En bakılan konular
En son konular
Similar topics
Arama
Online E-Devlet Hizmetleri
Online E-Devlet HizmetleriTC Kimlik No
Vergi Kimlik No
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSS Sonuçları
KPSS Sonuçları
KPDS Sonuçları
LES Sonuçları
TUS Sonuçları
ÜDS Sonuçları
ALS Sonuçları
DGS Sonuçları
Diğer Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Takvimi
E-Devlet Linkleri:
Devletim.com
Online Hizmetler
Milli Eğitim Bakanlığı
Üniversiteler
Sağlık Bakanlığı
Emeklilik Hizmetleri
Hukuk ve Adalet
Emniyet Hizmetleri
Ekonomik ve Mali İşler
İş ve Eleman Arama
Genel Devlet Kurumları
Bakanlıklar
Valilikler
Belediyeler
Kaymakamlıklar
Siyasi Partiler
Silahlı Kuvvetler
Sivil Toplum
Engelli Sayfaları
Elçilik - Konsolosluklar
Avrupa Birliği
K.K.T.C.
Turizm
Tatil ve Gezi Rehberi
Deprem Linkleri
Haber Kaynakları
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Rabbimizi tanımanın yolu
1 sayfadaki 1 sayfası
Rabbimizi tanımanın yolu
Rabbimizi tanımanın yolu
Rabbimizi tanımanın yolu
İmam-ı Gazali Hz'nin Kimya-yı Saadet kitabının bir bölümüdür
KENDİNİ BİLMEK, ALLAH'Ü TEÂLÂ'YI BİLMENİN ANAHTARIDIR
Bil ki, geçmiş peygamberlerin kitaplarında, insana hitab eden şu söz
meşhurdur: «Ey insan! Rabbini tanımak için kendini tanı». Haberlerde
[hadislerde] ve eserlerde [selef-i sâlihînin sözlerinde] geldi ki:
«Kendini bilen, Rabbini bilir».
Bu söz şuna işarettir ki, insanın kendisi bir aynadır, ona bakan, Hakkı
görür! Birçok insan kendine bakar ve fakat Hakkı göremez. O hâlde
kendini bilmek için, Allahü Teâlâ'yı bilmeye hangi yolun vesile olduğunu
öğrenmek lâzımdır.
Bu da iki şekildedir: Biri çok derindir. Bunu çok kimse anlayamaz.
Bundan bahsetmek doğru olmaz. Herkesin anlayabildiği şekil ise, su
götürmez biçimde açıktır. Avam insan, kendi zâtından Allahü Teâlâ'nın
zâtının varlığını, kendi sıfatlarından Allahü Teâlâ'nın sıfatlarını,
kendi bedeni ve âzaları olan şahsî memleketindeki tasarruftan, Allahü
Teâlâ'nın bütün âlemlerdeki tasarrufunu bilendir.
Bu, şöyle izah edilir: Her şeyden önce kendini varlığıyla bilince anlar
ki, bundan önce, nice yıllar geçmiştir. Kendinin namı, nişanı yok idi.
Hususan Allahü Teâlâ buyurur: «İnsanın üzerine uzun devirden öyle bir
zaman gel [ib geç] di ki [o vakit] o, anılmaya değer bir şey bile
değildi.
Hakıykat, biz insanı birbiriyle karışık bir damla sudan yarattık. Onu imtihan ediyoruz. Bu sebeple onu işitici, görücü yaptık.
İnsanın kendi aslından anlayabildiği, varlığından önce nutfe olmasıdır.
Fena kokulu bir damla su; onda akıl, kulak, göz, baş, el, ayak, dil,
damar, sinir, kemik, deri ve et gibi şeyler yoktur. Belki, beyaz şekilde
bir sudur.
Fakat, bütün bu akıllara durgunluk veren hâller onda meydana gelmiştir.
Ama bunları o mu, yoksa bir başkası mı meydana getirdi? Ve yine zaruri
olarak bilir ki, insan, kemâl mertebesinde, her âzası yerinde olduğu
hâlde, bir kıl ucu yaratmaktan âcizdir. Demek ki, bir su damlası iken
daha âciz ve noksan idi. Netice olarak anlaşıldı ki, kendi zâtının
varlığından, Allahü Teâlâ'nın zâtının varlığı belli olur.
Bir kısmını anlattığımız bedenindeki zahirî ve bâtınî şaşılacak hâllere
bakınca, kendini yaratanın kudretini görür ve bilir ki, her bakımdan tam
bir kudret [yaratan] vardır, istediğini, istediği gibi yaratır. Bundan
daha üstün hangi kudret olabilir ki, böyle hakir ve aşağı bir damla
sudan olgun, güzel, hikmetli ve şaşılacak bir şahıs yaratıyor.
