https://uydudreambox.swedishforum.net
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
En son konular
» Canli MAc Izleme linki
Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz EmptyPaz Ekim 06, 2019 11:10 am tarafından turk9999

» DreamBox Kullanıcılarına özel FLASHWIZARD 7.02 Türkçe
Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz EmptyC.tesi Eyl. 17, 2016 8:48 am tarafından turnurbil

» E2 Setting 7,13,19,42
Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz EmptyPaz Kas. 01, 2015 10:04 am tarafından codegen

» Redline Aradiginiz hersey tek link Her zaman guncel Arkadaslar
Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz EmptyC.tesi Eyl. 26, 2015 5:57 am tarafından UCANKUS004

» Çökmüş Dreambox DM 500S Kurtarma
Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz EmptySalı Eyl. 22, 2015 12:43 pm tarafından yavoth

» DM800HD Clone Patched Images (Sim 2.01 SSL#84D OE2.0)
Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz EmptyPerş. Tem. 02, 2015 2:38 pm tarafından Admin

» All Files in Our Enigma2 Addons
Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz EmptyÇarş. Tem. 01, 2015 10:55 pm tarafından ttys

» E2 - Dreamboxedit_setup 5.1.1.1 ile İP TV eklemek
Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz EmptyPaz Mart 22, 2015 1:48 am tarafından AHMCEL

» Ace Stream Media 3.0.3 programı ve paylaşım bölümü
Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz EmptyPerş. Mart 05, 2015 1:59 pm tarafından Admin

Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

Haber

Html Kodları
http://www.btgroup.com.tr/tr/
Canli Radyo

Fbml Kodları

http://www.btgroup.com.tr/tr/
Mart 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
    123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031

Takvim Takvim


Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz

Aşağa gitmek

Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz Empty Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz

Mesaj tarafından Admin Perş. Ocak 19, 2012 1:30 am




Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz Atasozleri
Kalın incelene kadar, incenin canı çıkar.
Kara keçiyi gören içi dolu yağ zanneder.
Karardı köz, tükendi söz, kalkın gidin siz, yatacağız biz.
Kavun değil ki, kıçını koklayasın.
Keçinin uyuzu, gözenin üst başından su içer.
Keçiyi keçi bacağından asarlar, koyunu koyun bacağından.
Kedi ciğere yetişemeyince, mundar der.
Kel başa, şimşir darak.
Çalma kapımı, çalarlar kapını.
Çobanın gönlü olunca tekeden süt sağar.
Kendi gözündeki merteği görmüyor, başkasının gözündeki saman çöpünü görüyor.
Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
Kesdene kabuğundan çıkmışda, gabuğunu beğenmemiş.
Kenarına bak bezini, anasına bak kızını al.
Kılavuzu karga olanın, burnu b..tan çıkmaz.
Kış kışlığını, puşt puştluğunu yapar.
Kışın ekmeksiz, yazın gömleksiz yola çıkılmaz.
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit.
Kirpi yavrusunu pamuğum diye sever.
Kurt kocayınca, itin masgarası olurmuş.
Kork korkmazdan, utan utanmazdan.
Koyun can derdinde, kasap yağ derdinde.
Gizlice öğürseyen, eşgere(aşikâre) buzalar.
Goca cevüz gocaduhca, ışgun verü budaduhca.
Tarlayı taşlı, kızı kardeşli yerden al.
Taşıma su ile değirmen dönmez.
Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.
Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.
Tencere dibin kara. Seninki benden kara.
Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer, kürkçü dükkanıdır.
Tilki tilkiliğini ispat edinceye kadar, post elden gider.
Tok ağırlaması güç olur.
Tosbağa kabuğundan çıkmışta, kabuğunu beğenmemiş.
Üzümü ye, bağını sorma.
Gördüksüzün bir oğlu olmuş, çekmiş çü....nü koparmış.
Gözünün önündeki merteği görmez, Hasan Dağı'na oduna gider.
Gurahlıktan gıtlıh olmaz, yağarlıktan gıtlıh olur.
Güddüğü üç dene davar, ısılığı dağları dutuyo.
Koyunun olmadığı yerde, keçiye Abdurrahman çelebi derler.
Köpeksiz köyde köteksiz geziyon.
Kömüş yıktığı deliği bilir.© Niksar Hüseyingazi Köyü Web Sitesi niksarhuseyingazi.com
Kör ölür badem gözlü, kel ölür sırma saçlı olur.
Kör şeytan kör gözüne nalet.
Kötü komşu insanı mülk sahibi yapar.
Kurda sormuşlar ki niye boynun kalın? Kendi işimi kendim görürüm demiş.

Admin
Administrator

Erkek Mesaj Sayısı : 2857
Points : 6936
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 03/05/11

https://uydudreambox.swedishforum.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz Empty Geri: Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz

Mesaj tarafından Admin Salı Ocak 24, 2012 12:50 am

A Harfi İle Başlayan Atasözleri




Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağırı) olan gocunsun (gocunur).


Bir meseleyi halletmek, bir yolsuzluğu soruşturmak, bir
haksızlığın önüne geçmek için ne gerekirse yapılıp söylenmelidir. Bu
sırada kabahati olan varsın tedirgin olsun, alınıp telâşa kapılsın.


Allah bir kapıyı kapatırsa ötekini açar.


İşi büsbütün bozulan, bir çıkmaza düşen insan karamsarlığa
kapılıp Yüce Allah`tan umut kesmemelidir. Çünkü Allah rahmetini
esirgemez, O`nun rahmeti boldur. Allah hiç umulmadık bir anda bir sebep
yaratır ve çare gösterir, bize iyi imkânlar sunar. Yeter ki O`na inanıp
güvenelim, O`ndan umut kesmeyelim.


Allah dağına göre kar verir (verir kışı).


Yüce Allah, her kuluna kaldırabileceği ölçüde yük, sıkıntı verir. Bu kimine az, kimine çoktur. Herkesin dayanabileceği kadardır.


Allah doğrunun yardımcısıdır.


Yüce Allah, insanlara neyin eğri, neyin doğru olduğunu
kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla göstermiştir. Onun yap dediğini
yapan, yapma dediğini yapmayan doğru yoldadır. Onun istediklerini yerine
getiren, haram kıldığı şeylerden kaçınan, onu bunu aldatmayan, yalan
söylemeyen, doğruluktan sapmayan kişiye Allah yardım eder; o kişi her
işte başarı sağlar, kötülük görmez, zarara da uğramaz. O hâlde
doğruluktan şaşmamalıdır.


Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.


Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz Atasozleri
İşleri kötü giden kişi Allah`tan umut kesmemelidir. Rahmeti
bol olan Yüce Allah, kimseyi rızksız koymaz. Allah`ın bir sebeple bizi
içine düştüğümüz kötü durumdan çıkarıp, daha iyi ve güzel bir duruma
kavuşturacağına inancımız tam olmalıdır.


Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz.


Bütün insanlar, yaptıkları her şeyden yaratıcıları olan
Allah`a karşı sorumludurlar. Allah, kullarının ne yaptıklarını, ne
düşündüklerini ve kalplerinden geçenleri bilir. İnsan, eğer bir suç
işlemişse, bu suçundan dolayı önce Allah`tan korkmalı ve utanmalıdır.
Çünkü, hiçbir şeyin kendisine gizli olmadığı Allah, onun suç işlediğini
biliyordur. Bunu gizlemek, o suçu ortadan kaldırmaz. Öyle ise onu kuldan
niçin saklamalıdır?


Allah kulunu kısmeti ile yaratır.


Her insan dünyaya rızkı ile gelir. Allah, onu mutlaka bir
geçim yoluna ulaştırır; bu yol zor ya da kolay olabilir. Yeter ki
insanlar birbirinin rızkına el uzatmasınlar.


Allah sabırlı kulunu sever.


Acı, yoksulluk, haksızlık ve hastalık gibi üzücü durumlar
karşısında ses çıkarmadan, olacak veya gelecek bir şeyi telâşa
kapılmadan bekleme erdemidir sabır. Bu, insanın sahip olabileceği en
değerli huylardandır. Böyle kimseler dayanıklı olur, güçlüklere göğüs
gerer, kötülükleri kolay savar, sıkıntıları çabuk atlatır. Cenab-ı Hak
da böyle kullarını sever. Öyleyse bu sevgiye lâyık olmak için sabırlı
olmaya gayret etmeli insan.


Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.


Birine muhtaç olup ondan bir şey istemek, istediğinin yerine
gelmediğini görmek insana çok ağır gelir. Bu yüzden bir de hakarete
uğramak, hele en yakınından böyle bir tavır görmek insanı kahreder. Bu
sebeple Allah`a, bizi en yakınımıza dahi muhtaç etmesin diye dua etmeyi
bir görev bilir insan.


Allah'tan umut kesilmez.


Allah, kendisine inananları güç durumda bırakmaz. En umutsuz
anlarında bile bir sebep yaratıp onları sevindirir, işlerini yoluna kor,
durumlarını düzeltir. Bu bakımdan Müslümanlar en kötü ve umutsuz
durumlarında bile karamsarlığa düşüp yalnızlık korkusuna kapılmazlar.
Yüce Allah`ın onlara lütufta bulunacağına, onları koruyacağına gönülden
inanırlar.


Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.


Kiminin gücü az, kiminin yeteneği sınırlıdır. Allah, bu
insanlara da durumlarına göre imkânlar verir; kolaylıklar gösterir;
onların da bir hayat düzeni kurmalarına, geçim yolu bulup barınmalarına
yardım eder.


Almadan vermek, Allah`a mahsus (yaraşır).


Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, ama ihtiyaç sahiplerinin muhtaç
olduğu tek varlık, şanı yüce olan Allah`tır. Karşılık beklemeden yardım
yapmak sadece ve sadece Allah`a mahsustur. Bu sebeple insanlar
yardımlaşırken bir karşılığı gözetirler. Bir şey verirken almaya
gereklilik duyarlar. Öyleyse siz başkasına yardımcı olunuz ki, başkası
da size yardımcı olsun.


Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.


Hiçbir zaman alamayacağın bir mala alacakmış gibi,
yapamayacağın bir işe yapacakmış gibi, yanında çalıştıramayacağın bir
kişiye çalıştıracakmış gibi yakın ilgi gösterme. Bu, karşı tarafa boş
yere umut vermek olur ki, doğru bir hareket değildir.


Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste.


Zalim olma, kötülük yapıp da can yakma. Yoksa mazlumların bedduasını alır, yaptığın kötülüklerin cezasını feci şekilde çekersin.


Altın anahtar her kapıyı açar.


Para güçlü bir araçtır. Paranın halledemeyeceği, ortadan
kaldıramayacağı engel ya da mesele yok gibidir. Çünkü insanlar
çıkarlarına, nefislerine düşkündürler. Bu düşkünlük onları zayıf
bırakır. Para da bu zayıf insanları kolayca elde eder. Dolayısıyla
karşılığını para ile ödediğinizde, insanlar pek çok engeli önünüzden
kaldırır; istediğiniz şeyi kolayca elde edersiniz.


Altın eli bıçak kesmez.


1. Zengin kişi para ile pek çok meselesini halleder, paranın
gücü sebebiyle ona zarar vermek zorlaşır. 2. Hünerli, işinin ehli
kimseyi hayat zorlukları kolay kolay etkileyemez. Bir an zorluklar onu
sarssa bile, o yılmadan çalışır; işlerini yoluna kor ve hayatını
sürdürür.


Altın eşik, gümüş eşiğe muhtaç olur.


Ne varlığa, ne makama güvenmemeli; hiç kimseye yukarıdan
bakılmamalıdır. Gün gelir insan elindeki varlığı yitirip
yoksullaşabilir, bir zamanlar kendisinden daha yoksul olan bir kişiye
muhtaç olabilir. Mevkisini de kaybedebilir ve kendisinden daha önce
altta olan insanların emrinde çalışmaya mecbur kalabilir.


Altın yere düşmekle pul olmaz.


Yetenekli, dürüst ve değerli bir kişi bulunduğu yüksek yeri
(makam-mevki) yitirip önemsiz bir yerde bulunmak zorunda kalsa bile
değerinden bir şey kaybetmez.


Altı olur, yedi olur, hep Allah`ın dediği olur.


İnsanoğlu ne tür hesaplar ve plânlar yaparsa yapsın, ne tür
ihtimalleri göz önüne alırsa alsın, sonuçta Allah ne dilemişse o olur.
Bunun için takdir, tedbiri bozar demişlerdir.


Aman diyene kılıç kalkmaz (Eğilen baş kesilmez).


Yiğitliğinize, mertliğinize güvenerek teslim olan kişi size
sığınıyor; canının da sizin tarafınızdan korunmasını istiyor demektir.
Böyle bir durumda ona kötülük yapmak ya da onu öldürmek doğru değildir.
Aksi bir tavır insanlık dışı bir hareket olur, meğer ki sığınan kişi
düşman bile olsa.


Ana evlâdını atmış, yar başında tutmuş.


Biliriz ki, çocuğu en fazla seven, ona en fazla emeği geçen,
onu en fazla koruyan, onunla en fazla bütünleşen genellikle annedir. Bu
sebeple ona ne kadar kızarsa kızsın, ondan ne kadar nefret ederse etsin,
bu durumunu devamlı sürdürmesi düşünülemez. Çocuğun tehlikeye düştüğü
bir anda, annelik içgüdüleri harekete geçer ve onu korumaya çalışır.


Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.


Şehirler içinde Bağdat öteden beri güzel, önemli ve gözde
şehirlerden biridir. İnsanı kendine çeken, pek çok şehirde bulunmayan
özelliklere sahiptir. Annenin de diğer insanlar içinde ayrıcalıklı bir
yeri vardır. Onun kadar çocuğunu seven, çocuğuna gönülden bağlı bir
yakın, bir dost yoktur insanlar içinde. Ne zaman başımız dara düşse
hemen o koşar, elimizden tutmaya o çalışır.


Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.


Kimi meseleleri üstü kapalı, bazı ipuçları vererek şöyle bir
anlatmak zorunluluğu hasıl olur. Anlayışlı kimseler bu tür konuşmadan ne
denmek istendiğini kolayca anlarlar. Ama kavrayışı kıt kimseler ne
kadar açık anlatılırsa anlatılsın, ne kadar tekrar edilirse edilsin ne
denmek istendiğini bir türlü anlayamazlar.


