En bakılan konular
En son konular
Similar topics
Arama
Online E-Devlet Hizmetleri
Online E-Devlet HizmetleriTC Kimlik No
Vergi Kimlik No
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSS Sonuçları
KPSS Sonuçları
KPDS Sonuçları
LES Sonuçları
TUS Sonuçları
ÜDS Sonuçları
ALS Sonuçları
DGS Sonuçları
Diğer Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Takvimi
E-Devlet Linkleri:
Devletim.com
Online Hizmetler
Milli Eğitim Bakanlığı
Üniversiteler
Sağlık Bakanlığı
Emeklilik Hizmetleri
Hukuk ve Adalet
Emniyet Hizmetleri
Ekonomik ve Mali İşler
İş ve Eleman Arama
Genel Devlet Kurumları
Bakanlıklar
Valilikler
Belediyeler
Kaymakamlıklar
Siyasi Partiler
Silahlı Kuvvetler
Sivil Toplum
Engelli Sayfaları
Elçilik - Konsolosluklar
Avrupa Birliği
K.K.T.C.
Turizm
Tatil ve Gezi Rehberi
Deprem Linkleri
Haber Kaynakları
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Efendimizin Dünyaya Gelişlerinde Oluşan Harika Olaylar...
1 sayfadaki 1 sayfası
Efendimizin Dünyaya Gelişlerinde Oluşan Harika Olaylar...
Efendimizin Dünyaya Gelişlerinde Oluşan Harika Olaylar...
EFENDİMİZİN DÜNYAYA TEŞRİFLERİ SIRASINDA MEYDANA GELEN HARİKA HÂDİSELER
Kâinatta en büyük hâdise hiç şüphe yok ki Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) dünyaya teşrifleri hâdisesidir.
Çünkü hilkat ağacının çekirdeği odur. Kâdir-i Zülcelâl onun gelişini takdir etmemiş olsaydı kâinat da
insan da olmayacaktı. Dolayısıyla imtihan dünyasının kapısı da
açılmayacaktı. "Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla
bakılırsa Nûr-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir: Eğer o âlem-i kebir bir şecere tahayyül edilirse Nur-u Muhammedî hem çekirdeği hem semeresi [meyvesi] olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse o nur onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse o nur onun aklı olur."
İşte "Sen olmasaydın ey Habîbim felekleri [kâinatı] yaratmazdım" kudsî hadisi bu sırra işaret etmektedir.
Ayrıca Efendimizin risâleti diğer peygamberler gibi hususî değil
umumi ve cihanşümûldür. Buna binâen elbette dünyaya teşrifleri
esnasında birtakım hârikâ hâdiseler vücuda gelecekti. Ve bu hâdiseler
akıl ve basîret sahiplerini düşünceye sevkedecekti.
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında belli başlı şu hârikâ hâdiseler meydana geldi :
1) Teşrif Ettikleri Gece Bir Yıldız Doğdu.
Yahudîler arasında birçok âlim vardı. Bunlar kitaplarında Resûlünün geleceğini görüp
öğrenmişlerdi. Yıldızlardan hüküm çıkarmada da usta sayılırlardı.
Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış ve Yahudî âlimler bu
yıldızdan Ahirzaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini
anlamışlardı.
Resûl-i Zîşanın meşhur şâiri Hassan bin Sâbit (r.a.) bu hususu şöyle anlatmıştır:
"Ben sekiz yaşlarında var yoktum. Biliyorum bir sabah vakti Yahudînin biri 'Hey Yahudîler!' diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudîler 'Ne var ne yırtınıyorsun?' diyerek adamın başına üşüştüler. Yahudî şöyle haykırıyordu:
"'Haberiniz olsun Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu. Ahmed bu gece dünyaya geldi."'
İbni Sa'd'ın naklettiği konu ile ilgili bir rivâyette ise şöyle denilmektedir:
"Mekke'de oturan bir Yahudî vardı. Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu:
"'Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?'
Kureyşliler 'Bilmiyoruz' cevabını verince adam sözlerine devam etti:
"'Varın gidin soruşturun arayın; bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alâmeti var.'"
