahenkli bir kitap olarak indirdi. Rabb’lerinden
korkanların, bu Kitab’ın etkisinden tüyleri ürperir. Sonra derileri de
kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar.” (Zümer; 23)
Allah-u Zülcelâl bu ayet-i kerimede, maneviyata işaret etmektedir.
Allah’ın azametinden korkan şahısların derileri yumuşak olup, kalpleri
de Allah’ın zikriyle mutmain olmuştur.
Bazı insanlar, maneviyata değer vermemektedirler. Oysa bu ayet-i kerime
ve ona benzer şu ayet-i kerime, maneviyata işaret etmektedir: “Gerçek
müminler, ancak o müminlerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir,
karşılarında ayetler okunduğu zaman, imanlarını artırır.” (Enfal; 2)
Ahmed bin Hanbel ve Tirmizi’nin rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte,
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Yeryüzündeki insanlar üç kısma ayrılırlar. Birinci kısımda olanlar, şu
ayetin kapsamına girerler: ‘Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve
Peygamberine iman ettikten sonra, şüpheye düşmeyip Allah yolunda
mallarıyla, canlarıyla savaşmaktadırlar. İşte, doğru olanlar onlardır
ancak.” (Hucurat; 15)
Demek ki birinci kısımda olanlar; Allah’a, Peygambere ve kıyamet gününe
iman etmiş ve malıyla, nefsiyle Allah yolunda cihad etmiştir. İşte
onlar, sadıkların, sıddıkların ta kendileridir.
“İkinci kısımda olanlar ise şunlardır; diğer insanlar, nefisleri ve malları yönünden ondan emindirler, güvendedirler.”
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bununla ilgili başka bir
hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Komşusu, kendisinin zararından emin
olmayan kişi, mümin sayılmaz.” (Buhari, Müslim)
Demek ki komşumuz evinde olmadığı zaman, onun evinin bekçisi gibi
olmalıyız. Nasıl kendi malımızı, ırzımızı, namusumuzu muhafaza
ediyorsak, o şekilde komşumuzun malını, ırzını muhafaza etmeliyiz.
“Üçüncü kısımda olanlar ise şunlardır; dünya malından şüpheli bir şey önlerine geldiği zaman, onu Allah için terk ederler.”
Bu üç sıfat bir insanda bulunduğu zaman o, Allah-u Zülcelal'in katında kâmil bir mü’mindir.
İmanın cüzleri (şubeleri) vardır. Allah’a, Peygamber’e, kıyamet gününe, Allah’ın bütün emir ve yasaklarına iman etmek gibi...
İnsan bunları yerine getirdiği zaman, imanı kuvvetli olur. İnsan, hem
bunlara iman etmeli, hem de emir ve nehiyleri tatbik etmeli, yerine
getirmelidir. Böyle olduğu zaman, imanı kuvvetli olur ve böylece sekerat
(ölüm) esnasında, şeytanın oyunundan, hilesinden muhafaza olmuş olur.
Allah’a İtaat Edene Her Şey İtaat Eder
İbrahim bin Ethem şöyle anlatmıştır: “Bir gün, bir çobana rastladım:
- Sende su var mı? Dedim. O da:
- Evet! Dedi. Onunla beraber gittim. Baktım ki yanında, su namına bir şey yok.
- Hani su? Dedim. O:
- Gel! Dedi ve beni büyük, kupkuru bir taşın yanına götürdü. Sopasını
taşa vurdu. Taştan musluktan akar gibi tatlı, süt gibi bir su çıktı. Ben
hayretten, yerimde dona kaldım. Bana baktı:
- Niye hayret ediyorsun? Dedi. Daha sonra da şunları söyledi:
- Allah’ın kudret ve azameti henüz senin kalbine yerleşmedi mi? Bu
Allah’ın yanında nedir ki? Hiç hayret etme! Bilmiyor musun, kişi Allah’a
itaat ettiği zaman, ona kul olduğu zaman, her şey ona boyun eğer. Taş
nedir? Taş, Allah’ın cansız bir mahlûkudur. Ben Allah’a abid olduğum
için taş bana boyun eğer, o benim emrimdedir.”
Bakınız onlar nasıl idiler! Allah'a itaat etmek, Allah için olmak nasıl oluyor!...
Bütün mü’min kardeşlerimize hürmet etmemiz lazımdır. Biz, Allah-u
Zülcelal’in Evliyalarını bilmiyoruz, tanımıyoruz. Eğer mümin
kardeşlerimize karşı saygısız olursak, bir de bakarsın ki o kişi,
Allah’ın dostudur; o hareketimiz sebebiyle zarar görürüz.