Kendinde olan akıl almaz bu inceliklere ve âzalarının faydalarına ve
herbirinin ne hikmetle yaratıldığına, el, ayak, göz, dil ve diş gibi
zahirî azalarına, dalak, ciğer ve öd kesesine ve buna benzer diğer iç
azalarına bakınca, kendini yaratanın ilmini bilip her bakımdan tam ve
her şeyi kuşatmakta olduğunu ve yine böyle bir âlimin bildiğinin hiçbir
şey olmadığım anlar.
Çünkü, bütün akıllıların aklı bir araya gelse, onlara uzun ömür verilse,
bu azalardan birini, yaratılışında olduğu şekilden çıkarıp daha iyi
yapmayı düşünseler, yapamazlar!
Meselâ, yenilen şeyleri kesmek için keskin olan ön dişlerini, ezmek ve
öğütmek için uçları düz olan azı dişlerini, değirmene ezebileceği,
öğütebileceği şeyleri atan dil küreğini, dilin altında bulunup,
icabettiği vakitte yemekleri ıslatacak, hamur hâline getirecek kadar
salgı yapan kuvvetini, sonra boğaza gidip, orada da kalmamasını, bütün
dünyanın akıllıları, bundan daha mütekâmil ve bundan daha iyi bir başka
şekilde yapamazlar.
Elin beş parmağı da bunun gibidir. Dördü bir tarafta, baş parmak ise
onlardan biraz daha uzakta ve kısadır. Şöyle ki: Hepsiyle birleşebilir
ve hepsinin üzerine gelebilir. Hepsinde üç boğum, bunda ise iki boğum
vardır. Öyle yapılmıştır ki, isterse tutar, isterse avuç yapar, İsterse
kürek gibi yapar, isterse sıkar yumruk yapar, isterse tekrar açar,
kevgir veya tabak gibi yapar. Birçok şekillerle nice işler yapar.
Eğer cihanın âlimleri bu parmakların yaratılışında bir başka şekil
düşünseler, meselâ hepsi aynı hizada, yahut üçü bir tarafta, ikisi bir
tarafta, yahut beş yerine altı veya dört olması icabederdi, yahut
boğumlar üç veya dört olması lâzım gelirdi deseler veya düşünseler,
böyle düşünce ve sözleri eksik olup, Allahü Teâlâ'nm bu yarattığı en
mütekâmilidir. Bununla anlaşılıyor ki, "Yaratanın ilmi bu şahsı muhittir
ve her şeye muttalidir."
İnsanın, her bir parçasında bunun gibi hikmetler, faydalar vardır. Bir
kimse bu hikmetleri ne kadar çok bilirse, Allahü Tealâ'nın ilminin
azametine hayranlığı o kadar çok olur.
İnsan kendi ihtiyaçlarına, önce yemeye, giymeye ve meskene bakınca ve
yenecek şeylerin yağmura, rüzgâra, buluta, sıcağa ve soğuğa muhtaç
olduğuna dikkat edince, onu salâha kavuşturacak san'atlara ve san'at
için lâzım olan demir, tahta, bakır, pirinç ve diğer âletlere ve bu
aletlerin nasıl yapıldığına dair bilgilere bakar.
Sonra bütün bu yaratılan ve yapılanlardaki şeklin tamamlığına ve
güzelliğinin mükemmeliyetine bakar. Her birinden o kadar çeşitler
bulunur ki, eğer yaratılmış olmasalardı, kimsenin hatırına
gelmeyeceklerine, istenemeyeceklerine dikkat ederse, istenmeyen ve
bilinmeyen bu şeylerin Allah'ın lütuf ve merhametiyle olduğunu görür.
Buradan bir husus daha bilinir: Velilerin [Allah dostlarının] hayatı
Allahü Tealâ' iledir. Bu da, bütün mahlûklara, lütuf, rahmet ve
inayettir. Hususan, «Rahmetim, gazabımı aşmıştır» buyuruldu.
Bunun gibi, Peygamber Efendimiz buyurdu ki: «Allahü Teâlâ'nın kullarına,
şefkati, bir annenin süt emzirdiği çocuğuna şefkatinden daha çoktur» .
O hâlde, kendi zâtının zuhurundan, Allahü Teâlâ'nm zâtını görür. Kendi
inceliği, parçalı ve âzalarının çokluğundan; Hakkın kudretini, kemâlini
görür. Etrafındaki şaşılacak hikmetler ve faydalarda, Hakkın ilminin
kemâlini görür.
Zaruri olarak, yahut ihtiyaç olarak, yahut, iyilik ve güzellik için
olanların hepsinin kendinde yaratıldığını ve bir arada bulunduğunu
anlayınca, Allahü Teâlâ'nm lütuf ve rahmetini görür, işte bunun için
kendini tanımak, Allahü Teâlâ'yı bilmenin anahtarı olur.