Araba devrilince (teker kırılınca) yol gösteren çok olur.


İnsanlar her nedense her şey olup bittikten, işler
bozulduktan, ortaya kötü bir sonuç çıktıktan sonra niçin böyle yaptın,
şöyle yapsaydın, bu yolu tutmalıydın gibi sözler söylemeyi alışkanlık
edinmişlerdir. Önemli olan yapma biçimindeki yanlışlığı, tutulan yoldaki
tehlikeyi önceden görmek ve uyarıda bulunmaktır.


Araba ile tavşan avlanmaz.


Hemen her iş ayrı bir araç, yol ve yöntemi gerekli kılar.
Başarıya ulaşılmak isteniyorsa o iş için uygun olanlar seçilmelidir.
Eğer bunun dışına çıkılırsa başarıdan söz edilemez.


Arabanın ön tekeri nereden geçerse arka tekeri de oradan geçer.


1. Büyükler nasıl bir davranış veya yaşayış yolu tutmuşlarsa
çocuklar da onları taklit eder, onların izinden gider. 2. Yönetenlerin
tavır biçimi, zamanla yönetilenlere geçer.


Ar dünyası değil kâr dünyası.


1. Yaptığı iş eğer namusuna dokunmuyor, onurunu zedelemiyorsa
geçim için şu ya da bu işi yapmalı insan; utanıp sıkılmadan para
kazanmalıdır. 2. Kimi insanlar vardır ki, namus ve onur denen değerleri
bir tarafa fırlatmış, çıkar için her türlü işi yapmaktadırlar.


Arı bal alacak çiçeği bilir.


Bazı kimseler, açıkgöz insanlar ve işinin uzmanı olanlar,
çıkar sağlayabilecekleri, kazanç elde edecekleri yerleri gayet iyi
bilirler.


Arı, kızdıranı sokar.


Hiçbir insan durup dururken çoklukla birinin canını yakmaz.
Kişi ancak kendisini kızdırıp bunaltana, sataşıp ilişene, kötülük yapana
karşı ister istemez eyleme geçer; saldırır ve zarar verir.


Arık öküze bıçak çalınmaz.


Güçsüz, zayıf, kendisini zor ayakta tutan kimselerden
yararlanmaya çalışmak, onlara eziyet edip çile çektirmek doğru değildir;
bu yiğitliğin ve insanlığın şaşına yakışmaz.


Arpa eken buğday biçmez.


1. Kötü bir davranışta bulunan insan iyilik göremez. 2.
Yapmaya çalıştığı işin üzerinde lâyıkıyla durmayan ondan iyi sonuç
alamaz.

Arsızın yüzüne tükürmüşler, yağmur yağıyor demiş.

Arsız insan kişiliğini, saygınlığını, utanma duygusunu yitirmiş
insandır. Dolayısıyla o ne kadar ağır hareket görse, söz işitse yine de
aldırış etmez; pişkinliğe vurup iyi bile karşılar.


Arslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).


İnsanların kişilikleri ile sürekli bulundukları yerler
arasında bir özdeşlik kurmak mümkündür. Bir kimsenin kişiliği çalıştığı
iş yerinin niteliğinden; yatıp kalktığı evin temizliğinden, düzeninden
anlaşılır.

Asil azmaz, bal kokmaz (kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandır).



Kendine has özellikleri bulunan bir nesne ne denli biçim
değiştirirse değiştirsin, aslî özelliğini yitirmez. Bu durum insan için
de söz konusudur. Soylu bir aileden gelen insanlar ne denli büyük bir
sarsıntı geçirirlerse geçirsinler, bayağı bir duruma düşüp yozlaşmazlar;
soyluluklarını yitirmezler. Ama mayalarında kötülük, noksanlık bulunan
kimseler için böyle bir şeyden söz edilemez; onlar eninde sonunda bir
açık verirler, olumsuz yanlarını dışa vururlar.


Aslını inkâr eden (saklayan) haramzadedir.


Bir insan çarpık bir ailenin üyesi olabilir; yoksul, eğitim
görmemiş kaba bir aileden gelebilir. Bu durumunu birilerinden saklamak
ve onlara karşı bir utanç kaynağı olarak görmek son derece yanlıştır.
Çünkü insan, böyle bir aileden gelmekle değersiz olamaz. Kendisini
değerli ya da değersiz kılmak kendi elindedir. Böyle bir tavrı da ancak
zayıf karakterli insanlar gösterebilir ya da bu tavır ancak piçlere
yaraşır.


Âşığa Bağdat sorulmaz (ırak değildir).


Kim ki bir şeyi elde etmek ister, ona taşkın bir kavuşma
isteğiyle yanıp tutuşur, o kimseye zor şartlar ağır gelmez; o, her türlü
çabayı gösterir; her türlü fedakârlığa katlanır.


Âşık âlemi kör, dört yanını duvar sanır.


Aşk duygusuyla dolup taşan kişi, bu derin sevginin etkisiyle
ne yaptığını bilemez; hoşa gitmeyecek davranışlarda bulunur, sanki
bilincini kaybetmiş gibidir; yapıp ettiklerini kimse bilmez, görmez ve
söylediklerini kimse işitmez sanır.


Aşını, eşini, işini bil.


Doğru, düzgün, sağlıklı, mutlu ve verimli bir hayat mı yaşamak
istiyorsun? O hâlde yiyeceğine dikkat et, temiz ve helâl ye. Eşini ve
arkadaşını iyi seç, kötülerden uzak dur. Bir iş edin, edindiğin işe
sahip çık, onu lâyıkıyla yap.


Aş taşınca kepçeye paha olmaz.


Kimi değersiz görülen, bir kenara atılmış bulunan araçlar bir
zaman gelir gerekli olurlar; bir zararı önlemeye yararlar. İşte o zaman
değerleri birden bire artar, kıymet biçilemez olurlar.


At, adımına göre değil, adamına göre yürür.


Bir atın yürümesi ya da koşması, doğrudan sırtındaki
binicisinin yönetimine bağlıdır; binici ne isterse onu yapar; koşar,
durur ya da yavaş gider. Bir işin akışı da böyledir. İşin sonucu,
verimli yahut verimsiz oluşu, o işi yapanın bilgi, beceri çaba ve
tutumuna bağlıdır.


Ata eyer gerek, eyere er gerek.


Çıplak ata binmek oldukça zordur. Ata binmeyi kolaylaştıran
eyerdir. Ancak bu yeterli değildir. Atın üzerinde oturacak kimse eyerin
hakkını vermeli ve başarılı olmalıdır. Bunu da ancak yiğit olan yapar.
Bir iş için de durum bundan farklı değildir. Yapılan işten verim alınmak
isteniyorsa, önce işte kullanılacak araçlar sağlanmalı; sonra da iş ve
araçlar işini iyi bilen, bunları kullanabilecek birine teslim
edilmelidir.


Atanın (babanın) sanatı oğula mirastır.


Çocuklar küçük yaşlarda öncelikle babalarının yaptıkları
işlerle ilgilenirler. Babanın oğulla yakın ilişkisi, çocuğun giderek
babasının yaptığı işi öğrenmesine yol açar. Baba da bunun için özel bir
çaba sarf etmişse, çocukta, bu işi öğrenme yolu kalıcı olur. Büyüyünce
kendisi de bu sanatla uğraşır, geçimini bu yolla sağlamaya çalışır.


Atasını tanımayan Allah'ını tanımaz.


Ana-babaya değer vermek, onlara saygı-sevgi göstermek, onlara
dar günlerinde yardımcı olmak, onlara öf bile dememek Yüce Allah`ın
buyruklarındandır. Bu buyruklara itaat etmeyen, ana-babaya gerekli
ilgiyi göstermeyen, onlara karşı gelen bir kimse Allah`a da karşı
geliyor demektir.


At binenin (iş bilenin), kılıç kuşananın.


1. Kim ki bir işi beceriyor, bir şeyi kullanıyor, bir şeyden
gerektiği gibi faydalanıyor, o şeye sahip olmalıdır; en uygunu, yakışanı
da budur. 2. Kim ki başkasının yararlanmadığı, yararlanmasını bilmediği
bir şeyi elinde tutuyor ve ondan yararlanıyorsa, o şey, mal sahibinden
çok onun sayılır.


At binicisini tanır (bilir).


Emir altında çalışan kişi, kendisini yönetenin işten anlayıp
anlamadığını, ne isteyip istemediğini, hangi olay karşısında nasıl tavır
takındığını bilir; işini de ona göre yapar ve yürütür.


Ateş düştüğü yeri yakar.


Bir felâket ya da üzücü olay gerçek anlamda ona uğrayana,
yalnızca ilgili kimselere acı verir; onların yüreklerini yakar.
Başkalarının, uzak kimselerin duydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise
yüzeyseldir; kalıcı değil, gelip geçicidir.


Ateşle barut bir yerde durmaz.(Yanyanda durmaz.)


Bir arada bulunmaları çok tehlikeli görülen şeyler birbirinden uzak bir yerde tutulmalıdırlar.


Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.


Bir olay ya da durumun varlığı, gerçekten ortada olup
olmadığı, belirtisinin görülmesiyle anlaşılacak bir şeydir. Eğer
meydanda bir belirti varsa, olay veya durum da var demektir.


Atılan ok geri dönmez.


Kimi zaman iyi düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan
bazı eylemlere girişir ve sonuçta pişman olur insan. O anda ilk durumuna
dönmek ister ama bu mümkün değildir. Çünkü olan olmuş, iş işten
geçmiştir çoktan.


Atın bahtsızı arabaya düşer.


Kimi değerli, yetenekli ama talihsiz kimseler, kişiliklerine uymayan kötü ve bayağı işlerde çalıştırılır; görevlere itilir.


Atın ölümü arpadan olsun.


Bir şeye tutkun olan, bir şeyin uzun süre yokluğunu çeken kimi
kişiler, kendilerine zarar vereceğini bile bile o şeyi kullanmaktan
çekinmezler ve şöyle düşünürler: Sevdiğim şeye özlem duyarak
yaşamaktansa, onu çokça (aşırı ölçüde) kullanıp (yiyip) hasta olayım;
hatta öleyim.


Atın ürkeği, yiğidin korkağı.


1. Yiğit de, at da doğacak bir tehlikeye karşı hep tetikte
bulunmalı; uyanık davranıp duyarlı olmalıdır. 2. Atın da, yiğidin de
korkağından kaçınmalı; onlardan hayır gelmez.


Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz.


Meydanda olan şu ki, insana değer, nitelik ve kişiliğine göre
davranılır; iş verilir. Bu bakımdan kişi başkalarını ilgilendiren
konularda ortaya atılmamalıdır. Ayrıca, değersiz bir kimse de kıymetli
ve nitelikli kişilere gösterilen ilgiyi ne beklemeli, ne de ummalıdır.


Atlasa kıl yapışmaz.


Dürüst, temiz, kötülükten uzak, işinde başarılı kimseler
hakkında söylenen karalayıcı sözler, yapılan iftiralar havada kalır;
boşuna söylenmiş olur, onlara bu sözlerin mazarratı bulaşmaz.


At ölür, itlere bayram olur.


Kimi yararlı, kıymetli, şahsiyet sahibi kimselerin ölmesi;
bulunduğu görevden ayrılması ya da alınması kimi çıkarcı, kıskanç ve
aşağılık kimselerin işine gelir; onların sevinmesine yol açar.


At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.


Dünyadaki her canlı gibi at da ölümlüdür. Günü gelince o da bu
dünyadan ayrılır. Ama onun koştuğu, gezdiği meydan onunla gitmez;
kendisinden sonrakilere kalır ve onu hatırlatır. İnsan için de durum
atınkinden farklı değildir. O da ölümlüdür. Doğacak, yaşayacak ve
ölecektir. Ne var ki, bu dünyadan ayrılırken bıraktığı izler sürüp
gidecektir. İnsanlar bu dünyada bu izleriyle anılacaklardır. Önemli olan
dünya hayatında iyi bir iz (nam) bırakmak ve rahmetle anılmaktır. Bu
bakımdan kişi daha yaşarken adını yaşatacak iyi işler yapmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, yaşarken iyi işler yapan, iyi eserler bırakan
kişiler öldükten sonra da unutulmazlar; onları tanıtan eserleriyle de
gelecek kuşaklara taşınırlar.


At sahibine (biniciye) göre eşer (kişner).


Yönetilen veya buyruk altında çalışan kişi, tutumunu ya da
çalışmasını yöneticisinin tavrına göre ayarlar. Bu sebeple yönetilen
değil yöneten, çalışan değil çalıştırıcı daha önemlidir.


At yiğidin yoldaşıdır.


Çok açık olarak bilinen bir şey ki, göçebe bir millet olan
Türkler için at, savaşta ya da barışta candan bir dosttur. Hemen her
saati onunla geçer. At, Türkler için soyluluğun, yiğitliğin,
vefakârlığın, yararlılığın ve inceliğin bir sembolüdür. Silâhsız er
düşünülemediği gibi, atsız er de düşünülmemiştir. Dolayısıyla at,
Türk`ün edebiyatına girmiş ve önemli bir motif oluşturmuştur. At
hakkında şiir, menkıbe, masal, atasözü söylenmiş; risaleler kaleme
alınmış, âdeta ona insan gibi muamele edilmiştir.


Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz


Uçsuz bucaksız gökyüzünde uçan, istediği yere ulaşabilen
kuşlar bile avlanmak tehlikesinden kurtulamazlar. Hele usta avcılar da
varsa tehlike daha da artar. İnsanlar da benzer biçimde tehlikelerden
uzak değillerdir. Hiç ummadıkları çeşitli felâketlerle karşılaşabilir,
dert ve sıkıntılara düşebilirler. İnsan kendini ne kadar güvenlik
alanına çekmeye çalışırsa çalışsın dert, sıkıntı, tehlike, kaza ve türlü
işlerden yakasını kurtaramaz.


Ava giden avlanır.


Bir çıkar sağlamak için birilerine tuzak kuran, onları
aldatan, onlara zarar vermeye çalışan kimse, yapmaya çalıştığı kötülüğe
kendisi düşer; zarara uğrar.


Av avlayanın, kemer bağlayanın.