Herkese hürmetkâr olmalıyız. Bazı mümin kardeşlerimizi; bu fakirdir, bu
çöpçüdür, bu halk arasında makam sahibi birisi değildir, diye adi
görmemeliyiz.
Abdülvahid bin Zeyd isminde bir zat şöyle anlatmıştır: “Bir gün Eyyüb
Süftani ile beraber yola çıktık. Yolda siyah bir köleye rastladık, ona;
- Senin vekilin kimdir? Diye sordum. Bu sözümle sanki onun bir şey bilmediğini ima etmek istiyordum. Bana baktı ve:
- Benim gibi bir kişiye mi, bu sözü söylüyorsun? Dedi. Daha sonra, hemen omzundaki odunu indirdi. Ve başını yukarıya kaldırıp:
- Ya Rabbi! Bu odunu altın yap! Dedi. Baktık ki odun, bir küp altına dönüştü. Bize:
- Gördünüz mü? Dedi. Biz de:
- Gördük! Dedik. Daha sonra:
- Ya Rabbi! Onu yine odun yap! Deyince, altınlar oduna dönüştü.
- Bize verebileceğin bir yemek var mı? Diye sordum. Bana cam gibi bir şey gösterip şöyle dedi:
- Bu baldır, onu ye! Vallahi o, sineğin, yani arının karnından çıkmadı.
Bu sözüyle onun cennetten, Allah'ın kudretinden geldiğini anlatmak
istedi. O bal öyle tatlı, öyle güzeldi ki hiç bu dünyadaki bala
benzemiyordu.”
İşte, Allah-u Zülcelal’e ibadet eden, Allah’ı zikredene ve Allah ile
beraber olana, dünyada böyle ikram ediliyor, ahirette ise daha nice
ikramlar yapılacaktır.
Bu dünyada, bazı Allah âşıklarını görüyoruz. Oysa dünya ehli, onları
deli olarak görüyorlar. Bazı gençlerin anne, baba, kardeş yâda
akrabaları gelerek: “Bizim oğlumuz/kardeşimiz delirdi.” diyorlar. Oysa o
kimse, daha ibadet üzerine o kadar fazla da düşmemiş, sadece tövbe
edip, namaza başlamış.
Bizden önceki insanlar zamanında ise bir kişi çok fazla ibadet ettiği,
ibadete fazla değer verdiği zaman, ona “delidir” diyorlardı.
Muhammed bin Makberi şöyle anlatmıştır:
“Bir gün, delilerin bulunduğu yere gittim. Baktım ki birisinin
ayaklarına ve ellerine kelepçe bağlanmış. Onu bu vaziyette gördüm. Bana
baktı ve: ‘Bak Muhammed! Allah bana ne yaptı!’ dedi.”
Allah Kudreti Her Şeyi Kuşatmıştır
Onlar her şeyi Allah’tan biliyorlar, insanları gözleri görmüyordu. Hakikaten de Allah-u Zülcelal’den başkası kimdir ki?...
Ama insanlar, Allah’tan gafildir. Onun sıfatları, ilmi, kudreti
konusunda, insanların idrakleri kıttır. Mesela, Allah’ın görme kudretini
şöyle anlatabiliriz; kâinattaki, göklerdeki, yerin yedi tabakasındaki
bütün hayvanatı, zerreleri, her şeyi devamlı olarak, her an görür.
Mesela işitmesi; yerin yedi tabakasındaki, göklerin bütün
tabakalarındaki, Arş-ı Âlâ’daki bütün mahlûkatın konuşmalarını,
seslerini, her an duyar. İnsanın kalbini ve kalbinde tasavvur etmiş
olduğu şeyleri de bilir ve görür. Gece ve gündüzün oluşmasını, yaz, kış,
baharın olmasını, Allah-u Zülcelâl sağlıyor. Bu düzeni, O deveran
ettiriyor. İşte, Allah-u Zülcelal’in azamet ve kudreti böyledir.
Kıssamızdaki eli ve ayağı bağlı olan kişi de Allah’ı tanıdığı için “Beni
insanlar bağladı.” demedi “Allah bağladı.” dedi. Her şeyi Allah’tan
biliyordu. Çünkü Allah, onların eline kuvvet vermeseydi ve onların
kalbine onu bağlama niyeti vermeseydi, onlar onu nasıl
bağlayacaklardı?...