Rabbimizi tanımanın yolu
İmam-ı Gazali Hz'nin Kimya-yı Saadet kitabının bir bölümüdür
KENDİNİ BİLMEK, ALLAH'Ü TEÂLÂ'YI BİLMENİN ANAHTARIDIR
Bil ki, geçmiş peygamberlerin kitaplarında, insana hitab eden şu söz
meşhurdur: «Ey insan! Rabbini tanımak için kendini tanı». Haberlerde
[hadislerde] ve eserlerde [selef-i sâlihînin sözlerinde] geldi ki:
«Kendini bilen, Rabbini bilir».
Bu söz şuna işarettir ki, insanın kendisi bir aynadır, ona bakan, Hakkı
görür! Birçok insan kendine bakar ve fakat Hakkı göremez. O hâlde
kendini bilmek için, Allahü Teâlâ'yı bilmeye hangi yolun vesile olduğunu
öğrenmek lâzımdır.
Bu da iki şekildedir: Biri çok derindir. Bunu çok kimse anlayamaz.
Bundan bahsetmek doğru olmaz. Herkesin anlayabildiği şekil ise, su
götürmez biçimde açıktır. Avam insan, kendi zâtından Allahü Teâlâ'nın
zâtının varlığını, kendi sıfatlarından Allahü Teâlâ'nın sıfatlarını,
kendi bedeni ve âzaları olan şahsî memleketindeki tasarruftan, Allahü
Teâlâ'nın bütün âlemlerdeki tasarrufunu bilendir.
Bu, şöyle izah edilir: Her şeyden önce kendini varlığıyla bilince anlar
ki, bundan önce, nice yıllar geçmiştir. Kendinin namı, nişanı yok idi.
Hususan Allahü Teâlâ buyurur: «İnsanın üzerine uzun devirden öyle bir
zaman gel [ib geç] di ki [o vakit] o, anılmaya değer bir şey bile
değildi.
Hakıykat, biz insanı birbiriyle karışık bir damla sudan yarattık. Onu imtihan ediyoruz. Bu sebeple onu işitici, görücü yaptık.
İnsanın kendi aslından anlayabildiği, varlığından önce nutfe olmasıdır.
Fena kokulu bir damla su; onda akıl, kulak, göz, baş, el, ayak, dil,
damar, sinir, kemik, deri ve et gibi şeyler yoktur. Belki, beyaz şekilde
bir sudur.
Fakat, bütün bu akıllara durgunluk veren hâller onda meydana gelmiştir.
Ama bunları o mu, yoksa bir başkası mı meydana getirdi? Ve yine zaruri
olarak bilir ki, insan, kemâl mertebesinde, her âzası yerinde olduğu
hâlde, bir kıl ucu yaratmaktan âcizdir. Demek ki, bir su damlası iken
daha âciz ve noksan idi. Netice olarak anlaşıldı ki, kendi zâtının
varlığından, Allahü Teâlâ'nın zâtının varlığı belli olur.
Bir kısmını anlattığımız bedenindeki zahirî ve bâtınî şaşılacak hâllere
bakınca, kendini yaratanın kudretini görür ve bilir ki, her bakımdan tam
bir kudret [yaratan] vardır, istediğini, istediği gibi yaratır. Bundan
daha üstün hangi kudret olabilir ki, böyle hakir ve aşağı bir damla
sudan olgun, güzel, hikmetli ve şaşılacak bir şahıs yaratıyor.
Kendinde olan akıl almaz bu inceliklere ve âzalarının faydalarına ve
herbirinin ne hikmetle yaratıldığına, el, ayak, göz, dil ve diş gibi
zahirî azalarına, dalak, ciğer ve öd kesesine ve buna benzer diğer iç
azalarına bakınca, kendini yaratanın ilmini bilip her bakımdan tam ve
her şeyi kuşatmakta olduğunu ve yine böyle bir âlimin bildiğinin hiçbir
şey olmadığım anlar.
Çünkü, bütün akıllıların aklı bir araya gelse, onlara uzun ömür verilse,
bu azalardan birini, yaratılışında olduğu şekilden çıkarıp daha iyi
yapmayı düşünseler, yapamazlar!
Meselâ, yenilen şeyleri kesmek için keskin olan ön dişlerini, ezmek ve
öğütmek için uçları düz olan azı dişlerini, değirmene ezebileceği,
öğütebileceği şeyleri atan dil küreğini, dilin altında bulunup,
icabettiği vakitte yemekleri ıslatacak, hamur hâline getirecek kadar
salgı yapan kuvvetini, sonra boğaza gidip, orada da kalmamasını, bütün
dünyanın akıllıları, bundan daha mütekâmil ve bundan daha iyi bir başka
şekilde yapamazlar.