Kureyşliler varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber verdiler:
'Bu gece Abdullah'ın bir oğlu dünyaya geldi sırtında bir nişan var.'"
Yahudî gidip peygamberlik alâmetini gördü. Ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı:
"'Peygamberlik artık İsrâiloğullarından gitti. Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek ki haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır.'"
Demek gökkubbe pırıl pırıl yıldız kandilleriyle Resûl-i Kibriya Efendimizin gelişini alkışlıyordu.
2) Medâyin'deki Kisrâ Sarayından On Dört Burç Çatırda***** Yıkıldı.
Kâinatın Efendisinin doğduğu geceydi... Saatler
doğum anlarını gösteriyordu. Derin bir uykuya dalan Medâyin şehri
korkunç bir çatırdı ve gürültü sesiyle uyandı. Hükümdarla birlikte halk
da heyecan içinde yataklarından fırladı. Manzara korkunçtu ve telaş
verici idi. Hükümdar Sarayının o sapa sağlam burçlarından on dördü
çatırda***** yıkılıvermişti.
Geceyi korkular içinde geçiren Kisrâ sabaha çıkar çıkmaz memleketinin dinî reislerini derhal bir toplantıya çağırdı. Toplantıda cereyan eden hâdisenin neyin nesi olduğunu görüşeceklerdi.
Kisrâ tacını giymiş tahtına oturmuştu. Henüz müzakereye başlamamışlardı ki doludizgin yaklaşan bir atlı elinde bir mektup getirdi. Mektupta İstahrabat'ta binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan ateşlerinin söndüğü haber veriliyordu.
Bu haber Kisrâ'nın korku ve heyecanını daha da arttırdı.
Bu sırada toplantıda bulunan İran başkadısı Mûbezan söz alarak gördüğü bir rüyâyı anlattı:
"Gördüm ki yüzlerce kükremiş deve önlerine şaha kalkmış Arap atları olduğu halde Dicle suyunu geçti ve İran topraklarına yayıldılar."
Kisrâ doğru sözlü
bilgili ve adaletli Mûbezan'ın bu rüyâsını da mânâlı buldu. Sinirleri
fazlasıyla gerilmişti. Bu muammayı çözmek istiyordu. Bilgisine ve
irfânına güvendiği Mûbezan'a sordu:
"Peki bu neye işâret olabilir?"
Başkadının cevabı kısa ve öz oldu:
"Araplar tarafından çok önemli birşeyler olacağına işâret olabilir."
Kisrâ bunun üzerine derhal Hîre Valisi Numan bin Münzir'e bir mektup yazdı. Mektupta
"Bana orada bulunan âlimlerden suallerime cevap verebilecek kudrette biri varsa gönder!" diyordu.
Mektubu alan Numan işin ciddiyetini anladı ve derhal Abdü'l-Mesîh bin Amr adında bir bilgini Medayin'e gönderdi.
Gelen âlimi hükümdar derhal huzura kabul etti.
Cereyan eden hâdiseleri anlattıktan sonra kendisinden bu hususta bilgi istedi. Abdü'l-Mesih Kisrâ'ya hâdiseler hakkında bir bilgi veremeyeceğini söyledi ve ilâve etti:
"Şam yakınında Câbiye'de oturan dayım Satîh'de bunlara cevap verecek bilgi vardır."
Bunun üzerine Kisrâ Abdü'l-Mesîh'i gidip Satîh'ten hâdiseler hakkında bilgi almak üzere vazifelendirdi.
Meşhur Şam kâhini Satîh kemiksiz âdetâ âzâsız bir vücud
yüzü göğsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok yaşlı bir kâhindi. Dâimâ
sırt üstü yatardı. Bir yere ***ürülmek istendiği zaman bohça gibi
katlanırdı. Gaipten verdiği doğru haberler o zamanın insanları arasında meşhurdu.