Bir uğraş vererek bir şeyi ele geçiren kimse, onu hak eder; o,
onundur. Doğrusu ve yakışık alanı da budur. Aksini düşünmek yanlıştır.
Bunun yanında, bir şey, onu kullanmasını becerip faydalanmasını
bilenindir.


Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.


Kimi becerikli, iyi huylu kadınlar vardır ki, yoksulluk içinde
bile olsa onlar eve bir çeki düzen verir; temiz tutar, evi yaşanacak
hâle getirirler; içten, samimî davranışlarıyla yuvalarını mutlulukla
doldururlar. Kimi kadınlar da vardır ki, huysuzlukları,
beceriksizlikleri, kötü davranışlarıyla ailenin düzenini ve mutluluğunu
bozarlar. Bolluk içinde bile olsalar, onların tertipsizlikleri,
düzensizlikleri, beceriksizlikleri yüzünden ailede huzur kalmaz; onların
bu tabiatları yüzünden aile kötüye gider, perişan olur ve sonunda
yıkılır.


Ayağa değmedik taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz.


Hayat öyle pürüzsüz, gailesiz değildir. İnsanoğlu yaşadığı
hayat süresince çeşitli engeller, güçlükler ve olaylarla karşılaşır.
Sıkıntılara, çeşitli felâketlere uğrar. Kimi zaman tersi de olmaz
değildir, rahata ve mutluluğa da kavuşur.


Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin.


Sağlıklı olmak, türlü hastalıklardan korunmak için ayağı
sıcak, başı da serin tutmak oldukça faydalıdır. Beden sağlığımızı
düşündüğümüz gibi ruh sağlığımızı da düşünmek zorundayız. Bunun için de
her sorunu dert etmemeli, olur olmaz şeylere üzülmemeliyiz; sabırlı ve
geniş gönüllü olmalı, rahat hareket etmeliyiz.


Ayağını yorganına göre uzat.


Dengeli yaşamak isteyen insan mutlaka gelirini, giderine göre
ayarlamalıdır. Harcamalar geliri aşmamalı, imkânlar zorlanmamalıdır.
Aksine bir hareket bütçeyi sarsar, dengeyi bozar, insanı sıkıntıya sokup
rahatsız eder.


Ayağı yürüten baştır.


Bedensel hareketlerimizin tümü beynin bulunduğu kafaya
bağlıdır, kafaya göre bir yön tutar ve gelişir. Bunun gibi bir işçinin
verimli iş yapmasını, bir toplumun dirlik düzenlik içinde yol tutmasını
da başta bulunan yöneticiler sağlar.


Ayı görmeden bayram etme.


Müslümanlar Ramazan orucuna gökte hilâli (ay`ı) görünce
başlarlar; oruç bitince, yani bir ay sonra yine gökte hilâli görünce
bayram ederler. Ayı görme işi de son derece dikkat isteyen bir iştir.
İnsanlar ayı görmeden nasıl bayram yapamıyorlarsa, sen de bir iş
gerçekleşmeden ona oldu gözü ile bakıp de sevinme; dikkatli ol, ola ki
bir sebep yüzünden iş gerçekleşmeyebilir, üzülebilirsin.


Ayıpsız yâr (dost) arayan, yârsız (dostsuz) kalır.


Hemen her şeyin, her insanın bir kusuru, bir eksiği vardır.
Hatasız kul olmaz. Dolayısıyla insanın mükemmel bir dost, arkadaş ve
sevgili aramaya çalışması boşunadır. Böyle bir dost bulamayacağı gibi,
dostsuz kalması da mümkündür. Bu bakımdan insan bir şey elde etmek, bir
dost bulmak istiyorsa onları kusurları ile kabul etmeye hazır olmalıdır.


Ay ışığında ceviz silkilmez.


Bir işten iyi, verimli bir sonuç alınmak isteniyorsa, o işin
şartları da, araçları da yeterli ve uygun olmalıdır. Aksi takdirde kötü
bir sonuçla karşı karşıya kalması mukadder olur.


Aza demişler: Nereye? , Çoğun yanına demiş.


Çok, her zaman azdan daha baskın çıkar. Bu bakımdan genellikle
her şeyin azı, çoğa boyun eğer; yahut az, çoğa uyar. Büyük sermaye,
küçük sermayeye fırsat vermez; onu idare eder. Bir toplumda çoğun oyu,
azın oyunu geçersiz kılar; dolayısıyla az oy sahipleri, çok oy
sahiplerine uymak zorunda kalırlar.


Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.


Kim ki elindekinden hoşnut olmuyor, onu yeter bulmuyor, onunla
yetinmiyor, daha fazlasını istiyor ve onu hor görüp geri çeviriyorsa
büyük bir hata işliyor demektir. Çünkü çoklar, azların (küçük şeylerin)
birikmesiyle meydana gelir. Küçük şeylere sahip çıkmayan, onların
birikmesiyle olmuş olan çoğu da kaybetmiş sayılır.


Azıcık aşım, kaygısız (ağrısız) başım.


Aralıksız çalışarak, çeşitli sıkıntılara katlanarak, amansız
zorluklara göğüs gererek zenginlere özgü bir hayat yaşamaktansa,
didişmelerden ve çekişmelerden uzak, gösterişsiz ve sakin bir hayat
sürmek daha yeğdir.


Az söyle, çok dinle.


Dinlemek, öğrenmenin güzel bir yoludur. Kulak vererek dinleyen
insan pek çok şey öğrenebilir. Oysa çok konuşan insanda yanılma payı
(özellikle bilmediği konularda) çok olur, hata yapma ihtimalî de artar.
Ayrıca kişi yanlış ve çok konuşmalarıyla çevresindekileri rahatsız da
edebilir.


Az tamah çok ziyan getirir.


Elindekiyle yetinmeyen, daha fazlasını isteyen, isteklerine
kavuşmak için çeşitli yollara başvuran insan, bu tutumundan ötürü zarara
uğrar. Çünkü aç gözlülüğün sebebiyle ihtiyatsız davranmış ve tehlikenin
içine düşmüştür. Bu gibi kişiler kimi zaman ellerindekileri de
kaybederler.


Az veren candan, çok veren maldan.


Varolalı beri insan, insanın yardımına ihtiyaç duymuştur. Bu
bakımdan ihtiyaç sahibine yardımda bulunmak bir insanlık görevi hâline
gelmiştir. Kimi yoksul kimseler birilerine yardım ya da armağan olarak
bir şey verirlerse (küçük de olsa) bu onlar için bir fedakârlıktır.
Çünkü verdikleri şeyden kendilerinde de yok denecek kadar az
bulunmaktadır. Dolayısıyla yardımları ya da armağanları yürekten, içten
ve candandır. Bunun yanında zengin olanın yapacağı yardım, fakirin
yaptığı yardımdan daha fazla olabilir. Ancak bu onun için fedakârlık
sayılmaz. Çünkü ihtiyacından fazla olan malından vermiştir. Dolayısıyla
verdiği malın yoksulluğunu çekmiyordur o.


Aba da bir diba da giyene, güzel de bir çirkin de sevene


Giyebilen, yakıştıran için ucuz ya da pahalı giysi değişmez.
Sevmesini bilen için de güzel ya da çirkin değişmez. çünkü seven yürek
karşısındakini güzel görür. Önemli olan kullanılan malın niteliği değil,
o malı işleyen kişinin niteliğidir. Çünkü yapmasını bilen, becerikli
insanlar için yaptığı işin düzeyi, konumu başarıyı engellemez. Önemli
olan, başarmasını bilmektir.


Abanın kadri yağmurda bilinir


Her şeyin bir değeri vardır. Bir şeyin gerçek değeri (kadri)
ise, ona gerçekten ihtiyaç duyulduğu zaman ortaya çıkar. Giysinin değeri
görüntüsünde değil, amacına uygun olarak kullanılmasındadır.Yağmurlu
havada aba insanı ıslatmaz ve değeri anlaşılır. Bir gerecin, bir aracın,
bir dostun ya da bir ortamın değerini anlamamız için ille de o gerece,
araca, dosta ya da ortama gereksinmemiz olması gerekmez. Bazı şeylerin
değeri, gereksinim olmadan da anlaşılmalıdır.


Aba vakti aba alan, yaba vakti yaba alan yanılmamış


Giysi ve gereç, aklımıza estiği zaman değil, uygun durumda,
uygun koşullarda ve ucuz olduğu zaman alınmalıdır. Bir işi yapmak ya da
gereksinmemiz olan bir şeyi elde etmek için son an beklememeliyiz. Çünkü
o an, hiç de elverişli olmayan koşullar içerebilir. Bu nedenle her iş
zamanında yapılırsa kazanç sağlanır.


Abdal abdala çatmayınca, kasnak boyna geçmez.


Burada abdal sözcüğü ” görgüsüz, kaba kişi” anlamında kullanılmıştır. Doğal olarak bunların kavgası çetin olur.

Neden olmadıkça uygunsuz durumlar ortaya çıkmaz.


Abdal abdalın ne onduğunu ister, ne de bulduğunu.


Abdallar gezgin kişilerdir. Gereksinimlerini zor elde
ettikleri için birbirleriyle paylaşma olanakları yoktur. Aynı konumdaki
kişiler, eğer bencillerse birbirlerini çekemezler.


Abdala "kar yağıyor" demişler, "titremeye hazırım" demiş.


Yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşayıp eziyet çekmekte olan
kimseler, karşılaşacakları zor şartlardan endişe duymazlar. Çünkü onlar
bu şekilde yaşamaya alışıktırlar.


Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.


Kimi görgüsüz ve eğitimsiz kimseler bir rastlantı sonucu lâyık
olmadıkları önemli bir işin başına geçseler ya da bir mevki elde
etseler, aptalca davranmaya, o yerin adamı gibi görünmeye ve
böbürlenmeye başlarlar. Dahası, bunun kendi hakları olduğunu da ileri
sürerler. Abdalın atından daha değerli birşey yoktur. Ona binince
rahatladığı için, kendini varlıklılarla eş değerde görür. Yokluk içinde
bulunan, aşağılık duygusunu yenememiş kişiler en değerli gördükleri
şeyleriyle kendilerini göstermek isterler.


Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.


Abdal, bu sözdeki anlamıyla eğlenceyi seven, işsiz güçsüz
kişidir. Çocukla aynı düşünce havasındadır. her ikisi de eğlenmeyi,
günlerini gün etmeyi severler. Kimi insanlar yaptıkları işten zevk
duyarlar ve onu bırakmak istemezler; bu işi sürekli olarak, tekrar
tekrar yapmaktan da hiç bıkkınlık duymazlar. İş konusunda dayanıklı
olmayan, üretmeyi sevmeyen kişiler, günlerini gün etmeyi, günlük
yaşamayı severler.


Abdalın dostluğu köy görünceye kadar.


Abdal gezgin olduğu için, gezdiği yerlerde gereksinimlerini
karşılayacak kişilerle ilişki kurarlar.Doğal olarak bir süre sonra da o
yerden ve kişiden ayrılıp, başka bir yere gider, başka kişilerle ilişki
kurarlar. İlişkilerinde kişisel çıkarlarını öne çıkaran kişilerle
arkadaşlık yapılmamalıdır. Çünkü çıkarcı kişiler, isteklerine
kavuştukları an, yanındakileri terk ederler. Dolayısıyla onlara güven
olmaz. Çıkarı için yakınlık gösterip dostluk kuran kimse, beklediği
yararı elde ettikten, işini yürütecek başka yollar bulduktan sonra
sizinle olan ilişkisini keser.


Abdalın karnı doyduktan sonra, gözü yoldadır (papucundadır).


Abdal gezgin biri olduğu için, bir yere bağlanıp kalamaz.
Bilir ki bir zaman sonra kalmasından sıkıntı duyulabilir. Bu nedenle
gezmek ister. Konukluğumuzu, karşımızdakine sıkıntı vermeden
sonlandırmalıyız.


Abdal (derviş) tekkede, hacı Mekke`de bulunur.


Abdal da hacı da inançlarının gerektirdiği yerde bulunurlar.
Herkes kendine uygun işte, yerde ve ortamda bulunmalıdırlar. Hemen
herkesin ilgi duyduğu bir alanı, kendine özgü bir işi vardır. İlgi
duyduğu alan ya da iş neredeyse kişi de orada bulunur.


Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık.


Acele yapılan işlerde yanlış yapma olasılığı yüksek
olduğundan, genellikle pişmanlık duyulur. Sağlıklı bir sonuç elde
edebilmek için, bir işe başlamadan önce iyi düşünmeli, acele
etmemeliyiz. Çünkü iyi düşünülmeden, aceleyle yapılan iş için gerekli ön
hazırlıklar yapılmayacağı için genellikle olumsuz sonuçlar doğurur ve
bu da pişmanlık duymamıza sebep olur. Telâşla, sabırsızca ve ivedilikle
yapılan işler genellikle kötü sonuçlar doğurur; kişiyi pişmanlığın içine
iter.


Acele ile menzil alınmaz.


Telâşlanıp ivmekle, sabırsız davranmakla daha çabuk sonuç
alacağımız, başarı kazanacağımız sanılmamalıdır. Bilinmelidir ki her
işin bir süresi vardır.


Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır.


Uzun süre bir şeyin yokluğunu çekip ona ihtiyaç duyan kimse, o
şeyden ne kadar çok elde ederse etsin tatmin olmaz; kendisine
yetmeyeceği duygusu içinde bulunur.


Acıkmış kudurmuştan beterdir.


Bir şeyden uzun süre yoksun kalan kimse, onu gördüğü anda ele
geçirmek ister; kendinden geçercesine ona saldırır, sanki kudurmuş
gibidir, gözü hiçbir şeyi görmez, tek düşündüğü uzun süre yokluğunu
çektiği o nesnedir.


Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur.


Bir kimsenin acınmasına yol açar, başkalarını ona merhamete
getirirseniz, o kimse yerli yersiz yardım dilemeye başlar ve gittikçe
arsızlaşır; bunun yanında kimilerinin hakkını kısar, emeklerinin
karşılığını vermez ve onları aç-yoksul bırakırsanız, onlar da hırsızlık
yapmaya başlarlar.


Adama dayanma ölür, ağaca dayanma kurur.