Bunun için: “Bak Muhammed, Allah bana ne yaptı!” Dedi. Daha sonra şöyle devam etti:
“Sen, benimle Allah arasında şahit ol ki; eğer O, gökleri zincir yapıp
boğazıma taksa, yeryüzünü de kelepçe yapıp ayağıma bağlasa, ben yüzümü
O’ndan başkasına çevirmem.”
Muhammed bin Makberi sözünü şöyle bitiriyor: “Anladım ki o, Allah-u
Zülcelal'in âşıklarından bir âşıktır. O zamanki insanlar, onun deli
olduğunu zannedip tımarhaneye götürmüşler, ellerini, ayaklarını
bağlamışlardı.”
İşte, Allah-u Zülcelal’i tanıyan böyledir. Allah-u Zülcelal’i öyle tanımak, O’na öyle âşık olmak lazımdır.
Allah’ı Tanımanın Üstünlüğü
Bazı gaflet ehli, çok ibadet etmeleriyle iftihar ediyorlar. Oysa
ibadetlerinin hepsini gafletle yapıyorlar. Yaptıkları ibadetleriyle
kibirlenip, ucuplanıp “Şu kadar namaz kıldım, şu kadar oruç tuttum,
şöyle yaptım, böyle yaptım...” diye, gafletle yaptıkları ibadetleriyle
gurur duyuyorlar.
Ehl-i marifet, Allah’ı tanıyan bazı âlimler ise onlar için şöyle
demiştir: “Farz namazlar ve ibadetler hariç, bütün dünya ehlinin, dünya
yaratıldığından, ta kıyamet kopuncaya kadar, gafletle ibadet
etmelerinden, insanın bir an Allah-u Zülcelal’in kudret ve azametini
idrak etmesi, Allah-u Zülcelal’i tam, hakiki olarak tanıması, daha
menfaatlidir.”
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Kendisine, Rabbinin
ayetleriyle nasihat edilmişken, onlardan yüz çeviren ve ellerinin
önceden yaptığı şeyleri unutan bir kimseden daha zalim kim olabilir?
Biz, onların kalplerine (Kur’an’ı) anlamalarına engel perdeler,
kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete davet etsen de,
asla hidayet bulmazlar.” (Kehf; 57)
Allah-u Zülcelal'in insanlara, bu ayet-i kerimede yapmış olduğu hitabı,
derin olarak düşünmemiz lazımdır. Bir insan, başka birisine eziyet
ettiği zaman, onu zalim olmakla kınamaktayız. Peki, kendisini açıkça,
bilerek ateşe atanlar, zalim değil midirler? Bunlar zalimlerin ta
kendileridir.
İnsan, dünya hayatı için büyük bir pişmanlık duyacaktır. Ancak, öyle bir
zaman gelecek ki, hiç bir pişmanlık fayda vermeyecektir.
Allah-u Zülcelal’e ibadet etmeyi, zikrini yapmayı emreden birçok ayet-i
kerime vardır. Bunları göz ardı ederek, yalnızca dünyaya bağlanıp kalmak
büyük bir gaflettir.
Allah-u Zülcelâl kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve
hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin. (Âmin)
alıntı....
__________________
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem..
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ekim 06, 2019 11:10 am tarafından turk9999
» DreamBox Kullanıcılarına özel FLASHWIZARD 7.02 Türkçe
C.tesi Eyl. 17, 2016 8:48 am tarafından turnurbil
» E2 Setting 7,13,19,42
Paz Kas. 01, 2015 10:04 am tarafından codegen
» Redline Aradiginiz hersey tek link Her zaman guncel Arkadaslar
C.tesi Eyl. 26, 2015 5:57 am tarafından UCANKUS004
» Çökmüş Dreambox DM 500S Kurtarma
Salı Eyl. 22, 2015 12:43 pm tarafından yavoth
» DM800HD Clone Patched Images (Sim 2.01 SSL#84D OE2.0)
Perş. Tem. 02, 2015 2:38 pm tarafından Admin
» All Files in Our Enigma2 Addons
Çarş. Tem. 01, 2015 10:55 pm tarafından ttys
» E2 - Dreamboxedit_setup 5.1.1.1 ile İP TV eklemek
Paz Mart 22, 2015 1:48 am tarafından AHMCEL
» Ace Stream Media 3.0.3 programı ve paylaşım bölümü
Perş. Mart 05, 2015 1:59 pm tarafından Admin