Abdü'l-Mesîh dağ taş demeden yol alarak dayısı Satîh'in yanına vardı. O sırada Satîh
hayatının son anlarını yaşıyordu. Şiddetli hastalık içinde
kıvranıyordu. Hastalığın şiddeti dudaklarından konuşma kudretini de alıp
***ürmüştü ki gelen adamın ne selâmın alabildi ve ne de konuşabildi.
Fakat
Abdü'l-Mesîh olup bitenleri anlatınca iş birden değişiverdi. Ölüm
döşeğinde ecelle pençeleşen Satîh gözlerini birden açtı ve sanki kabir
kapısına değil dünya evinin kapısına yeni ayak basacakmış gibi canlanarak heyecan içinde haykırdı:
"Ey Abdü'l-Mesîh! İlâhi vahyin okunması çoğalacak.
Asâ'nın sahibi peygamber olarak gönderildi. Semâve Vadisini su bastı Farsların ateşi söndü. Artık Şam da Şam değil Satîh için."
Şunu iyi bil ki zaman üzerinde hükmü geçerli olan mutlak Hâkim böyle istedi ve gelen peygamberle nebîlik ipinin iki ucunu düğümledi."
Derin bir nefes çektikten sonra da ilâve etti:
"Sasanîlerden yıkılan burç sayısınca hükümdar gelecek ve sonra hüküm yerini bulacaktır."
Bu cümleler
Satîh'in dudaklarından dökülen son sözler oldu. Sanki bu gerçeği dile
getirmek için bekleyip durmuştu. Sözlerini bitirir bitirmez gözlerini
kapadı ve ruhunu Yüce 'a teslim etti.
Meşhur kâhin Satîh
bu sözleriyle açıkça Âhirzaman Peygamberinin dünyaya gelmiş olduğunu
haber veriyordu. O âna kadar bir benzeri görülmemiş bu hâdise
dünyaya o gece şeref veren zâtın beraberinde getirdiği sönmez nûr ile
Mazdeizmin karanlık inancı içinde kıvranan İran saltanatını ortadan
kaldıracağına işaretti. Nitekim tarih buna şahid oldu ve hâdiseler Satîh'in haber verdiği gibi cereyan etti: İran Devleti 67 yıl süren on dört hükümdarın idaresinden sonra Kadisiyye'de Hâtemü'l-Enbiyânın ordusu tarafından İslâm topraklarına katıldı.
3) Kâbe'nin İçini Karanlık Ve Kirlere Boğan Putların Pekçoğu Başaşağı Yıkıldı:
Kureyş müşrikleri yeryüzünde 'ın tek ma'bud oluşunun içinde ve üstünde ilk olarak abideleştiği Kâbe'yi putlarla karanlıklara boğmuşlardı. Ne var ki henüz Tevhid temsilcisi Resûl-i Kibriyânın dünyaya gözlerini açması karşısında bile çoğu yerlerine kurşun ile perçinlenmiş bu putlar hâdisenin azametine dayanama***** yerlere yıkılıverdiler.
Bu hâdisenin ifâde ettiği mânâ büyüktü: Dünyaya teşrif eden bu Zât kendisine verilecek vazife gereği kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracaktır. Gönüllerde pâk nezih ve saâdet dolu Tevhid inancını bayraklaştıracaktır.
Dünya buna şâhid oldu. O Resûl-i Zîşan kısa zamanda Kâbe'yi cansız putlardan temizlediği gibi gönüllerdeki putları da İslâm îmânı ile yok ediverdi.
4) İstahrabat'ta Bin Seneden Beri Yanmakta Olan Mecûsîlerin Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sönüverdi.
Mecûsiler bu ateş yığınını kendilerine ilâh kabul etmişlerdi. Efendimizin dünyaya teşrifleri ile birlikte bu kocaman ateş sanki okyanusların istilâsına uğramış basit bir ateşmiş gibi sönüverdi.
Demek ki gelen zât putperestlik gibi ateşperestliği de bir çırpıda ortadan kaldıracak ve yeryüzünü Tevhid meş'alesiyle aydınlatacaktı.
5) Takdis Edilen Meşhur Sâve (Taberiyye) Gölü Bir Anda Kuruyuverdi.
Bu da gelen zâtın 'ın izni ile olmayan şeylerin takdis edilmesini yasaklayacağının ifâdesi idi.