İnsanlar, başkalarının desteklerine ve yardımlarına gereğinden
fazla bel bağlamamalıdırlar. Hiçbir yardım sonuna kadar sürmez.
İnsanlar kendi başlarının çaresine bakmayı öğrenmelidirler.


Adam iş başında belli olur.


Bir insanın gerçek değeri, işinin başında gösterdiği
verimlilikle belli olur. Karşısındaki kişilere gösterdiği davranışıyla
ölçülür.


Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden (çıkarır), tatlı söz (dil) yılanı deliğinden (ininden) çıkarır.


Onur kırıcı, sert, kötü sözler insanı öfkelendirir; sabrını
taşırır, çileden çıkarır, hoş olmayan davranışlara sürükler. Bunun
aksine yumuşak, tatlı, hoş sözler de öfkeli, geçimsiz, saldırgan
insanları yatıştırabilir; zarar vermelerinin önüne geçip onları doğru
yola sokabilir.


Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.


Aç, yemek yeme ihtiyacı olan, yemesi gereken kimsedir. Bu
insanın düşüncesi de karnını doyurmaktır. Onun bu isteği kimi özürlerle
giderilip geçiştirilemez, böyle yapılmak istenirse kimi anlamsız ve
aşırı davranışlara kaymasına neden olunur. Çocuklar da bir şey istediler
mi hemen onun yerine getirilmesini isterler, beklemek nedir bilmezler.


Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av almaz.


İş gördürülen kimselerden verim umuluyorsa onlar aç, yoksul ve zaruret içinde bırakılmamalı, her yönden tatmin edilmelidirler.


Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız (yüzsüz) edersin.


Yönetiminde bulunan, gözetiminde olan kimseleri maddî ve
manevî yönden tatmin etmelisin. İnsanları bu yönlerden sıkıntıya
düşürür, emeklerinin karşılığını vermez, kötü muameleye maruz bırakırsan
yanlış yola saparlar; söz dinlemez olurlar, arsızlaşırlar.


Açık yaraya tuz ekilmez.


Acısı ve derdi taze olan bir kimsenin üzüntüsünü artıracak söz ve davranışlardan kaçınmak gereklidir.


Açık yerde tepecik kendini dağ sanır.


Kıymetli, yetenekli kimselerin bulunmadığı veya az bulunduğu
bir yerde, kendinde az da olsa bir şey bulunan kimse böbürlenmeye,
büyüklük taslamaya başlar.


Açılan solar, ağlayan güler.


Hayatta hemen her şey bir değişimin içindedir, olduğu gibi
kalmayıp tersine dönebilir, güzel çirkinleşebilir; mutsuz mutlu, yoksul
da zengin olabilir.

Admin
Administrator

Erkek Mesaj Sayısı : 2857
Points : 6936
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 03/05/11

https://uydudreambox.swedishforum.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz Empty Geri: Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz

Mesaj tarafından Admin Salı Ocak 24, 2012 12:51 am

B Harfi İle Başlayan Atasözleri



Baba ekmeği,zindan ekmeği, koca ekmeği, meydan ekmeği.


Bir kadının yaşayabileceği en rahat yer kocasının yanıdır. Ne
babasının evinde, ne oğlunun evinde kocasının yanındaki rahatı bulamaz.
En rahat edeceği yer kendi evidir.



Baba koruk yer, oğlunun dişi kamaşır.


İnsanın geçmişte yapmış olduğu yalnışlıklar ve hatalar sadece
kendisini değil, çocuklarını ve ailesini de etkiler. Babasının
hatalarından ne yazık ki çocukları da zarar görmektedir.



Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana.


Babadan, atadan kalan para veya mal eğer kazanılıp üzerine
ilava edilmezse çabuk tükenir. Hayırlı evlat, babasından kalan malın
üstüne kendisi de eklemedir.



Babanın sanatı oğluna mirastır.


Çoğunlukla erkek çocuklar babalarının mesleğine ilgi duyarlar ve yanlarında yetişerek aynı mesleğe devam ederler.



Baca eğri de olsa, dumanı doğru çıkar.


Bir kişi namuslu ve dürüst ise şartlar ne olursa olsun bu durum o kişinin niteliğini değiştirmez.



Baht olmayınca başta, ne kuruda biter ne yaşta.


Aklını yeterince doğru kullanamayan kişiler girdikleri işlerden olumlu sonuçlar alamazlar.



Bal ile kaymak yenir ama her keseye göre diğil.


Güzel giysiler giymeyi, güzel yiyecekler yemeyi herkes arzu eder ama bunlara ancak yeterli imkanı olanlar kavuşabilir.



Bal olan yerde sinek de bulunur.


Zengin ve varlıklı kişilere güzellerin etrafında her zaman asalak, menfaatçi kişiler bulunur.



Bal tutan parmağını yalar.


Başkalarının menfaatleri için çalışan insanlar, yaptıkları işlerden kendilerine de pay çıkarır ve haksız kaanç elde ederler.



Başın sağlığı, dünyanın varlığı.


Hayattaki en büyük zenginlik, insanın sağlığıdır. Sağlığı yerinde olan kişiler her işi korkmadan başarırlar.



Balık baştan kokar.


Gerek bir aile, gerek bir topluluk ve gerekse bir ülkede
baştaki yöneticilerin niyetleri ve tutumları bozuksa o yerdeki her şey
de bozuk ve düzensiz olur. Ortada değerini koruyan bir şey kalmaz. Balın
olsun tek, sinek Bağdat`tan gelir. 1. Yeter ki malın, mülkün ve paran
olsun; ondan faydalanmak isteyen pek çok kimse olduğuna, hatta bunlardan
kimilerinin çok uzaklardan geldiğine bile şahit olacaksın. 2. Kıymetli
bir malın mı var? Kaygılanma, onun müşterisi eninde sonunda mutlaka
çıkıp gelir.



Balta değmedik (girmedik) ağaç (orman) olmaz.


Hayat öyle çetrefilli bir yoldur ki, zorluk, felâket ve acılarla karşılaşmayan, bir zarar görmeyen kimse yoktur.



Bal tutan parmağını yalar.


Başkalarına yararı dokunan yerlerde çalışan, onlara iyi ve
güzel şeyleri sunmakla görevli bulunan kimse, ürettiğinden ya da
dağıttığından kendisi de faydalanır. Genellikle bu tutum da hoş
görülmeye çalışılır. Çünkü o görevi yapan bunu hak ediyor kanaati yaygın
hâle gelmiştir.



Bana benden her ne olursa, başım rahat bulur dilim susarsa.


1. Hemen her kişi kendi geleceğini kendisi hazırlar. Kendisine
gelecek zararların ya da faydaların tümü onun tutumuna bağlıdır, her
şeyin sorumlusu o olur. 2. Ne söylediğini bilmeyen, sözlerinin onu
nereye ulaştıracağını hesap etmeyen, lüzumsuz ve çok konuşan kimse, dili
yüzünden çeşitli zararlara uğrar. Aksine diline bir çeki düzen veren,
susmasını bilen ve ancak gerektiği yerde konuşan kimseler bu belâlardan
uzak olur.



Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.


Bazı bencil, çıkarcı kimseler vardır ki, onlar, sırf
kendilerine zarar vermiyor diye kötülük yapan kimselere engel olmazlar.
Onların başkalarına kötülük yapmalarına, bu kötülüklerinin bütün bir
toplumu zarara uğratmalarına ses dahi çıkarmazlar; onlara dokunmamaya
çalışırlar. Oysa bu tavır son derece yanlıştır. Yalnız kendimizi değil,
toplumun diğer bireylerini de düşünmek zorundayız. Bana ne demek,
nemelâzımcı olmak toplumun dirlik ve düzenliğini temelden bozacak bir
harekete yol açar.



Baskın basanındır.


Kim ki savaşta düşmanını gafil avlayıp fırsat vermeden hücum
ederse, zaferi elde eder; savaşı kazanır. Baskısız (çivisiz) yongayı
(tahtayı) yel (el) alır, sahipsiz tarlayı sel alır. 1. İyi korunmayan
araç ve gereçler çabuk yıpranır; sahiplenilmeyen mallar elden gider,
onlara başkaları sahip çıkar. 2. Çocukların ya da gençlerin denetimini
ve gözetimini iyi yapmalı; aksi takdirde onlar kötü yollara düşebilir,
zararlı alışkanlıkların tutsağı olabilirler. Bunların yanında aile ile
bağları kopup ilişkileri tamamen kesilebilir.



Başa gelen çekilir.


Ne kadar istersek isteyelim kimi felâketleri, kötü durumları
önleyemeyiz; üstümüze çöken acılara katlanmaktan başka bir şey gelmez
elimizden. Bu durumda yapılacak tek şey sabırlı olmak, sıkıntılara
katlanmayı bilmektir.



Başa gelmeyince bilinmez.


İnsan başkalarının uğradığı felâketlerin, dertlerin ne denli
acı olduğunu gerektiği gibi idrak edemez. Ne zaman ki benzer bir olayla
karşılaşır ve acıyı tadar, işte o zaman anlar.



Baş başa bağlı, baş da şeriata.


Bulunduğumuz yerdeki yöneticiler, bir üst yöneticiye; üst
yönetici ise en üst yöneticiye; o da şeriata, yani Cenab-ı Hakk`ın
koymuş olduğu kanunlara bağlıdır. İnsanların başına buyruk hareket
etmeleri böylelikle önlenir, bir sorumluluk zinciri oluşturulur.
Alttakiler üsttekilere, üsttekiler de şeriate karşı sorumlu olurlar. Bu
durum toplumların genel düzenini sağlamış olur. Ancak günümüzde bu
sorumluluk bağı şeriatla değil, lâik kanunlarla sağlanmaya
çalışılmaktadır.



Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz.


Bir insanın gücü sınırlıdır, tek başına her işi yapamaz. Kimi
zor işleri yapması için de başka insanların gücüne, işbirliğine ihtiyaç
duyar. Güçler birleştirilince zor işlerin yapılması da kolaylaşır. Çünkü
birlikten kuvvet doğar.



Baş dille tartılır.


Kişilerin ne kadar akıllı, ne kadar düşünceli oldukları
söyledikleri sözlerle ölçülür. Çünkü konuşmaların tutarlı ve yerinde
olup olmaması böyle bir ölçüm için en elverişli yolların başında gelir.



Başını acemi berbere teslim eden, pamuğunu cebinde taşısın.


Bir işin yapılmasını tecrübesiz, beceriksiz, ustalığı olmayan
kişilere teslim eden, meydana gelebilecek zararlara katlanmaya da hazır
olmalıdır.



Baş kes, yaş kesme.


Tabiatı zengin kılan, bir yeri yaşanılacak hâle getiren
unsurların başında ağaç gelir. Hayatımız için yararları o kadar çoktur
ki, yaş bir ağaç kesmek, bir insan öldürmek gibidir.



Baş nereye giderse, ayak da oraya gider.


1. Küçükler çoklukla büyükleri taklit ederler. Onlara özenir,
onların yaptıklarını yapmaya çalışırlar. 2. Bir ülkede iş başında
bulunanlar, bir iş yerini yönetenler nasıl hareket edip bir yol
izlerlerse, yönetilenler de onlar gibi davranıp onları takip ederler.



Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla.


Bir kimse, kendi niteliğine uyan, kendine denk olan, kendine benzeyen kimselerle beraber olur, arkadaşlık eder, düşüp kalkar.



Bedava sirke baldan tatlıdır.


Emek verilmeden, karşılığı ödenmeden ele geçirilen şeylerin kıymeti ne kadar düşük olursa olsun kişinin pek hoşuna gider.



Belâ geliyorum demez.


Hayat inişli çıkışlı bir yoldur. İnsanın karşısına neyi, ne
zaman çıkaracağı hiç bilinmez. İnsan bir anda, hiç umulmadık bir zamanda
kötülüklerle, felâketlerle karşı karşıya kalabilir. Bu yüzden tedbiri
elden bırakmamak gerekir.



Beleş atın dişine (yaşına, yularına, dizginine) bakılmaz.


Bir çaba, bir emek harcanmadan, bedava elde edilen şeyler
insana oldukça hoş gelir. Bu sebeple bir kusuru, bir eksiği var mı diye
bakılmaz; güzel olup olmadığı aranmaz, niteliklerine pek dikkat edilmez.



Besle, büyük danayı; tanımasın anayı.


Anne ve babalar çocukların sağlıklı büyümeleri, iyi bir eğitim
görmeleri için her türlü zorluğa katlanırlar. Ama buna karşılık
çocuklarından umduklarını bulamazlar. Çocuklar kendilerine karşı gerekli
saygı ve sevgiyi göstermezler, hayırsız olurlar, onların değerini
bilmezler, onları tanımazlar. Dolayısıyla da anne ve babanın emeklerine
karşı nankörlük etmiş olurlar.



Besle kargayı, oysun gözünü.


Kimi nankör, kötü niyetli, sütü bozuk kimseler vardır ki, hiç
de lâyık olmadıkları hâlde sen onlara iyilik yaparsın, onlar da sana
fenalıkla karşılık verirler.



Beş parmağın beşi bir değil (olmaz).


Bir eldeki parmakların kimisi uzun, kimisi de kısadır. Bunun
gibi bir anne-babadan olmuş, aynı çatı altında yetişmiş kardeşlerin de
fiziksel ve ruhsal yapıları birbirinden farklıdır. Huyları, becerileri,
karakterleri birbirine benzemez. Bu durum toplumdaki diğer insanlar için
de söz konusudur, onlar da birbirlerinden çeşitli nitelikleriyle
ayrılırlar.



Beterin beteri vardır.


Kötü bir duruma düştüğümüzde, bir belâ ile karşılaştığımızda
bundan kötüsü de olamaz diye düşünmemeli; daha da kötüsünün
olabileceğini aklımızdan çıkarmadan gereken sabrı göstermeli, Allah`a
sığınmalıyız.



Bıçağı kestiren kendi yüzü suyu, insanı sevdiren kendi huyu.


İyi su verilmiş çelikten yapılan, ustalıkla bilenen bıçak
dayanıklı ve keskin olur; bu da onun değerini artırır. Kişileri değerli,
sevimli kılan da huy güzelliğidir. Geçimsiz, huysuz kimseler toplumca
sevilmezler.