Elin beş parmağı da bunun gibidir. Dördü bir tarafta, baş parmak ise
onlardan biraz daha uzakta ve kısadır. Şöyle ki: Hepsiyle birleşebilir
ve hepsinin üzerine gelebilir. Hepsinde üç boğum, bunda ise iki boğum
vardır. Öyle yapılmıştır ki, isterse tutar, isterse avuç yapar, İsterse
kürek gibi yapar, isterse sıkar yumruk yapar, isterse tekrar açar,
kevgir veya tabak gibi yapar. Birçok şekillerle nice işler yapar.
Eğer cihanın âlimleri bu parmakların yaratılışında bir başka şekil
düşünseler, meselâ hepsi aynı hizada, yahut üçü bir tarafta, ikisi bir
tarafta, yahut beş yerine altı veya dört olması icabederdi, yahut
boğumlar üç veya dört olması lâzım gelirdi deseler veya düşünseler,
böyle düşünce ve sözleri eksik olup, Allahü Teâlâ'nm bu yarattığı en
mütekâmilidir. Bununla anlaşılıyor ki, "Yaratanın ilmi bu şahsı muhittir
ve her şeye muttalidir."
İnsanın, her bir parçasında bunun gibi hikmetler, faydalar vardır. Bir
kimse bu hikmetleri ne kadar çok bilirse, Allahü Tealâ'nın ilminin
azametine hayranlığı o kadar çok olur.
İnsan kendi ihtiyaçlarına, önce yemeye, giymeye ve meskene bakınca ve
yenecek şeylerin yağmura, rüzgâra, buluta, sıcağa ve soğuğa muhtaç
olduğuna dikkat edince, onu salâha kavuşturacak san'atlara ve san'at
için lâzım olan demir, tahta, bakır, pirinç ve diğer âletlere ve bu
aletlerin nasıl yapıldığına dair bilgilere bakar.
Sonra bütün bu yaratılan ve yapılanlardaki şeklin tamamlığına ve
güzelliğinin mükemmeliyetine bakar. Her birinden o kadar çeşitler
bulunur ki, eğer yaratılmış olmasalardı, kimsenin hatırına
gelmeyeceklerine, istenemeyeceklerine dikkat ederse, istenmeyen ve
bilinmeyen bu şeylerin Allah'ın lütuf ve merhametiyle olduğunu görür.
Buradan bir husus daha bilinir: Velilerin [Allah dostlarının] hayatı
Allahü Tealâ' iledir. Bu da, bütün mahlûklara, lütuf, rahmet ve
inayettir. Hususan, «Rahmetim, gazabımı aşmıştır» buyuruldu.
Bunun gibi, Peygamber Efendimiz buyurdu ki: «Allahü Teâlâ'nın kullarına,
şefkati, bir annenin süt emzirdiği çocuğuna şefkatinden daha çoktur» .
O hâlde, kendi zâtının zuhurundan, Allahü Teâlâ'nm zâtını görür. Kendi
inceliği, parçalı ve âzalarının çokluğundan; Hakkın kudretini, kemâlini
görür. Etrafındaki şaşılacak hikmetler ve faydalarda, Hakkın ilminin
kemâlini görür.
Zaruri olarak, yahut ihtiyaç olarak, yahut, iyilik ve güzellik için
olanların hepsinin kendinde yaratıldığını ve bir arada bulunduğunu
anlayınca, Allahü Teâlâ'nm lütuf ve rahmetini görür, işte bunun için
kendini tanımak, Allahü Teâlâ'yı bilmenin anahtarı olur.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ekim 06, 2019 11:10 am tarafından turk9999
» DreamBox Kullanıcılarına özel FLASHWIZARD 7.02 Türkçe
C.tesi Eyl. 17, 2016 8:48 am tarafından turnurbil
» E2 Setting 7,13,19,42
Paz Kas. 01, 2015 10:04 am tarafından codegen
» Redline Aradiginiz hersey tek link Her zaman guncel Arkadaslar
C.tesi Eyl. 26, 2015 5:57 am tarafından UCANKUS004
» Çökmüş Dreambox DM 500S Kurtarma
Salı Eyl. 22, 2015 12:43 pm tarafından yavoth
» DM800HD Clone Patched Images (Sim 2.01 SSL#84D OE2.0)
Perş. Tem. 02, 2015 2:38 pm tarafından Admin
» All Files in Our Enigma2 Addons
Çarş. Tem. 01, 2015 10:55 pm tarafından ttys
» E2 - Dreamboxedit_setup 5.1.1.1 ile İP TV eklemek
Paz Mart 22, 2015 1:48 am tarafından AHMCEL
» Ace Stream Media 3.0.3 programı ve paylaşım bölümü
Perş. Mart 05, 2015 1:59 pm tarafından Admin