6) Dünyaya Teşrifleri Ânında Şark Ve Garbı Küçük Bir Oda Gibi Aydınlatan Bir Nur Görüldü.
Demek ki dünyaya gelen zâtın tebliğ edeceği din şark ve garbı bütün ihtişamıyla kucaklayacak insanlığın beşte birini şefkadi sînesinde terbiye edip okşayacaktı.
7) Semâve Vadisi Taşan Seller Altında Kalıp Suya Gark Oldu.
Resûl-i Kibriya Efendimizin dünyaya gözlerini açtıkları geceydi. Taşan
seller Semâve Vadisi ve Semâve şehrini sular altında bıraktı. Şehir
halkı dehşet içinde kalarak
çareyi dağlara ve tepelere sığınmakta buldu. Sonra da bir mektup
yazarak durumu Kisrâ'ya bildirdiler ve kendisinden yiyecek ve içecek
yardımı istediler.
Gök Kubbeden Salkım Salkım Yıldızlar Döküldü:
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri gecesinde hazan yaprağı
gibi gök kubbeden yıldızlar döküldü. Bu hâdise de şuna işâret ediyordu:
Bundan böyle şeytan ve cinlerin gökten haber almaları son bulmuştur.
"Madem Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm vahiy ile dünyaya çıktı elbette yarım yamalak ve yalanlar ile karışık kâhinlerin ve gâipten haber verenlerin ve cinlerin ihbarâtına (haberlerine) set çekmek lâzımdır ki vahye bir şüphe irâs etmesinler ve vahye benzemesin. Evet bi'setten evvel kâhinlik çoktu. Kur'ân nazil olduktan sonra onlara hâtime çekti. Hattâ çok kâhinler îmâna geldiler. Çünkü daha cinler tâifesinden olan muhbirlerini bulamadılar."
O âna kadar görülmemiş bu hâdiselerin Resûl-i Ekremin doğumu sırasında
meydana gelmeleri elbette tesadüfı değildi. Ezelî kudretin kader
kaleminin tayin ve tesbitiyle vücuda geliyorlardı. Ve dünyaya Âhirzaman
Peygamberi Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) zuhurunu haber veriyorlardı.
Kâinatta en büyük hâdise hiç şüphe yok ki Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) dünyaya teşrifleri hâdisesidir.
Çünkü hilkat ağacının çekirdeği odur. Kâdir-i Zülcelâl onun gelişini takdir etmemiş olsaydı kâinat da
insan da olmayacaktı. Dolayısıyla imtihan dünyasının kapısı da
açılmayacaktı. "Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla
bakılırsa Nûr-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir: Eğer o âlem-i kebir bir şecere tahayyül edilirse Nur-u Muhammedî hem çekirdeği hem semeresi [meyvesi] olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse o nur onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse o nur onun aklı olur."
İşte "Sen olmasaydın ey Habîbim felekleri [kâinatı] yaratmazdım" kudsî hadisi bu sırra işaret etmektedir.
Ayrıca Efendimizin risâleti diğer peygamberler gibi hususî değil
umumi ve cihanşümûldür. Buna binâen elbette dünyaya teşrifleri
esnasında birtakım hârikâ hâdiseler vücuda gelecekti. Ve bu hâdiseler
akıl ve basîret sahiplerini düşünceye sevkedecekti.
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında belli başlı şu hârikâ hâdiseler meydana geldi :
1) Teşrif Ettikleri Gece Bir Yıldız Doğdu.
Yahudîler arasında birçok âlim vardı. Bunlar kitaplarında Resûlünün geleceğini görüp
öğrenmişlerdi. Yıldızlardan hüküm çıkarmada da usta sayılırlardı.
Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış ve Yahudî âlimler bu
yıldızdan Ahirzaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini
anlamışlardı.