Bıçak sapını kesmez.


Bıçağı bıçak yapan demir kısmı ile sap kısmıdır. Demir kısmı,
saplı kısmına ilişemez. Ama başka bıçakların saplarına ilişip zarar
verebilir. Bunun gibi insanlar da çok yakınlarına, anne-baba-evlâtlarına
ve diğer akrabalarına kolay kolay zarar veremez. Aralarında onları
bütünleyen, birbirlerine bağlayan bir kan, bir sevgi bağı vardır.



Bıçak yarası geçer (onulur), dil yarası geçmez (onulmaz).


Bıçak ya da herhangi bir silâhın açtığı yara bir süre sonra
iyileşir, vücutça onulur. Ama dilden çıkan kötü ve acı sözlerin gönülde
açtığı yara, bıraktığı izi kolay kolay kapanmaz; her hatırlamada yeniden
açılır, insana üzüntü verir.



Bilen bilir, bilmeyen aslı var sanır.


İnsan bir şeyi duymuşsa, o ancak bir söylentidir; doğruluğu
belirsiz, gerçekliği de şüphe götürür. Ancak insanlar söylentilerin bu
yanına bakmazlar, duyduklarını başkalarına aktarıp dedikodu yaparlar.
Konuşulan bir olayın aslının olup olmadığını ancak gören bilir, görmeyen
ama söylenenleri duyanlar ise dedikoduları gerçekmiş gibi kabul
ederler.



Bilinmedik aş ya karın ağrıtır, ya baş.


Anlamadığımız, daha önce denemediğimiz, iç yüzünü bilmediğimiz
bir iş yapmaya kalkışmak akıl kârı değildir. Çünkü tanışık olmadığımız
bu işin başımıza iş açması, bize zarar vermesi kuvvetle muhtemeldir.
Bunun için bir işe girişirken dikkatli olmak zorundayız.



Bilmemek ayıp değil, sormamak (öğrenmemek) ayıp.


İnsan hayatı için bilgi oldukça önemlidir. Ne ki insan her
şeyi bilmez. Bilmesine de imkân yoktur. İnsanın her şeyi bilmemesi
doğaldır. Bunun utanılacak bir yanı da yoktur. Ancak imkân varken
bilmediklerini sorup öğrenmemesi, biliyorum tavrıyla bir işe girişmesi
son derece sakıncalıdır ve kusurludur. Çünkü yanlış bir yola saparak hem
kendine, hem de başkalarına zarar verebilir.



Bin bilsen de bir bilene danış.


Herkes eşit bilgiye sahip değildir. Çok iyi bildiğimizi
sandığımız konunun bilmediğimiz bir yanı olabilir, o konuyu bizden daha
iyi bilenler de çıkabilir. Bu yüzden bir işe kalkışmadan önce bu gibi
kimselere danışmalı, onların bilgi ve tecrübelerinden yararlanmalıyız.
Eksiğimizi ancak böyle giderebilir, yanlışımızdan ancak böyle
kurtulabilir, iyi bir sonuca da ancak böyle kavuşabiliriz.



Bin dost az, bir düşman çok.


Sıkıntılı bir anımızda, kötü bir günümüzde hemen yardımımıza
koşan, daima iyiliğimizi isteyen dostlarımızdır. Derdimizi onlarla
unutur, mutluluğu onlarla tadarız. Onlardan zarar değil, yalnızca fayda
görürüz. Bu sebeple ne kadar çok olurlarsa, bizim için o kadar iyidir.
Ama düşmanımız olan yalnızca bizim kötülüğümüzü ister, bir tane de olsa
onun varlığı bizi rahatsız eder.



Bin merak bir borç ödemez.


Ne denli kaygı içinde olursan ol, bunun borcunun ödenmesinde
hiçbir yararı yoktur. Tasalanmayı bırakıp borcunu ödemek için çaba
harcamalı, yollar aramalısın.



Bin nasihatten bir musibet yeğdir.


Yanlış bir yol tutmuş kimi insanlar vardır ki, onlara ne kadar
çok öğüt verirsen ver, tuttukları yanlış yoldan onları çevirmekte bu
öğütler bir fayda temin etmez. Ama takip ettiği yanlış yolda başına
gelen bir felâket, onu doğru yola getirmekte daha etkili olur. Çünkü
kötü tecrübelerin öğretme gücü oldukça büyüktür.



Bin ölçüp bir biçmeli.


En basitinden en zoruna, yapmaya çalıştığımız işin bütün
ayrıntılarını önceden düşünmeli; gerekli ölçümleri yapmalı, sonucu iyi
hesaplamalı, sonra işe girişmeliyiz. Yoksa istemediğimiz bir zararın
ortaya çıkmasından duyacağımız pişmanlık fayda etmez.



Bin tasa (kaygı) bir borç ödemez.


Çok tasalanmak ve üzülmekle borçtan kurtulunamaz. Çünkü borç
durduğu yerde ödenmez. Borcu ödemek için bir şeyler yapmalı, harekete
geçip çalışmalı, kimi çıkış yolları aranmalıdır.


Bir adama kırk gün deli desen deli olur.


İnsana yapılan sürekli telkinler sonunda bir neticeye ulaşmak
mümkündür. Çünkü insan etkilenen bir varlıktır. Birtakım iyi ya da kötü
duygular, düşünceler ve inançların sürekli telkin edilmesiyle insanlar
biçimlendirilip yönlendirilebilirler.


Bir adamın adı çıkacağına canı çıksın.


Toplumun bir kişi hakkında verdiği yargı öyle kolay kolay
değişmez. Toplum kişiyi nasıl nitelemişse, kişi o niteliğiyle tanınır.
Adı bir kere kötüye çıkan kişi, iyi de olsa toplumun bu yargısının önüne
geçemez. Adına sürülen bu leke onun yakasını bırakmaz. Nereye gitse bu
leke yüzüne vurulur, itilip kakılır, sıkıntılar içinde kalır. Böyle
yaşamak kişi için ölmekten daha iyidir.


Bir ağızdan çıkar bin ağıza yayılır.


Bir sırrın yayılması istenmiyorsa, kimseye söylenmemelidir.
Sır ağızdan çıktı mı hemen yayılır, gizli kalmasını önlemek çok zordur.
Çünkü insanın merak ve dedikoduya eğilimi vardır. Bu eğilim sır olan
şeyin dilden dile dolaşmasına, toplum içinde yayılmasına yol açar.


Bir ahırda at da bulunur, eşek de.


Bir toplumda iyi, yararlı ve güzel işler yapanlar bulunduğu gibi kötü, yararsız ve çirkin işler yapan insanlar da bulunabilir.


Bir başa bir göz yeter.


Ne kadar çok malı olsa da insan yine de elde etmek ister,
geleni geri çevirmek istemez. Oysa insan hayatta ihtiraslı olmamalı,
ihtiyacından fazlasını düşünmemelidir. Kanaatkâr olan kimseler
ihtiyaçları kadar olanı yeter görürler.


Bir bulutla kış olmaz (Bir çiçekle yaz gelmez).


1. Önemli bir durumun netlik kazanması için küçük, önemsiz
belirtilerin varlığı yeterli değildir. 2. Güzel ve hoş da olsa, küçük
bir değeri elde etmekle mutluluk tam anlamıyla yakalanmış sayılmaz.


Bir çöplükte iki horoz ötmez.


Bir toplumda iki baş, bir iş yerinde iki yönetici olmaz.
Olursa aralarında kıskançlık, çekememezlik yüzünden anlaşmazlık çıkar;
fikir ayrılığına düşerler; biri diğerini yok etmeye, bulunduğu yere tek
baş olmaya çalışır. Bu çatışma sonunda güçlü kalır, güçsüz gider. Bu da
az şeye mal olmaz.


Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.


1. Aklî dengesini yitirmiş kimi insanların yaptıkları öyle
işler vardır ki, bunu akıllı insanlar bir araya gelse ne yorumlayabilir,
ne de çözebilirler. 2. Kimi zaman bir insan öyle delice bir iş yapar ve
zarara yol açar ki, pek çok akıllı kimse bir araya gelir ama bu zararı
gideremez; işi de düzeltemez.


Bir (sağ) elinin verdiğini öbür (sol) elin görmesin.


Yardım yapmak bir insanlık görevi, dinî bir emirdir. Ancak
bunu yapmanın da bir yolu yordamı vardır. Yoksula yardım ederken insanın
amacı kendini gösterip övünmek değil, görevini ve sorumluluğunu yerine
getirmektir. Bu bakımdan yoksulları inciten gösterişlerden kaçınmak;
kimsenin haberi, hatta en yakınların bile haberi olmadan yardım yapmak
gereklidir. Yoksa tersine bir hareket yardım edilen kimseyi mahcup
duruma düşürür, yapılan iyilik de iyilik olmaktan çıkar.


Bir elin nesi var iki elin sesi var.


İnsanın gücü sınırlıdır. Bunun için büyük işlerin üstesinden
tek başına gelemez. Bu tür işleri başarabilmek için başkalarıyla
işbirliğine, dayanışmaya girer. Güçleri birleştirerek zor işlerin
altından böylelikle kalkar. Bir evde düzen olunca düzenbaz olmaz. Eğer
bir ailenin hemen bütün fertleri arasında bir uyum, bir anlaşma,
karşılıklı sevgi ve hoşgörü varsa, o ailede düzen de var demektir.
Dolayısıyla ailenin huzurunu kaçıracak bir kimsenin bu ailede barınması
da mümkün değildir.


Bir göz ağlarken öbür göz gülmez.


Aile fertleri birbirine kan ve akrabalık bağlarıyla
bağlıdırlar. Onlar bir vücudun azaları gibidirler. Dolayısıyla ailenin
bir ferdine gelen zarar, bütün aile fertlerine gelmiş gibidir. Hemen
hepsi de aynı ölçüde üzüntü çekerler.



Bir günlük beylik, beyliktir.


İnsanlar her zaman arzu ettikleri nimetlere kavuşup bunun
sefasını süremezler. Bu sebeple çok kısa bir süre içinde de olsa,
çevresindekilerden daha üstün, dertlerden uzak ve arzu ettiği biçimde
bir an yaşamak o kişi için güzel bir şeydir



Bir insanı tanımak için ya alış veriş etmeli, ya yola gitmeli.


Ortak bir işe girmeden insanların gerçek yüzünü anlamak
oldukça zordur. Alış veriş etmek, onları tanımak bakımından önemli
ölçüttür. Çünkü alış veriş bir şeye sahiplenmeyi gerekli kıldığı için
kişinin çıkarcı yönünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyar. Yolculuk ise
fedakârlığı, cesareti, mertliği gerektirir; dolayısıyla yolculukta
karşılaşılan zorluklar sebebiyle ortaya konan davranışlar kişilerin
niteliklerini belirgin kılar.



Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar.


Bir toplumun sahip olduğu varlıklardan her fert bir adalet
çerçevesi içinde yararlanmalıdır. Eğer böyle olmaz, adaletli davranılıp
hak gözetilmez, sadece bir kısım insanların yararlanmasına göz yumulup
diğer insanların yararlanmasına fırsat verilmezse kargaşa çıkar; kavga
baş gösterir, toplumdaki sosyal barış zedelenir, düzen bozulur, insanlar
birbirlerine düşer.



Bir koyundan iki post çıkmaz.


Bir iş, nesne ya da insandan temin edilecek faydanın bir
ölçüsü, bir sınır vardır. Alınabilecek alındıktan sonra, onlardan bir
kez daha verim istemek, onları bu konuda zorlamak doğru değildir. Bu
davranışın devamı insanı yanlış bir yola götürüp zarara sokabilir.



Bir kötünün yedi mahalleye zararı dokunur (vardır).


Yalancı, düzenbaz, iffetsiz bir kimse sadece kendi çevresine
zarar vermekle kalmaz; kötülüklerini daha geniş çevrelere de taşır.
Kendinin, yakınlarının, çevresinin ve daha geniş muhitlerin adını
lekeler; bu leke gittikçe yayılır.



Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.


Küçük ve kıymetsiz gördüğümüz şeyler zaman gelir çok önem
kazanır ve büyük iş görebilir. Küçük bir somun parçası yüzünden bir
dikiş makinesinin çalışmaması, işlerin yatması mümkündür. Bu sebeple
herhangi bir nesne, iş ya da olayı küçük görmeyip önemle ele almak
gereklidir.



Bir selâm bin hatır yapar.


Dinimizin bir emri olan selâm, bir bilgi ve sevgi
belirtisidir. Dolayısıyla gönül kazanmanın önemli bir anahtarıdır.
Yakınlarımıza, arkadaşlarımıza, hatta yabancılara bile vereceğimiz selâm
onlarla aramızda bir yakınlığın doğmasına yol açar; gönülleri birbirine
yaklaştırır. Bu sebeple selâmlaşmayı ihmal etmemek gereklidir.



Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde ele geçersin çekirge.


Bir suçu işleyebilir, kanunsuz bir işi yapabilir ve
yakalanmayabilirsin. Hatta bunu birkaç kez de başarabilirsin. Ama bu
böyle devam etmez, eninde sonunda yakayı ele verirsin.



Bir sürçen atın başı kesilmez.


Kusursuz insan olmaz. Hemen her insan bir yanlışlık yapabilir.
Bu bakımdan sürekli iyi iş yapan, doğru yoldan çıkmayan, kişiliğini her
yönüyle kanıtlamış olan bir kimseyi, bir kez hata yaptı diye gözden
çıkarmak, olumsuzlamak ve cezalandırmak doğru değildir. Yapılacak şey,
yalnızca uyarıda bulunmak olmalıdır.



Bir şeyin önüne bakma, sonuna bak.


Kimi işler vardır ki iyi başlamamış ama iyi sonuç vermiştir.
Üstelik başlamış bir işte geri dönmek de zordur. Bu sebeple bize düşen
yolumuza azimle devam etmek, gereken çabayı göstermek, işi lâyıkıyla
yapmaya çalışmaktır.



Bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden.


Kimi insanlar vardır ki dedikleriyle yaptıkları birbirine
uymaz. Kimi isteksiz görünüp “yemem” diyen insanların isteklilerden daha
çok yedikleri, kimi hevessiz görünüp “kalamam” diyen insanların da
diğerlerinden daha çok oturdukları, hatta yatıya kaldıkları bile
görülmüştür.



Bitli (kurtlu, çürük) baklanın kör alıcısı olur.


Değersiz, işe yaramaz, kötü şeylerin de müşterisi olur. Onları
kimileri anlamadığı, kalitesini bilmediği için alır; kimileri de
kendileri bakımından bizim kavrayamadığımız bir değer ifade ettiği için
alır.



Boğaz dokuz (kırk) boğumdur (boğa boğa söyler).


Bir sözü düşünüp taşınmadan, içimizden geçirmeden, kendi
kendimize ölçüp tartmadan, doğuracağı sonuçları hesaplamadan,
düzeltmeden söylememeliyiz. Ola ki istemediğimiz bir sözü ağzımızdan
çıkarmış olabiliriz. En doğrusu, uygun biçimi bulduktan sonra
söylemektir.



Bol bol yiyen, bel bel bakar.


Bugünün yarını da vardır. Savurganlık yapıp elindekini bol bol
harcayan, düşünceli davranıp ilerisi için bir şey bırakmayan kimse,
yarın geçimini temin edecek bir şey bulamaz. Başkalarına muhtaç olur,
onun bunun eline bakar



Borç iyi güne kalmaz.


Borçlu olan, borcunu hemen ödemenin yollarını aramalıdır.
“Elim genişleyince, ileride öderim” diye düşünmesi son derece
sakıncalıdır. Çünkü gelecek günlerin ne göstereceği belli olmaz. Eli
daha da darlaşabilir. Dolayısıyla borcunu ödemesi güçleşir, gün geçtikçe
de borcu artar.



Borçlunun yalımı alçak olur.


Borçlu kimseler, borçlarını ödeyemedikleri için alacaklıları
yanında rahat olamazlar; başları yukarıda yürüyemezler, üzülüp
incinirler, sanki suçlu gibi dururlar, kendilerini ezik hissederler.



Borçsuz çoban yoksul beyden yeğdir.


Beyleri bey yapan cömertlikleri, ellerindeki varlıkları
yoksullara dağıtmalarıdır. Varlıksız, sıkıntı içinde yüzen bir beyin
sadece adı kalmıştır. Varlığı olmayan, yoksulları gözetme ve doyurma
görevini yapamayan bir bey için bu durum acı vericidir. Böyle bir
konumda bey olmaktansa borçsuz, tasasız, kıt kanaat geçinen bir çoban
olmak daha iyidir. Çünkü, o yoksulluğa alışkındır.



Borçtan korkan kapısını geniş (büyük) açmaz.


Alacaklının yanında yüzü yerde olmak istemeyen, borç etmekten
korkan kimse tedbirli olur; masraflarını kısar, gelişigüzel harcamalar
yapmaktan kaçınır, kendine uygun bir yol seçip ona buna ziyafet
vermekten uzak durur.



Borç uzayınca kalır, dert uzayınca alır.


Hemen her şeyin bir yapılma zamanı vardır. Borç da zamanında
ödenmezse kişilerde bir gevşeklik görülür, borçluluk duygusu zamanla
azalır. Borç uzun süre ödenmez olur, hatta hiç ödenmez bile. Dert de
böyledir; zamanında önlem alınmaz ve hastalık uzarsa, kişi sonunda
güçsüz kalır; dayanma gücü kalmaz ve ölür.



Borç yiğidin kamçısıdır.


Birisine borçlanan, borcunu da ödemek isteyen kimse kendini
daha çok çalışmak ve kazanmak zorunda hisseder; bu yönde girişimde
bulunur.



Bostan yeşil (gök) iken pazarlığa oturulmaz.


Ne olacağı, nasıl gelişeceği, nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen bir konu, iş ya da durum üzerinde anlaşmaya varılıp söz verilemez.



Boş çuval ayakta (dik) durmaz.


1. Karnı aç olan kimse, iş yapamaz. 2. Beceriksiz, deneyimsiz,
bilgisiz kimse bir iş tutunamaz. 3. Hiçbir tutamağı bulunmayan,
gerçeklerden uzak, temelsiz düşünce ya da plânlarla sonuca ulaşılamaz.



Boş fıçı çok (fazla) langırdar.


Gösterişe düşkün, bilgisiz, deneyimsiz kimse kendini ön plâna
çıkarmak ve bilgiçlik taslamak amacıyla çok konuşur; her sözün arasına
girer, etrafındakileri rahatsız eder.



Boş gezmektense bedava çalışmak yeğdir.


Boş olmak, hiçbir uğraşa girmeden gezmek insanı tembelliğe,
miskinliğe alıştırır. Öyle ki bu insanların kimisi can sıkıntısından ne
yapacağını bilemez olur, yanlış yola sapar, kötülüklere bile bulaşır.
Parasız da olsa çalışmak, boş oturmamak insanı hareketli ve canlı yapar;
girişimcilik yeteneğini artırır, onu geliştirir, zararlı
alışkanlıklardan kurtarır. İleri de para kazanacağı bir iş bulmasına da
kapı aralar.



Boş torba ile at tutulmaz (Boş torbaya eşek gelmez).


1. Hiç kimse emeğinin boşa çıkmasını istemez, karşılığını
mutlaka bekler. Bir kimseye iş yaptırmak, onu bir yere bağlamak
istiyorsanız, ona emeğinin karşılığını da ödemek zorundasınız. 2. Hemen
her iş çoklukla bir emek, masraf ve fedakârlık ister. Bunları gösteriniz
ki elde etmek istediğinize kavuşmanız mümkün olsun.



Boynuz kulağı geçer (Boynuz kulaktan sonra çıkar ama kulağı geçer).


Eğitime sonradan da başlasa kimi yetenekli, becerikli, öğrenme
ve kavrama gücü gelişkin olan çırak veya öğrenci, ustasından ya da
öğreticisinden daha ileri gidebilir; onlardan daha başarılı olabilir.



Böyle gelmiş böyle gider.


Öteden beri süre gelen durum, kurulu düzen, halk arasında yaşayan gelenek ve görenekler kolay kolay değişmez.



Bugün bana ise yarın sana.


Neyin ne zaman olacağı bilinmez; bu ister felâket, ister nimet
olsun. Bugün ben bir felâket ve haksızlıkla karşılaşmışsam, yarın da
sen aynı durumla karşılaşabilirsin. Bugün sen nimetler içinde bulunup
mutluysan, yarın da ben kavuşup mutlu olabilirim. Bunu aklından çıkarma.



Bugünün işini yarına bırakma.


Bir iş günü gününe yapılmalıdır. İşi yarına bırakmak kimi
olumsuzlukları da beraberinde getirir. Yarın daha önemli bir işin
çıkmayacağını nereden bilebiliriz? Diyelim ki çıktı, o zaman ne
yapacağız? Kuşkusuz bugünkü işten önce onu yapacağız, bugünkü iş de
kalacak. Dolayısıyla işler birikmeye başlayacak, çıkmaza girecek. Ayrıca
bugün yapılması gereken işin sonraki güne bırakılmasıyla önemini
yitirmesi, istenen sonucu vermemesi de söz konusu olabilir.



Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir.


Az da olsa bugün elimizde bulunan bir nimet, imkân ya da
nesne, büyük de olsa henüz elimize geçmemiş olandan daha daha iyidir.
Çünkü henüz elimize geçmemiş olan, ihtimal dahilindedir. Bir engel çıkıp
onun elimize geçmesi gerçekleşmeyebilir. Oysa ötekinin elimizde olması
gerçekleşmiştir.



Buğday başak verince orak pahaya çıkar (kıymete biner).


Kimi zaman ortada duran, pek önemli görünmeyen şeyler
kendilerine ihtiyaç duyulunca çok değer kazanırlar. İsteklisi çok olan
nesnenin fiyatı artar. Sözgelimi yazın ortasında el sürülmek istenmeyen
odun ya da kömür, kışa doğru birden kıymet kazanır; ucuzken pahalı olur.



Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa düşmeyince.


Tarlada ya da harmanda duran, henüz hasadı yapılıp ambara
girmemiş ürün bizim sayılmaz. Çünkü bir yangın, bir sel, yağmur ya da
başka bir felâket onun harap olup yok olmasına yol açabilir. Anne ve
babanın varlıklı olduğu günlerde oğulun gerçek kişiliği ortaya çıkmaz.
Ne zaman anne-baba yoksullaşır, işte o zaman gerçek yüzü ortaya çıkar.
Eğer oğul, anne-babasına karşı olan görevlerini yerine getirmiyor,
onlardan yardımını esirgiyorsa, ona iyi bir oğul denemez.



Buğdayın yanında acı ot da sulanır.


Mümkün olduğunca dikkatli olunup iyi ve yararlının yanında, kötü ve yararsızın gelişip büyümesine fırsat verilmemelidir.



Bükemediğin eli öp.


Kendisiyle mücadele ettiğin rakibinin kuvveti, bilgisi ve
becerisi karşısında başarı gösteremeyip mağlûp olduysan rakibinin
üstünlüğünü kabul et; bu onurlu bir davranış olacaktır.



Bülbülü altın kafese koymuşlar, "ah vatanım" demiş.


İnsan, özgürlüğünü ancak vatanında bulur. Bu bakımdan vatan en
değerli varlığıdır insanın. Orda doğmuş, orda büyümüş, orda doymuş,
orda tatmıştır mutluluğu. Bu sebeple yurdundan uzakta yaşamak, ne denli
bolluk içinde olursa olsun insana zor gelir. Nasıl ki bülbül asıl vatanı
olan yeşil tabiatı, kanat çırpacağı mavi gökleri özleyip ister ve altın
kafesten kurtulmaya çalışırsa, insan da (hele bir de tutsaksa) özgür
yaşayacağı vatanını ister ve hasretini çeker.



Bülbülün çektiği dil (i) belâsıdır.


Bir karganın kafese konup beslendiği pek görülmemiştir. Ama
bülbül için kafesler sürekli yapılır durur. Bunun tek sebebi, sesinin
güzelliğidir. O oldukça güzel öter ve bunun için yakalanıp kafese konur.
İnsanlar bundan ders almalıdır. Çünkü düşünüp taşınmadan, sonunun
nereye varacağını hesaplamadan sarf edilen sözler, insanın başına dert
açabilir. Dili yüzünden belâya saplanıp zarar görebilir.



Büyük balık, küçük balığı yutar.


Güçlü olan kendinden güçsüzü ya ezer, ya yok eder, ya da
kendisine bağlı kılar. Bu durum insan için olduğu kadar, ticarî
işletmeler ve devletler arasında da çoklukla söz konusudur. Kişiye
düşen, yok olmamak için var gücüyle mücadele etmektir.



Büyük başın derdi büyük olur.


Bir iş ne kadar büyükse çözüm bekleyen sorunları da o kadar
büyük olur. Dolayısıyla bir işletmeyi idare eden, bir toplumu yöneten,
kısacası büyük işlerin başında bulunan kimselerin de hem sorumlulukları,
hem de dertleri büyük olur.



Büyük lokma ye (de), büyük söz söyleme.


İnsan çoklukla nefsine yenik düşer. Kendini pek çok konuda ön
plâna çıkarmak, ne kadar becerikli ve akıllı olduğunu belirtmek ister.
Bu durum onun böbürlenmesine, “ben olsaydım öyle değil, böyle yapardım;
şunu yapsaydı kötü duruma düşmezdi; ben asla onun yaptığı gibi kötü bir
şey yapmam; o sözler de söylenir miydi?” gibi sözler sarf etmesine sebep
olur ki, böyle bir tavır sergilemek son derece zararlıdır. Dünya ve
insanlık hâli bu, öyle bir gün gelir ki, yerip kınadığımız kişinin
başına gelenler bizim de başımıza gelebilir ve gülünç duruma
düşebiliriz. Bu sebeple ağzımızdan çıkacak söze dikkat etmeli, büyük söz
söylemekten kaçınmalıyız.



Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun (Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun).


Bir bağın bağ olması için gereken bakım gösterilmelidir.
Üzümler zamanında budanmalı, gübrelenmeli, çapalanmalı ve sulanmalıdır.
Bu yapılmazsa o bağdan istenilen üzüm alınamaz. Bu da bize gösteriyor ki
emekle üzüm arasında sıkı bir ilişki var. Bir kişi bir şeyden verim
bekliyor, fayda temin etmek istiyorsa gereken çabayı göstermeli; gerekli
harcamalardan kaçmamalı, o şeye iyi bakmalıdır. Aksi takdirde o şeyden
yararlanmaya yüzü olmaz.



Bağla atını, ısmarla Hakk`a.


Hayvanların bir yerde durmaları isteniyorsa onları mutlaka
bağlamak gerekir. Bu durum at için de geçerlidir. Eğer onu başı boş
bırakırsak oradan uzaklaşıp kaybolabilir, başına türlü hâl gelebilir.
Bunun gibi pek çok şeyde önce tedbir alınmalı, sonra da Allah`a havale
etmeliyiz. Kısacası önce tedbir, sonra tevekkül her işte kural
olmalıdır.



Bağlı koyun yerinde otlar.


Nasıl ki bağlı koyun, bağlı olduğu ipin izin verdiği
sınırların dışına çıkıp otlayamıyorsa, kimi insanlar da ellerinde olan
imkânın dışına çıkıp iş göremezler; ellerindeki imkân ne kadarsa o kadar
başarılı olurlar. Fazla imkânlara kavuşmak, becerikli insanların daha
verimli ve başarılı olmalarına kapı aralar. Bu sebeple onlara gerekli
olan imkân ve fırsat verilmelidir.



Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.


İster bağ, ister iş yeri, isterse bir eşya olsun, ona gerekli
bakımı gösterirsek beklediğimiz faydaya kavuşuruz. Bir bağa bakmaz, onu
çapalamaz, budamasını yapmaz, yabancı otlardan temizlemez ve
gübrelemezsek bir zaman sonra onu dağa, verimsiz bir yere dönmüş
görebiliriz. Bakımı olmayan bir iş yeri, bir eşya için de durum bundan
farklı değildir. Bakımdan uzak tutulmuş bir iş yerinde düzen
gözetilmezse aksaklıklar giderek büyür, önü alınamaz olur, sonunda iş
yeri iflasın eşiğine gelebilir. Bir eşyanın bozuk, kırık, eksik bir yanı
yerinde ve zamanında giderilmezse, o eşya bir süre sonra
kullanılamayacak hâle gelir. Unutulmamalıdır ki, bakılan ve onarılan
şeyler ancak yararlanılacak şeyler olarak ortada kalır.