Resûl-i Zîşanın meşhur şâiri Hassan bin Sâbit (r.a.) bu hususu şöyle anlatmıştır:
"Ben sekiz yaşlarında var yoktum. Biliyorum bir sabah vakti Yahudînin biri 'Hey Yahudîler!' diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudîler 'Ne var ne yırtınıyorsun?' diyerek adamın başına üşüştüler. Yahudî şöyle haykırıyordu:
"'Haberiniz olsun Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu. Ahmed bu gece dünyaya geldi."'
İbni Sa'd'ın naklettiği konu ile ilgili bir rivâyette ise şöyle denilmektedir:
"Mekke'de oturan bir Yahudî vardı. Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu:
"'Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?'
Kureyşliler 'Bilmiyoruz' cevabını verince adam sözlerine devam etti:
"'Varın gidin soruşturun arayın; bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alâmeti var.'"
Kureyşliler varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber verdiler:
'Bu gece Abdullah'ın bir oğlu dünyaya geldi sırtında bir nişan var.'"
Yahudî gidip peygamberlik alâmetini gördü. Ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı:
"'Peygamberlik artık İsrâiloğullarından gitti. Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek ki haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır.'"
Demek gökkubbe pırıl pırıl yıldız kandilleriyle Resûl-i Kibriya Efendimizin gelişini alkışlıyordu.
2) Medâyin'deki Kisrâ Sarayından On Dört Burç Çatırda***** Yıkıldı.
Kâinatın Efendisinin doğduğu geceydi... Saatler
doğum anlarını gösteriyordu. Derin bir uykuya dalan Medâyin şehri
korkunç bir çatırdı ve gürültü sesiyle uyandı. Hükümdarla birlikte halk
da heyecan içinde yataklarından fırladı. Manzara korkunçtu ve telaş
verici idi. Hükümdar Sarayının o sapa sağlam burçlarından on dördü
çatırda***** yıkılıvermişti.
Geceyi korkular içinde geçiren Kisrâ sabaha çıkar çıkmaz memleketinin dinî reislerini derhal bir toplantıya çağırdı. Toplantıda cereyan eden hâdisenin neyin nesi olduğunu görüşeceklerdi.
Kisrâ tacını giymiş tahtına oturmuştu. Henüz müzakereye başlamamışlardı ki doludizgin yaklaşan bir atlı elinde bir mektup getirdi. Mektupta İstahrabat'ta binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan ateşlerinin söndüğü haber veriliyordu.
Bu haber Kisrâ'nın korku ve heyecanını daha da arttırdı.
Bu sırada toplantıda bulunan İran başkadısı Mûbezan söz alarak gördüğü bir rüyâyı anlattı:
"Gördüm ki yüzlerce kükremiş deve önlerine şaha kalkmış Arap atları olduğu halde Dicle suyunu geçti ve İran topraklarına yayıldılar."
Kisrâ doğru sözlü
bilgili ve adaletli Mûbezan'ın bu rüyâsını da mânâlı buldu. Sinirleri
fazlasıyla gerilmişti. Bu muammayı çözmek istiyordu. Bilgisine ve
irfânına güvendiği Mûbezan'a sordu:
"Peki bu neye işâret olabilir?"
Başkadının cevabı kısa ve öz oldu:
"Araplar tarafından çok önemli birşeyler olacağına işâret olabilir."
Kisrâ bunun üzerine derhal Hîre Valisi Numan bin Münzir'e bir mektup yazdı. Mektupta
"Bana orada bulunan âlimlerden suallerime cevap verebilecek kudrette biri varsa gönder!" diyordu.
Mektubu alan Numan işin ciddiyetini anladı ve derhal Abdü'l-Mesîh bin Amr adında bir bilgini Medayin'e gönderdi.
Gelen âlimi hükümdar derhal huzura kabul etti.
Cereyan eden hâdiseleri anlattıktan sonra kendisinden bu hususta bilgi istedi. Abdü'l-Mesih Kisrâ'ya hâdiseler hakkında bir bilgi veremeyeceğini söyledi ve ilâve etti:
"Şam yakınında Câbiye'de oturan dayım Satîh'de bunlara cevap verecek bilgi vardır."
Bunun üzerine Kisrâ Abdü'l-Mesîh'i gidip Satîh'ten hâdiseler hakkında bilgi almak üzere vazifelendirdi.