Bakmakla usta olunsa, köpekler (kediler) kasap olurdu.


Öğrenmenin esası denemeye ve yapmaya dayanır. Bir şey,
başkasının yaptığı işe bakılarak öğrenilemez. Eğer bilgi ve becerinin de
kazanılmasının yapmaya dayandığı düşünülürse, bir işin öğrenilmesinin
seyretmeye değil, bizzat denemeye ve o iş üzerinde çalışmaya bağlı
olduğu daha açıkça görülür. Ustalık da ancak böyle elde edilir.



Bal bal demekle ağız tatlanmaz.


Bir şeyin yalnızca adını etmekle, onun hakkında tatlı sözler
söylemekle o şeye kavuşulmaz. Önemli olan gerekli girişimlerde bulunup
onu ele geçirmek için uğraş vermektir. Balık ağa girdikten sonra aklı
başına gelir. Çoklukla düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan işe
kalkışan insan, bu ihtiyatsızlığı sebebiyle bir felâkete düştükten sonra
aklını başına toplar; kendine gelip uyanır. Ama dövünmesi, çırpınması
bir fayda vermez; çünkü iş işten geçmiş olur.



Balık baştan avlanır.


Bir yeri yöneten oraya hâkim demektir. Eğer bir yeri ele geçirmek istiyorsan, oranın hâkimi olan yöneticileri ele geçirmen yeter.

Admin
Administrator

Erkek Mesaj Sayısı : 2857
Points : 6936
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 03/05/11

https://uydudreambox.swedishforum.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz Empty Geri: Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz

Mesaj tarafından Admin Salı Ocak 24, 2012 12:52 am

C Harfi İle Başlayan Atasözleri





Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.


Cahil kişi, okuyup öğrenim görmemiş, bilgisiz ve deneyimsiz
kimsedir. Bu bakımdan söylenen bir sözün ne maksatla söylendiğini, hangi
anlama geldiğini kavramakta zorluk çeker. O ne biliyorsa, doğru
onlardır. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın kendi doğrularından başka bir
doğru kabul etmez. Öyle de inatçıdır ki deve nasıl hendek atlamamak için
direniyorsa, o da görüşünden vazgeçmemek için direnip durur.


Cambaz ipte, balık dipte gerek.


Niteliği gereği hemen her varlık farklı bir yerde bulunur,
barınır ve iş yapar. Niteliğine uygun olmayan yerin şartları onu zor
durumda bırakabilir. Dolayısıyla her kişi elde ettiği niteliklerin
gerektirdiği bilgi, beceri ve uzmanlık sahası içinde çalışmalı; o alanın
dışındaki işlerden uzak durmalıdır.


Cana gelecek (kaza-zarar) mala gelsin.


Eğer bir kaza gelecek ve zarar görecekse insan, canına değil
malına gelsin. Çünkü kazaya uğrayan, zarar gören malın tekrar
kazanılması veya elde edilmesi mümkündür. Ama can için durum böyle
değildir. Cana gelen felâketler silinmeyecek izler bırakır. Bir kazadan
ötürü insan ölebilir, sakat kalabilir, dolayısıyla böylesi zararları
gidermek mümkün değildir.


Can boğazdan gelir.


Her canlı gibi insan da beslenmek zorundadır. Bedeni için
gerekli olan gıdaları ancak bu şekilde alır. İyi beslenmeyen, yeterli
gıdaları almayan bir vücut sağlıklı, dinç ve dayanıklı olamaz; bu
kimselerin güçsüz kalıp hasta olmaları da kaçınılmazdır. O hâlde insan
sağlığını korumak istiyorsa, iyi beslenmeye önem vermelidir.


Can canın yoldaşıdır.


İnsan yaratılışı gereği tek başına yaşayamaz. Bir arkadaşa,
bir dosta mutlaka ihtiyaç duyar. Bu, gerek iş yapması, gerek sorunlarını
çözmesi, gerekse konuşup dertleşmesi için zorunludur.


Can cümleden aziz (dir).


1. Bir tehlike anında insan önce kendi canını kurtarmaya
başlar. O anda kendi canı, diğer canlardan daha önemli olur. Kimi
istisnalar hariç, bu durum hemen her insanda göze çarpar. Bu da tabiî
bir vak`a olarak görülür. 2. İnsanın kendisi hemen herkesten önce gelir.
Her ne kadar kimi zaman özveride bulunur, fedakârlıklar gösterirse de
(bunun da bir yeri ve sınırı vardır), vahim konularda çıkarlar çatışmaya
başlayınca, kendi çıkarından asla taviz vermez.


Can çıkmayınca huy çıkmaz


Huy, insanın yaratılış ve ruh özelliklerinin bütünüdür.
İnsanla birlikte var olmaya başlar; insan büyüdükçe, huy da onun
benliğine iyice yerleşir; kişiliğinin bir parçası hâline gelir. İster
eğitim, ister başka bir yolla olsun, kişinin huyunu değiştirmek mümkün
değildir; kişinin ölümüne kadar öylece devam eder.


Canı yanan eşek attan yürük olur.


Herhangi bir durumdan ötürü canı yanıp acı çekmiş olan kimse,
aynı durumla bir daha karşılaşmamak için kendisinden beklenilenin
üstünde bir çaba gösterir. Öyle ki altından kalkamaz sanılan işleri bile
başarır, çok iyi sonuçlara ulaşır.


Cefa çekmeyen sefanın kadrini bilmez.


Sürekli bolluk, rahatlık içinde yaşayan insanlar içinde
bulundukları vefa ve mutluluğun kıymetini bilmezler. Bunu doğal bir
şeymiş gibi görürler. Nasıl sağlıklı bir insan, hasta olmadan sağlığın
kıymetini bilmezse, sefa içinde olan da darlığa ve sıkıntıya düşmeden
rahatlık, huzur ve mutluluğun kıymetini bilemez.


Cennetin kapısını cömertler açar.


Cömert kimse, para ve malını esirgemeden veren, eli açık olan,
yardım seven, muhtaç kimseleri gözeten kimsedir. İslâm dini böyle
kimseleri över ve onları cömert olmaya davet eder. Eğer böyle
davranırlarsa; yetime, kimsesize, yolda kalmışa, düşküne yardım
ederlerse sevap işleyecekler ve öbür dünyada yaptıklarının karşılığını
kat kat fazlasıyla göreceklerdir.


Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir.


Kimi cesur insanlar kararlıdır, mertlikleri ve azimleri
yüzlerinden okunur. Yüz ifadeleriyle hasımlarını yıldırabilirler. Korkak
insanlarda ise yürek gücü yoktur. Bu güç olmadığından ötürü kılıcı
gerektiği gibi kullanamazlar, dolayısıyla kılıçları keskin de olsa bir
işe yaramaz.


Cins horoz yumurtada (iken) öter


Kimi soylu ve değerli kimse, daha bebekken, eğitim çağına
gelmeden kendini kimi hareketleriyle belli eder; başarılı bir insan olup
yararlı işler yapacağını ortaya koyar.


Cins kedi ölüsünü göstermez.


Şahsiyetli, soylu bir kimse, sıkıntılı ve kötü durumunu
başkasına göstermez ve söylemez. Cömert derler maldan ederler, yiğit
derler candan ederler. Bazı insanlar vardır ki övülmekten çok
hoşlanırlar. Kimi çıkarcılar da böyle insanları iyi tanırlar. Onları “ne
kadar cömertsin” diyerek pohpohlayıp överler; bu okşayıcı sözlere kanan
kimse de malını, parasını bol bol harcar; ona buna yedirir, sonunda
tüketir. Benzer bir şekilde, ne amaç güttüğü bilinmez kimseler de kişiyi
“ne kadar güçlüsün, sana karşı gelemez” diye pohpohlayıp överler. Bu
tip övgülerden hoşlanan kimse de, böyle biri olduğunu kanıtlamak için
harekete geçer; olmayacak bir dövüşe atılır, bu sırada birisi çıkıp
canından eder onu.

Admin
Administrator

Erkek Mesaj Sayısı : 2857
Points : 6936
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 03/05/11

https://uydudreambox.swedishforum.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz Empty Geri: Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz

Mesaj tarafından Admin Salı Ocak 24, 2012 12:52 am

E Harfi İle Başlayan Atasözleri


Ecele çare bulunmaz.


Dünyada her şeye çare bulunur. Fakat ölüme yani ecele çare yoktur.


Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane.


Dünyada yaşayan her canlı bir gün mutlaka ölümü tadacaktır.
Her ölümün kesinlikle bir nedeni vardır. Bu nedenler aslında bahanedir.
Bu sebeple değil, vade dolduğu için ölüm gerçekleşir.


Edebi edepsizden öğren.


Edepsiz, terbiyesiz olan kişinin yaptıklarını yapmayan kişiler, terbiyeyi terbiyesizden öğrenmiş olurlar.


Eden bulur, inleyen ölür.


Başkalarına kötülük edenler, mutlaka cezalarını bulurlar. Çok
ağır hasta olup, acı çekenlerde ölür. Bir işin sonu gidişatından belli
olur.


Eğilen baş kesilmez.


İşlediği kusurun farkına varıp af dileyen kişi affedilmelidir.


Eğreti ata binen tez iner.


Başkasının malını ve yetkilerini kullanan kişi kısa zamanda bu
yetkileri geri vermek zorunda kalır. Başkasına ait olan şeyleri
kullanıp benimsemek iyi değildir.


Eğri otur, doğru (konuş) söyle.


Kişinin oturması, kalkması ve konuşması sadece kendisini
ilgilendirir. Başkalarına karşı dürüstlüğü ise herkesi ilgilendirir.
İnsan her koşulda doğruluğunu ve dürüstlüğünü elden bırakmamalıdır.


Ek tohumun hasını, çekme yiyecek yasını.


Toprağında iyi tohum kullanan kişi, ürününden şüpheye düşmez. İşini sağlam tutan kişi ise başarıya ulaşır.


Eken biçer, konan göçer.


Her davranış doğal haliyle oluşur. Ekinin eken zamanı gelince
biçer, bir yerde kalma süresi biten kişi ise ait olduğu yere geri döner.


Ekmeden biçilmez.


İnsan bir iş için emek harcamazsa, o işten netice alamaz.
Başkalarına karşı iyilik yapmayan kişiler kimseden iyilik
beklememelidir.


Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste ver.


Ücreti ne kadar pahalı olursa olsun her işi uzmanı olan kişiye yaptırmak gerekir.


Ekmeğin büyüğü, hamurun çoğundan olur.


Verimin çok olması, harcanan malzemenin ve emeğin büyük olmasına bağlıdır.


Ekmekle oynayanın, ekmeği ile oynanır.


Devamlı olarak başkalarının kazancıyla oynayan insanlar,
onların kazançlarına engel olan insanlar gün gelir aynı duruma düşüp,
kazandıkları ekmekten olurlar.


El elden üstündür.


Kişi ne kadar becerikli ve yetenekli olursa olsun,
karşısındaki insanların ondan daha yetenekli plabileceğini
düşünmelidirler. Mutlaka bizden daha üstün özellikleri ve marifetleri
olanlar vardır.


El el ile, değirmen yel ile.


Değirmenin dönmesi, buğdayın un haline gelmesini sağlar. Bunun
için nasıl rüzgara ihtiyaç varsa, insanın da başarılı olabilmesi için
başka insanların desteğine ihtiyacı vardır.


El elin aynasıdır.


Birbirlerine yabancı olan kişiler bile davranışlarını dikkatle izlerler. Bazı özelliklerini başkalarından öğrenirler.


El elin eşeğini türkü çağırarak arar.


Kimsenin acılarına gerçek anlamda ortak olamaz. Bu sebeple
insanlar başkalarının dertlerine çare ararken kendi dertlerinde olduğu
gibi candan davranmaz, eğlencelerinden geri kalmazlar.


El eliyle yılan tutulur.


Yapılacak olan riskli işlere kendisi karışmayıp başkalarını
ileri süren kişiler, kendileri risk almadıkları için hiçbir şeyden
korkmazlar ve çekinmezler.


El için kuyu kazan evvela kendi düşer.


Başkası için kötülük düşünen ve tuzak kuran kişiler, hazırladıkları tuzağa önce kendileei düşebilirler.


El ile gelen düğün bayram.


Toplumda yalnız olan bir kişinin, sırtına yüklenen yüke
katlanması hayli zordur. Başkalarının da derdini ve sıkıntısını
yaşadığını görmek kişiyi rahatlatır, direncini artırır.


El öpmekle ağız aşınmaz.


Çok önemli bir iş için, başkalarından yardım istemek insanı küçültmez. Aksine, karşı tarafa güzel bir örnek oluruz.


El üstünde gömlek


Geçici olarak alınan emanet mal dikkatle korunur. Kısa zaman
sonra iade edilir. Alınan borç para da ihtiyaç görüldükten sonra,
ödenmelidir.


El ve vergisi, gönül sevgisi.


Bize bir armağan sunan kişiye karşı sevgi duyarız. Mutlu oluruz.


El yarası onulur, diil yarası onulmaz.


Kesisici bir aletle olluşan yara, tedavi edilerek kısa zamanda ileşir. Ama dil ile kırılan kalpler uzun sürede geçse düzelmez.


Elçiye zeval olmaz.


Birisinin sözlerini baskasına iletmekle görevlendirilen kişi, sözler ne kadar kırıcı olsada bundan sorumlu tutulamaz,suçlanamaz.


Elde bulunan beyde bulnmaz.


Öyle şeyler vardır ki, yoksullarda bulunur varlılklılarda
bulunmayabilir.Bu nedenle varlıklı kişilerin herşeyi vardır diye
düşünülmemesi gerekir.


Elden öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.


İnsanlar gereksininmlerini karşılanmasında basşkalarından
yardım beklememlidir. Kendi başlarının çaresıne baklmalı, çalısıp
cabalıyıp baskasına güvenmeden ihtiyaclarını
karşılamalıdırlar.Başkalrından yardım yeterli olmayacağı gibi, kişinin
eline zamanında da gecmeyebilir.