Meşhur Şam kâhini Satîh kemiksiz âdetâ âzâsız bir vücud
yüzü göğsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok yaşlı bir kâhindi. Dâimâ
sırt üstü yatardı. Bir yere ***ürülmek istendiği zaman bohça gibi
katlanırdı. Gaipten verdiği doğru haberler o zamanın insanları arasında meşhurdu.
Abdü'l-Mesîh dağ taş demeden yol alarak dayısı Satîh'in yanına vardı. O sırada Satîh
hayatının son anlarını yaşıyordu. Şiddetli hastalık içinde
kıvranıyordu. Hastalığın şiddeti dudaklarından konuşma kudretini de alıp
***ürmüştü ki gelen adamın ne selâmın alabildi ve ne de konuşabildi.
Fakat
Abdü'l-Mesîh olup bitenleri anlatınca iş birden değişiverdi. Ölüm
döşeğinde ecelle pençeleşen Satîh gözlerini birden açtı ve sanki kabir
kapısına değil dünya evinin kapısına yeni ayak basacakmış gibi canlanarak heyecan içinde haykırdı:
"Ey Abdü'l-Mesîh! İlâhi vahyin okunması çoğalacak.
Asâ'nın sahibi peygamber olarak gönderildi. Semâve Vadisini su bastı Farsların ateşi söndü. Artık Şam da Şam değil Satîh için."
Şunu iyi bil ki zaman üzerinde hükmü geçerli olan mutlak Hâkim böyle istedi ve gelen peygamberle nebîlik ipinin iki ucunu düğümledi."
Derin bir nefes çektikten sonra da ilâve etti:
"Sasanîlerden yıkılan burç sayısınca hükümdar gelecek ve sonra hüküm yerini bulacaktır."
Bu cümleler
Satîh'in dudaklarından dökülen son sözler oldu. Sanki bu gerçeği dile
getirmek için bekleyip durmuştu. Sözlerini bitirir bitirmez gözlerini
kapadı ve ruhunu Yüce 'a teslim etti.
Meşhur kâhin Satîh
bu sözleriyle açıkça Âhirzaman Peygamberinin dünyaya gelmiş olduğunu
haber veriyordu. O âna kadar bir benzeri görülmemiş bu hâdise
dünyaya o gece şeref veren zâtın beraberinde getirdiği sönmez nûr ile
Mazdeizmin karanlık inancı içinde kıvranan İran saltanatını ortadan
kaldıracağına işaretti. Nitekim tarih buna şahid oldu ve hâdiseler Satîh'in haber verdiği gibi cereyan etti: İran Devleti 67 yıl süren on dört hükümdarın idaresinden sonra Kadisiyye'de Hâtemü'l-Enbiyânın ordusu tarafından İslâm topraklarına katıldı.
3) Kâbe'nin İçini Karanlık Ve Kirlere Boğan Putların Pekçoğu Başaşağı Yıkıldı:
Kureyş müşrikleri yeryüzünde 'ın tek ma'bud oluşunun içinde ve üstünde ilk olarak abideleştiği Kâbe'yi putlarla karanlıklara boğmuşlardı. Ne var ki henüz Tevhid temsilcisi Resûl-i Kibriyânın dünyaya gözlerini açması karşısında bile çoğu yerlerine kurşun ile perçinlenmiş bu putlar hâdisenin azametine dayanama***** yerlere yıkılıverdiler.
Bu hâdisenin ifâde ettiği mânâ büyüktü: Dünyaya teşrif eden bu Zât kendisine verilecek vazife gereği kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracaktır. Gönüllerde pâk nezih ve saâdet dolu Tevhid inancını bayraklaştıracaktır.
Dünya buna şâhid oldu. O Resûl-i Zîşan kısa zamanda Kâbe'yi cansız putlardan temizlediği gibi gönüllerdeki putları da İslâm îmânı ile yok ediverdi.
4) İstahrabat'ta Bin Seneden Beri Yanmakta Olan Mecûsîlerin Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sönüverdi.
Mecûsiler bu ateş yığınını kendilerine ilâh kabul etmişlerdi. Efendimizin dünyaya teşrifleri ile birlikte bu kocaman ateş sanki okyanusların istilâsına uğramış basit bir ateşmiş gibi sönüverdi.
Demek ki gelen zât putperestlik gibi ateşperestliği de bir çırpıda ortadan kaldıracak ve yeryüzünü Tevhid meş'alesiyle aydınlatacaktı.
5) Takdis Edilen Meşhur Sâve (Taberiyye) Gölü Bir Anda Kuruyuverdi.
Bu da gelen zâtın 'ın izni ile olmayan şeylerin takdis edilmesini yasaklayacağının ifâdesi idi.
6) Dünyaya Teşrifleri Ânında Şark Ve Garbı Küçük Bir Oda Gibi Aydınlatan Bir Nur Görüldü.
Demek ki dünyaya gelen zâtın tebliğ edeceği din şark ve garbı bütün ihtişamıyla kucaklayacak insanlığın beşte birini şefkadi sînesinde terbiye edip okşayacaktı.
7) Semâve Vadisi Taşan Seller Altında Kalıp Suya Gark Oldu.
Resûl-i Kibriya Efendimizin dünyaya gözlerini açtıkları geceydi. Taşan
seller Semâve Vadisi ve Semâve şehrini sular altında bıraktı. Şehir
halkı dehşet içinde kalarak
çareyi dağlara ve tepelere sığınmakta buldu. Sonra da bir mektup
yazarak durumu Kisrâ'ya bildirdiler ve kendisinden yiyecek ve içecek
yardımı istediler.
Gök Kubbeden Salkım Salkım Yıldızlar Döküldü:
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri gecesinde hazan yaprağı
gibi gök kubbeden yıldızlar döküldü. Bu hâdise de şuna işâret ediyordu:
Bundan böyle şeytan ve cinlerin gökten haber almaları son bulmuştur.
"Madem Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm vahiy ile dünyaya çıktı elbette yarım yamalak ve yalanlar ile karışık kâhinlerin ve gâipten haber verenlerin ve cinlerin ihbarâtına (haberlerine) set çekmek lâzımdır ki vahye bir şüphe irâs etmesinler ve vahye benzemesin. Evet bi'setten evvel kâhinlik çoktu. Kur'ân nazil olduktan sonra onlara hâtime çekti. Hattâ çok kâhinler îmâna geldiler. Çünkü daha cinler tâifesinden olan muhbirlerini bulamadılar."
O âna kadar görülmemiş bu hâdiselerin Resûl-i Ekremin doğumu sırasında
meydana gelmeleri elbette tesadüfı değildi. Ezelî kudretin kader
kaleminin tayin ve tesbitiyle vücuda geliyorlardı. Ve dünyaya Âhirzaman
Peygamberi Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) zuhurunu haber veriyorlardı.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ekim 06, 2019 11:10 am tarafından turk9999
» DreamBox Kullanıcılarına özel FLASHWIZARD 7.02 Türkçe
C.tesi Eyl. 17, 2016 8:48 am tarafından turnurbil
» E2 Setting 7,13,19,42
Paz Kas. 01, 2015 10:04 am tarafından codegen
» Redline Aradiginiz hersey tek link Her zaman guncel Arkadaslar
C.tesi Eyl. 26, 2015 5:57 am tarafından UCANKUS004
» Çökmüş Dreambox DM 500S Kurtarma
Salı Eyl. 22, 2015 12:43 pm tarafından yavoth
» DM800HD Clone Patched Images (Sim 2.01 SSL#84D OE2.0)
Perş. Tem. 02, 2015 2:38 pm tarafından Admin
» All Files in Our Enigma2 Addons
Çarş. Tem. 01, 2015 10:55 pm tarafından ttys
» E2 - Dreamboxedit_setup 5.1.1.1 ile İP TV eklemek
Paz Mart 22, 2015 1:48 am tarafından AHMCEL
» Ace Stream Media 3.0.3 programı ve paylaşım bölümü
Perş. Mart 05, 2015 1:59 pm tarafından Admin