Eli boşa '' ağa uyur '' derler, eli doluya ''ağa buyur'' derler.


Biryere giderken küçük bir armağan almadan gidenler yeterli
konukseverliği görmezler.Elinde armağanıyla gidenler sanki ağaymış gibi
sevgiyle ve saygıyla karşılanırlar.


Elin ağzı torba deilki büzesin.


Halk, dedikodu yapmayı sever.Buna neden olan bir ortam
oluştugu zaman hemen ağızlar, açılır gerekli gereksiz konuşulur, buna
engel olunamaz.


Elti eltiye eş olmaz arpa unuyla aş olmaz.


Nasılsa arpa unundan aş olunmuyosa, kardeşlerin karılarıda birbirlerine arkadaş ve dost olmayabilir.


Elmanın dibi göl armudun dibi yol.


Elma agacının verimli olabilmesi için çok sulanması gerekir.
Armut ise rastgele heryerde yetişir.Yetişmesi için ayrıca özen
göstermesine gerek yoktur.Dışarıdan aynı görünse bile her şeye
özelliğine göre farklı davranmak gerekir.


Emanet eşeğin yuları erçek olur.


Birine emanet olarak bırakılan şeyi iyi korunması gerekir, özen gösterilmesse çabuk yitirilir ve zarar görür.


Elmayı çayıra, armutu bayıra.


Her insanın gereksinimleri arklıdr, bunu göz önünde bulundurup, her insana farklı davranmak gerekir.


Emanete hıyanet olmaz.


Güvenilerek bize emanet edilen bir şeye dikkat etmemiz gerekir.Dikkat etmessek bu toplumsal ahlakımıza ve vicdanımıza ters düşer.


Emek olmadan yemek olmaz.


Yaşayıp geçinebilmek için çok çalışmamız gerekir.Böylece kazancımızla yemek yeme olanağı sağlamış oluruz.


Emmim, dayım, kesem;elimi soksam yesem.


Kişi başkalırına bağlı olarak yaşamak istemiyorsa, kendisi
kazanmalı ve yine kendi kazandığını kendisi rahatlıkla
harcayabilmelidir.Çünkü en sorunsuz harcamayı kendi paramızla yaparız.


Er ekmeği, meydan ekmeği.


Kadın kocasının kazancını ve ekmeğini kimseden çekinmeden
rahatça yer ve harcar.Başkalarının sofrasını eşinin sofrasında olduğu
gibi rahatlıkla oturamaz.


Er kocar, gönül koccamaz.


İnsan yaşayıp bedeni güçten düşse bile, gönlü taze kalır.Çünkü
insanın fiziki olarak yaşlanması onun arzularını köreltmez ve gönlünün
genç kalması onu yaşama bağlar.


Er lokması, er kursağında kalmaz.


Bir insandan iyilik gören bir kişi, bu iyiliğin altında kalmaaz ve birgün mutlaka bunu öder.


Er olan ekmeğini taştan çıkarır.


Azmi çok olan insanlar ekmeklerini taştan çıkarırlar ve asla aç kalmazlar.Para kazanarak geçimlerini sağlarlar.


Erenlerin sağı solu olmaz.


Akıllı kişilerin nasıl davaranacağı belli olmaz.Bize göre
nasıl davaranırlarsa davransınlar olgun kişiler toplum içinde daima
gerekli olduğu gibi davranırlar.


Erken kalktım işime, şeker kattım aşıma.


İşine erkenden başlayan kişi çok kazanır.Çok kazandıkçada mutluluğu artar.Kazancıyla yediği her şey tatlı olur.


Eski dost düşman olmaz, yenisinden vefa gelmez.


Çeşitli nedenlerle görüşemeyen eski dostlar, pek çok şeyi
paylaştıkları için düşman olamazlar.Onlar dostlukları bir çok olayla
pekişmiştir.Yeni dostluklar ise eskileri kadar vefalı olamaz.


Eskiye itibar olsaydı, bit pazarına nur yağardı.


İnsanlar yeni olan her şeyi severler. Eskiyen ve değerini kaybeden şeyler önemsenmez ve kullanılmaz.


Eskisi olmayanın yenisi olmaz.


Biraz kullandığımız eşyalarımızı eski diye elden
çıkarmamalıyız, onlardan bir süre daha yaralanmalıyız. Eski eşyalarımızı
günlük kullanmalı, yenileri yıpranmadan kenarda tutmalıyız.Böylelikle
yeni eşyalarımız uzun süre dayanmış olacaktır.


Esrik devenin çulu eğri gerek.


Kişiler içinde bulundukları duruma göre davranmalıdırlar.Cahil
kişiler, bilgili kişilerin yanında susmalı, süslü püslü gereksiz
abartılarla donatılmış giysiler giyip kendilerini olduklarından farklı
göstermeliler.


Eşeğe altın semer vursalar yine eşektir.


Saygınlığı olmayan bir insana ne kadar pahalı giysiler
giydirsenizde, bu onun ne basitliğini giderir nede değerini yine aynıdır
ve ruhunda taşıdığı basitliği mutlaka bir şekilde sergiler.


Eşeği dama çıkaran yine kendi indirir.


Ağır ve kötü bir şey yapan kişi, bu olumsuz hatayı yine kendisi onarmak zorundadır.


Eşeğe cilve yap demişler, çifte atmış.


Kaba ve görgüsüz kişilerin yaptığı işler ve davranışlar, kendileri gibi kaba ve kırıcıdır.


Eşeğe marifetini göster demişler, yıkılıp ağlamış.


Kaba ve görgüsüz insanların davranışları yine aynı derecede kaba ve görgüsüz olur.


Eşeği düğüne çağırmışlar ''ya odun eksik, ya su''demiş.


Başkalarına hizmet eden biri, eğer onlar tarafından bir yere
davet edilirse, onu ağırlamak için değil hizmet ettirmek için
çağırdıklarını düşünür.


Eşeği sahbinin dediği yere bağla da, varsın kurt yesin.


Eğer emanet edilen bir işi sahibinin istediği gibi yaparsan, bu sebeple kötü sonuçlandığında dahi suçlu duruma düşmezsin.


Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme, kimi uzun der, kimi kısa.


İnsanlar, kendilerini kapsayan özel sorunlarını kendileri
çözmelidirler.Bu konuda başkalarının düşüncesini sormamalıdırlar.Aksi
taktirde her kafadan bir ses çıkar ve sağlıklı kararlar verilemez.


Eşeğini sağlam bağla, sonra Allah'a ısmarla.


İnsanlar işlerini tam yapıp önlemlerini aldıktan sonra takdiri Allah'a bırakmalıdırlar.


Eşek bile bir düştüğü yere birdaha düşmez.


İnsanlar başlarına gelen kötü olaylardan ders alırlar ve aynı hatayı tekrarlamazlar.


Eşek, kulağı kesilmekle küheylan olmaz.


İnsan giyimini kuşamını değiştirip süslü giysilere bürünse de huyu değişmez, aynı kalır.


Eşek hoşaftan ne anlar?


Bilgisiz ve görgüsüz kişileri iyi ve değerli şeylerin kıymetini bilmezler.


Eşek at olmaz, ciğer et olmaz.


Soysuz kişi soylu olmaz. Hamurunda basitlik ve kötülük olan şey, ne yapılırsa yapılsın asla düzelmez.


Eşek çamura çökerse sahibinden kıymetlisi olmaz.


İşi bozulan bir kişiye en büyük yardımı yakınları yapacaktır. Fakat yine dekendi çabası bunu sağlayacaktır.


Eşek kocamakla tavla başı olmaz.


Anlayışı olmayan kişiler, ne kadar yaşlanırsa yaşlansınlar,
yine de sözü dinlenecek hala gelemezler. Olgunluğun yaşla bir ilgisi
yoktur.


Eşkıyanın düşkünü, beyaz giyer kış günü.


Zamanında toplum içinde itibari ve yeri olan insanlar, bu durumlarını yitirince gözden düşerler ve alay konusu olurlar.


Et kanlı gerek, yiğit canlı.


Her şeyin bir kıvamı vardır. İzgarada pişirilen ein fala
yanmadan az pişmiş olması yiğit olan kişinin de canlı ve hareketli
olması gerekir.


Et kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılır?


Bozulan bir şeyi, başka bir şey düzeltebilir, eğer o da bozulmuşsa yapacak bir şey olmaz.


Et ne kadar arık olsada ekmek üstünde yaraşır.


Okumuş, kültürlü kişiler her ne kadar toplum içinde
kendilerini ifade edemeseler bile yine de cahil ve görgüsüz kişilerden
ayırt edilir onlardan ayrı tutulurlar.


Et tırnaktan ayrılmaz.


Birbiriyle geçinemeseler bile yakın aile bireyleri ayrılamaz,
birbirlerine darılsalar bile kısa bir süre sonra, yeniden barışırlar.


Ev alma, komşu al.


Ev alırken, komşularınniteliğine önem vermeliyiz. Kötü çıkan bir komşu, bizi çok sevdiğimiz evimizden bile huzursuz edebilir.


Evdeki hesap çarşıya uymaz.


İşler her zaman bizim planladığımız gibi sonuçlanmayabilir. Bunun için çok dikkatli olup, hesabımızı iyi yapmamız gerekir.


Evlâdın var mı, derdin var.


Çocukları büyütmek başlı başına bir meseledir. Onları büyütüp
yetiştirmek için, anne ve babalar çeşitli sorunlarla karşılaşırlar ve bu
sebeple yıpranırlar.


Evlâdı ben doğurdum ama gönlünü ben doğurmadım.


İnsanın çocuğu, kendi parçasıdır. Pek çok özelliğini anne ve
babadan alırlar. Fakat gönlü ve huyu benzemeyebilir. Anneve babalar
evlâtlarına her şeyi yaptırabilirler fakat gönlüne (huyuna) söz
geçiremler.


Evli evinde, köylü köyünde gerek.


Toplum içinde herkesin bir yeri ve görevi vardır. Kişinin görevi nerde bulunmasını gerektiriyorsa orada olmalıdır.


Evlini bir evi var, kiracının bin evi.


Ev sahibi olan kişinin sadece bir evi vardır ve burada oturmak zorundadır. Ama kiracı olan kişi için pek çok seçenek vardır.


Evvela can, sonra canan.


İnsanoğlu bencildir. Her zaman önce kendisini düşünür. En sevdiği kişiler bile kendinden sonra gelir.

Admin
Administrator

Erkek Mesaj Sayısı : 2857
Points : 6936
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 03/05/11

https://uydudreambox.swedishforum.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz Empty Geri: Türkçe Atasözleri - Atasözlerimiz

Mesaj tarafından Admin Salı Ocak 24, 2012 12:53 am

N Harfi İle Başlayan Atasözleri ve Anlamları




Namaza meyli olmayanın kulağı ezanda olmaz.


İnsanlar, ilgi duymadıkları alanlarla ve işlerle ilgilenmezler.



Ne doğrarsan aşına, o çıkar karşına.


İnsan gençliğinde iyi çalışırsa iyi, kötü çalışırsa kötü gelecekle karşılaşır.



Ne ekersen onu biçersin.


İnsan başka kişilere nasıl davranırsa, kendisi de aynı
şeylerle karşılaşır. İyi olan iyi davranışıyla, kötü olan kötü
davranışları ile anılır.



Nefsine güvenen borazancı başı olur.


Bir işi başarı ile yürüteceğine inanan kişi büyük işlere imza atar.



Ne karanlıkta yat, ne de kara düş gör.


İnsan ileride üzüntü yaşayacağı bir işe ya hiç kalkmamalı ya da bunun önlemini almalıdır.



Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.


İnsan ömrü boyunca nelerle karşılaşacağını, ne tür işler
yapacağını bilemez. Bu sebeple hiç kimse varlığına güvenmemeli,
durumunun hep böyle iyiolacağını düşünmemelidir. Bir gün kötü durumla
karşılaşabilir ve ne yapacağını, neye uğradığını şaşırabilir. Boşuna
kibirlenmemelidir.



Ne verirsen elinle, o gelir seninle.


Bu dünyada başkalarına iyilik eden kişi, bunun ödülünü öldükten sonra mutlaka alır.



Ne yavuz ol asıl, ne yavaş ol basıl.


Toplum içinde davranışlarına dikkat et. Ceza alacak kadar
saldırgan olma ama başkalarının seni ezeceği kadar da yavaş ve sakin
olma.



Nerde birlik orda dirlik.


Duygu ve düşünce birliği içinde olan topluluklar, rahat ve mutlu yaşarlar.



Nerde hareket orda bereket.


Üretimin çok olduğu yerde verim de bol olur. Böyle ortamlarda sevgi ve birlik de vardır.



Neren ağırırsa canın orada.


Canımızın bedenimizde belirli bir yeri yoktur. Ancak neremiz
ağırıyorsa canımız orada sanılır. Buna örnek; dişimiz ağırmadığı sürece
dişimizin var oladuğunu, bize verilen nimetlerden olduğunu fark etmeyiz.



Nereye gitsen okka dört yüz dirhem.


Bir mal bazı yerde pahalı bazı yerde ucuzdur. Ucuz olanın
işçiliği de kötüdür. Ama fiyatındaki oran ve ölçü her yerde aynı
değerdedir.



Nikahta keramet vardır.


Evlenecek kişilerin nikahtan sonra birbirlerini daha fazla sevecekleri düşünülür.




Nisan yağar sap olur, mayıs yağar geç (tahıl yığını) olur.


Nisan ayında yağan yağmurlar ekinlerin saplarının gelişmesine,
mayıs ayında yağan yağmurlar ise başakların dolgunlaşmasına yol açar.




Nisan yağmuru altın araba, gümüş tekerlek.


Nisan ayında yağan yağmur, ürünlerin bereketinin artmasına neden olur. Bu da çiftçinin yüzünü güldürür.




Niyet hayır (selamet), akıbet hayır.


İyi niyet ve duygularla başlanılan iş hayırla sona erer.

Admin
Administrator

Erkek Mesaj Sayısı : 2857
Points : 6936
Reputation : 7
Kayıt tarihi : 03/05/11

https://uydudreambox.swedishforum.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz